Medyamızın encamı
Ben de RTÜK tarafından şart koşulduğunu sanıyordum; sonunda dizinin başrol oyuncusu bir film vesilesiyle gündeme geldiğinde söyledi de gerçeği öğrendim: Biri erkek biri dişi iki kişi arasında geçen komedi dizisinin kahramanları önümüzdeki dönem nikâh masasına oturacakmış oturmasına, ama RTÜK zoruyla değil…
Nikâh haberiyle her köşeden “Vay canına, dizilere de el attılar” homurtuları yükselirken “Hayır öyle değil” açıklaması sessizlikle karşılandı.
Dizilerin bir bölümü ‘yerli’ romanlardan uyarlama olsa da, bazısı yabancı projelerin yerlileştirilmesi… İsimler değişiyor, yabancı espriler en yakın karşılıklarına yerini bırakıyor, ana tema aynı kalıyor… Kahramanlar orijinalde bekârsa yerlide de bekâr, evleniyorsa bizde de nikâh masasına oturtuluyor…
Sözünü ettiğim dizinin fikri de Kanada’dan satın alınmış; orada evlenmişler, bizde de evleniyorlar işte…
RTÜK görüşmüş diziyi, ama ne olduğunu dizinin kadın başrol oyuncu anlatsın: “Geçen yıl dizi RTÜK’e gitti; son derece sempatik bir dizi, zararlı bir şey yoktur diye oybirliği ile kuruldan geçti. Ama nedense sanki Zeynep ile Ozan‘ı, RTÜK evlendirecek gibi bir algı ortaya çıktı. Aslında bizim planlarımızda olan bir şeydi bu.”
Muhtemelen siz de herkes gibi ‘muhafazakârlaşan Türkiye’ örneği olarak biliyorsunuz bu olayı… Medya öyle bilmenizi istiyor da ondan…
Geçen aylarda ciddi bir gazetede karşılaştığım fotoğraflı haber dehşete kapılmama yol açmıştı. Genç bir dizi oyuncusu, bir kadın, geçmişte çekilmiş rahatsız edici fotoğrafının şimdilerde kullanıma sokulmasına isyan etmiş… “O poz kazara oldu, silinmeliydi” demiş kendini savunarak…
‘Ciddi’ dediğim gazete, çoluk-çocuğun da göz attığı ikinci sayfasında, dizi oyuncusunun bu isyanını haberleştirmiş; ama genç kadını isyana sevk eden fotoğrafla birlikte… Gazetenin internet sitesinde de haber aynı fotoğrafla yer alıyor…
Burada magazin basınından söz etmiyorum, çünkü orada durum daha da vahim. En uzun süreli dizilerden birinde başrol oynayan bir kadın oyuncu, televizyon karşısına oturmuş programları izlerken, bir bakmış, kızıyla röportaj yayınlanıyor… “Kızı” dediğim henüz bebek, 3,5 yaşında… Annenin haberi yok… Meğer katıldığı bir etkinliğe kızını da götürmüş, kendisi işle meşgulken çocuk odasına bıraktığı kızı bulup sorular yöneltmişler…
3,5 yaşındaki çocukla röportaj, hem de annesinden habersiz…
Akıl alır gibi değil…
Ne yöne baksanız durum değişmiyor; ciddisi gayr-ı ciddi, magazini zaten tescilli… Mizah dergileri ise bir başka âlem… Birinin son sayısında hükümetin opera ve konser salonlarına mescit açacağı haberini kapak karikatürü olarak seçmişler… Tanıdığınız üç yazar en önde. “İkindiye kaç var?” diye soruyor biri, ikincisi “Ulen ne zulümmüş bu” diyor, üçüncüsü de “Ben dayanamıycam abi..” tepkisini veriyor…
Resmedilen yazarlar konuya ya hiç dokunmamışlar, ya da eleştirel yaklaşmışlar… Olsun. Önemli olan, bilinen üç yüzden hareketle bir kitleyi mizah dergisi dışında bir şey okumayanlara antipatik göstermek… Resmedilenlerden biri dayanamayıp dergiyi aramış, gerçeği anlatmış; “Yanlış oldu” demekle yetinmişler…
Benzer bir tek taraflılık CNN-Türk’te ‘erken tatile sokulduğu’ iddiasıyla neredeyse siyasi krize dönüştürülmek istenen tartışma programıyla ilgili yayınlarda da görülüyor. Hemen bütün kanallar, sözleşmiş gibi, tartışma programlarının çoğunu aynı dönemde tatile gönderdi oysa… Muhtemelen birbirlerine baka baka…
Kendi hesabıma, katıldığım üç haftalık programın üçünün de yaz tatiline girdiğini söyleyebilirim; CNN-Türk’teki programla aynı hafta…
Esas tartışılması gereken konulara ise hiç dokunulmuyor. Şamil Tayyar devlet belgelerinden hareketle hayatı hep eylemler içinde geçmiş bir gazeteci-yazarın ‘MİT elemanı’ olabileceğini yazdı. “Mesut Yılmaz’ın elindeki ‘MİT’çi gazeteciler listesi’nde olanlardan mı?” merakını duyan yok.
Medyamızın encamı kısaca budur efendim…
TAHA KIVANÇ/STAR