Benim işim senaryoları deşifre etmek
Gazetelerde çıkan haber ve değerlendirmeler ile televizyon yorumlarına bakıyorum, birilerinin ısrarla ‘Cemaat’ten bir siyasi parti çıkarma’ projesi geliştirdiklerini görüyorum. Bereket ‘Cemaat’ de denilen hizmet hareketi siyasete şaşı bakan ‘Risale-i Nur geleneği’yle irtibatlı; öyle olmasaydı projeyi başarılı kılmaları çok kolaydı.
Son bir-iki ay içerisindeki olağanüstülüklerin, cumhurbaşkanlığı süresiyle ilgili Anayasa Mahkemesi’nden ‘sürpriz’ bir karar çıkabileceği beklentisiyle yaşandığını düşünüyorum ben. Hemen bütün işaretler, yetkin hukukçuların görüşleri,‘süre yedi yıldır’ sonucunun kaçınılmazlığını gösteriyordu, ama yine de “Ya beş yıl kararı çıkarsa?” beklentisine girenler vardı.
Karar ‘beş yıl’ diye çıksaydı, Ak Parti “Bir kez daha Abdullah Gül mü? Yoksa Tayyip Erdoğan mı aday olsun?” sarsıntısı yaşayacak, Tayyip Erdoğan olacaksa “Belki de Abdullah Gül gücenir ve tavır koyar” umudu beslenecek, adaylık süreci, kampanyalar derken, bir sonraki seçime üç dönemdir Meclis’te bulunan milletvekillerini aday göstermeyerek gidecek Ak Parti’nin karşısına küskün bazılarını da aralarına alan yeni bir partiyle çıkılacaktı…
Böyle bir beklenti içerisinde bulunanların en büyük umudu, ‘Cemaat’ ile Ak Parti’yi birbirleriyle çelişir ve temel sorunlarda sürtüşür göstermek, hatta çelişki ve sürtüşmeyi mümkünse çatışmaya dönüştürüp güçlü bir çıkış yapmaktır.
Çok keskin ifadelerle yazdığım bu senaryoyu okuyunca zihinlerinize üşüşecek kaçınılmaz soruya hemen cevap vereyim: Hayır hiçbir kanıtım yok… Hem böyle bir senaryonun varlığını ispat edebilecek ciddi bir kanıtım yok, hem de senaryoyu kimlerin yazdığına, kimler tarafından uygulamaya konulacağına dair en ufak bir fikrim yok…
Hayatım boyunca okuduğum polisiye ve gerilim romanlarıyla şu yakınlarda birbiri ardına izlediğim İngiliz BBC’nin‘Spooks’ (Casuslar) dizisinin etkilediği bir zihnin ürünü bu yazdığım… Tam anlamıyla bir senaryo…
Dizinin bir bölümünde, İngiliz iç istihbarat örgütü (MI-5) Hintli bir grubun Londra’da Müslümanlara yönelik bir terör eylemi gerçekleştireceğini öğrenir. Tamamen fanatik bir İslâm düşmanlığıyla hareket edildiğini düşünür MI-5uzmanları; ancak kazın ayağı hiç de öyle değildir. Fanatik grubu uzaktan yönlendiren kişi bir başka gruba da akıl hocalığı yapmaktadır ve bu kez Müslümanları Hindular üzerine saldırtacaktır…
İki grubu eş zamanlı eylemlere yönlendiren kişi de aslında bu işi ‘Nightingale’ adlı çok gizli bir istihbarat yapılanması adına üstlenmiştir…
Kimin elinin kimin cebinde olduğunu bilmek imkânsızdır böyle bir dünyada…
Günümüzle ilgili bir siyasal dizi tasarlamam gerekseydi, ben de hemen her şeyin Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili kararının ‘beş yıl’ çıkabilme ihtimaline bağlı olduğu bir senaryo yazardım.
Mahkeme ‘yedi yıl’ dediği için gerilim ertelenir, ortalık biraz olsun yatışır gibime geliyor…
Şimdikine benzer bir dönem 2002 yılı öncesinde de yaşanmıştı. Açın, o günlerin Ak Parti’nin kuruluşuna kadar geçen kronolojisine bir göz atın, zamanın nasıl hızlı aktığını göreceksiniz. Seçim tarihinin erkene alınmasına kadar geçen sürede neler olmuştu, neler…
Neler mi? İktidarı paylaşan üç partinin de yaldızlarının döküldüğünü görenler solda ve sağda yeni birer parti çıkarma hazırlığına girmişti… Herhalde sağı dizayn etme amaçlı ‘makul çoğunluk’ propagandasını unutmamışsınızdır. İsmail Cem, Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan üçlüsünün mutasavver partisi de hafızalarınızda tazedir.
Projenin mimarları, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç’ın eski partilerinde kalmalarını, illâ ayrılacaklarsa karşılarına bir rakip parti çıkmasını da sağlamaya çalışıyordu.
Ak Parti toplumun bütününü kapsayacak yeni bir anlayışla kurulunca hesapları suya düştü.
‘Cemaat’ – Ak Parti çatışmasından bir yeni siyasi dizayn çıkarılması peşinde koşanlar var mıdır? Bilmiyorum. Bildiğim, varsa bu defa da başarılı olamayacakları…
TAHA KIVANÇ/STAR