Taraf’tan bu kadar Kemalistlik beklemezdik
Her yönüyle hayırlı bir çaba, tamamen iyi niyetli bir girişim ancak bu şekilde sabote edilebilirdi. Taraf Gazetesi’nin Diyanet’in Selam kampanyasına karşı attığı manşetten bahsediyorum.
Malum, Diyanet bu yıl Ramazan ayında vaazlarında, söylemlerinde Selam kavramını önplana çıkarmayı kararlaştırmış. Diyanet Dergisi’nin kapağı da bu kampanyayı duyurmak üzere “selam” sözcüğünün bir çok dildeki karşılığının yanyana verildiği bir tasarımla hazırlanmış. Bu sözcüklerin arasında Kürtçe “sılav” sözcüğünün bulunmayışından hareketle Diyanet’in Kürtleri inkar etmeye devam ettiği, Ermenice ve İbranice “parev” ve “şalom”sözcüklerinin bunumayışından da başka imalar çıkarmış. Tam bir zehir hafiye işgüzarlığıyla tespit ettiği bu eksiği bir ırk ayrımcılığı örneği olarak manşete çekmiş.
Doğrusu olay gerçekten kasıtlı ve inatçı bir tutum içeriyor olsa bu manşet haklı görülebilirdi. Bütün dillerde verilen selam Kürtçe’den esirgeniyorsa tabii ki hoşgörülemez. Ancak aynı haberde görüşüldüğü söylenen Diyanet görevlileri bu tutumda hiç de ısrarlı olmadıkları, aksine yaptıkları araştırmada bu konuda böyle bir karara vardıklarını söylüyorlar. “Kürtlere karşı şimdiye kadar kardeşlik edebiyatı yapılıp duruldu, oysa aslolan kardeşliğin hukukunu gözetmektir, dilini, kültürünü inkar etmeyip en tabii haklarını vermektir, zira her dil Allah’ın bir ayeti gibidir” sözlerinin ve son zamanlarda Kürtçe vaaz, hutbe ve sair açılımcı uygulamaların sahibi bir Başkanın yönetimindeki kurumun böyle bir şeyi kasti olarak yaptığını düşünmek zaten büyük haksızlık.
Hele hatırlatıldığında ısrar etmiyorlarsa, etmemişlerse, ki, haberin içeriği tam da bunu gösteriyor, böyle bir manşetle olayı duyurmanın anlamı ne? Selam’ı yaygınlaştırmaktan umulan sevginin, barışın, güvenin ve şefkatin uyandırılması, mümkün mertebe ortak anlayış zemininin geliştirilmesidir. Taraf’ın manşeti ve haberi savaşanları daha fazla savaşmak için kin ve nefret duygularıyla doldurmaktan başka neye hizmet ediyor peki? Bu tür manşetleri gören kaç Kürt delikanlısının kalbinde “Türkler” iflah olmaz düşmanlar” olarak canlanacak, kaç Kürt delikanlısı gencecik yaşında dağın yolunu tutmaya özenecek, hesaplanmış mıdır? Şimdiye kadarki yayınlarında verdiği hepimizi yakıp kavuran ateşi söndürmek istediği, barışı tesis etmeye çalıştığı izlenimi bir yalan mıydı yoksa? Böyle bir olayı, üstelik besbelli niyetleri çarpıtarak bu şekilde görüp sunmakla hangi barışa hizmet etmiş oluyor Taraf?
Aslında belli ki, sözcüğün etimolojisi bu tartışmada o kadar da önemli değil, ama kaydedelim ki, Kürtçe Selam’ın karşılığının Slav olduğuna sadece Diyanet değil bir çok Kürt de ikna olmakta zorlanabilir. Bazı yörelerde sılav kelimesi kullanılıyorsa da bu “selam” kelimesine alternatif değil, olsa olsa “selam” kelimesinin bir lehçe olarak Kürtçe’nin yöresel fonetiğinin etkisiyle bir farklılaşması olarak görülüyor. Yani “sılav” “selam”ın alternatifi değil, olsa olsa lehçenin etkisiyle değişmiş şeklidir ve bilhassa Botan yöresindeki Kürtlerin büyük çoğunluğu sılav kelimesi ile selam kelimesini birbirine iyice yaklaştırarak kelimenin aynılığını daha iyi idrak ederler. O yüzden Selam sözcüğü ile Kürtçe arasında en ufak bir yabancılık yoktur, Selam kelimesi Sılav’dan daha fazla Kürtçe’dir.
İşin ilginç yanı Diyanet’in kampanyasında Türkçe olarak sunulan “selam” kelimesinin özünde Türkçe değil Arapça bir kelime olmasına karşılık Türkçe olarak “selam”ı ifade edecek başka bir sözcüğün bulunmamasıdır. Sebebi aslında çok basit bunun, müslümanlaşan bütün halkların diline en kolay nüfuz etmiş sözcüklerden biridir “selam” ve bu topraklarda Türklerle Kürtler arasındaki asgari ortak dilin en önemli sembollerindendir.
Kemalistlerin Türkleri İslam’dan ve diğer Müslüman halklardan ayrıştırmak üzere ilk müdahalelerinden biri de yine “selam”a olmuştu. Onun için “selam”ın yerine başka sözcükler ikame etmeye az çalışmadılar, ama ne yaptılarsa başaramadılar. Selam kelimesinin mucizevi özelliği nüfuz ettiği alanı tam bir “selam” diyarı, bir tanışıklık alanı, bir kaynaşma ve güven alanı haline getirmesidir. Selama kastedenler bunun yerine “günaydın”ı, “tünaydın”ı, “iyi akşamlar”ı, “iyi günler”i “iyi geceler”i ikame etmeye çalıştılar.
Bununla Türklüğü yüceltmiş olmadılar, aslında Türklüğü tahrif ettiler. Çünkü Türkü Kürt’ten ve Arap’tan ayrıştıran herşey aynı zamanda, Türk’ü kendine de yabancılaştırmış oldu. Sonuçta hiç bir gerçeklikle alakası olmayan bir Türklük yaratarak herşeyden önce Türk’ü asimile etmiş oldular. Türk’ü Kürtlerle, Araplarla, bu toprakların öz evlatlarıyla kurulmuş “selam” alanından çıkararak onu alabildiğine sığ, yüzeysel bir kimliğe mahkum ettiler. Bu bölgenin bütün ortak dil ve geleneklerinden sözümona ulusçu veya batılı değerler adına uzaklaştırıp yeni bir ucube dille, hiç kimsenin ne bildiği ne anladığı bir ucube dile kavuşturdular. Onu başta kendisine, sonra bütün bu bölgenin alemlerine yabancılaştırıp yapayalnız ortada bıraktılar. Bugün o Türk’ün evladı, o unuttuğu dilleri hatırlıyor, yeniden kendine dönüyor, bunu yaparken de hem kendilerine hem yakınlarına neler ettiğini de acıyla görüyor.
Kürt kemalistlerin de yaptığı şey bundan farklı olmadı. Onlar da kendi kimliklerini yaratmak için aynı yoldan gitmeye çalıştılar. Kürtlerin maruz kaldığı asimilasyonla mücadele etmek adına Kürtlüğün tarihsel gelişimiyle alakası olmayan yeni bir kimlik ve kültür ihdas ettiler ve Türk Kemalistler Türkleri yabancılaştırmak için ne yaptılarsa Kürt kemalistler aynısını yapmaya kalkıştı. “Öz-Kürtçe” arayışlarına bir bakın, Türkçe için Kemalistlerin yaptıklarından hiç bir farkı yok. Kürtçeyi Arapça’dan soyutlama gayretkeşlikleri bu bölgenin insanları arasındaki ortak alanları yok etmek, Kürtleri Türklerin 80 sene önce giriştikleri yolun aynısına sokmaktan farksız.
İşin Selam’dan başlaması anlaşılmaz değil. Çünkü arada bir “selam” varken Kürd’ü nihai olarak ayrıştırmak, onu dünyaya kapalı bir halka dönüştürmek mümkün olmaz.
Kemalistlerin “selam”la dertlerini zaten biliyorduk da, Taraf’a ne oluyor? Anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. Açıkçası bu kadar kemalistliği Taraf’tan hiç bir zaman beklemezdik.
YASİN AKTAY/YENİ ŞAFAK