Etyen Mahçupyan’ın Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 17 Aralık operasyonu hakkında konuşulurken “Bir ay içinde netice alırız” şeklinde ifadelerde bulunulduğunu açıklaması üzerine önce vakıftan sonra da Zaman yazarlarından tepki geldi. Star yazarı Ahmet Kekeç Mahçupyan’ın mahkeme ile tehdit eden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı ve Zaman yazarlarını sert şekilde eleştirdi. İşte yazısı:
BOZACININ ŞAHİDİ MÜMTAZ’ER
Etyen Mahçupyan’ın 17 Aralık iddiası cemaati kızdırdı.
Bekleniyordu.
Dün, “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”ndan bir açıklama geldi: “Olay gerçek değil, Mahçupyan’la mahkemede hesaplaşacağız…” Arkasından, Mahçupyan’ın yazısında ismi geçen”konuklar” söz aldılar ve vaki 17 Aralık iddiasının gerçekle bir alakası bulunmadığını açıkladılar.
MAHKEMEDE HESAPLAŞSINLAR GÖRELİM
Mahçupyan, cemaati kızdıran yazısında, 17 Aralık operasyonundan hemen sonra Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda yapılan bol “konuk”lu bir toplantıdan söz ediyordu ve bir iddiada bulunuyordu.
Önce yazının ilgili bölümünü hatırlayalım: “(GYV’deki toplantıda) benimle birlikte Zaman gazetesi yazarları Ali Bulaç, Mümtaz’er Türköne ve Şahin Alpay var… Vakfın yöneticileri yanında tanımadığım bazı misafirler, ayrıca Ergun Özbudun, Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan ve gazetenin eski yöneticisi Alaattin Kaya da orada. Kabaca yirmi kişiyiz. Herkesin kafasında 17 Aralık sonrasında yaşanmakta olanlar ve olayların nasıl gelişeceği meselesi var. Henüz konuya girilmeden gazeteci arkadaşlarımızdan biri Hizmet mensuplarından birine basitçe ‘ne oluyor?’ sorusunu yöneltiyor. Cevap aynen şöyle: ‘Bizde değişen bir şey yok… Bir ay içinde netice alırız.’ Konuşma sessiz bir ana rastladığı için herkesin duymuş olması beklenir. Cevaptan sonra bir an sessizlik olması da bu cevabın ne anlama geldiğinin hazirun tarafından gayet iyi anlaşıldığının göstergesi olmalı. Herkes bu cevabı verenin gülümseyen yüzüne bakıyor, kimse konuyu sürdürmüyor ve Vakfın gündemine geçiyoruz…”
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın, “Asla böyle bir şey olmamıştır. Yalandır. Mahkemede hesaplaşacağız…” mealindeki açıklamasını ayrı tutuyorum.
Mahkemede hesaplaşsınlar… Görelim.
Biz, Mahçupyan’ın yazısında ismi geçen “konuklar”ın yalanlama girişimlerine bakalım.
İlk sözü Prof. Dr. Ergun Özbudun alıyor: “Bu çok önem vereceğim bir konu değil. Böyle bir konuşma da benim hatırladığım kadarıyla geçmedi. Bu tarz bir konuşmaya orada şahit olmadım.”
ALİ BULAÇ HAFIZASINI YOKLAMADAN DAVUTOĞLU HAKKINDA DEMEÇ UYDURUYORDU!
Sırada Ali Bulaç var: “Sabahtan beri hafızamı yokluyorum. Ama kesinlikle böyle bir cümlenin kullanıldığını veya böyle bir konuşmanın geçtiğini hatırlamıyorum. Yalnız ‘Türkiye nereye gidiyor? Ne yapmak gerekir? Bu olayları nasıl anlamak gerekir?’ konuları üzerinde herkes fikrini söyledi. Ama Etyen Bey’in iddia ettiği gibi ne böyle bir konuşma geçti ne de böyle bir cümle kullanıldı.”
Hemen hatırlatalım:
Hafızasını yoklayan ve kesinlikle böyle bir cümlenin kullanılmadığını şıpın işi hatırlayan Ali Bulaç, hafıza gerektirmeyen konularda iddialı beyanlarda bulunmuş bir ağabeyimizdir. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ağzından demeç uydurduğunu, kendi uydurduğu demeç üzerinden hükümete çakan onlarca yazı yazdığını hafızasını yoklamadan da hatırlayacaktır. Davutoğlu, “Üç kez açıklama yolladım ama düzeltmedi” diyordu. Düzeltmediği gibi, pişkince yalanlarına devam etti.
ŞAHİN ALPAY’IN BU HALE DÜŞMESİNE SADECE ÜZÜLÜYORUM
Şahin Alpay ne diyor?
Şahin Alpay “doğrudan saldırı” yolunu seçiyor: “Uzun yıllar Zaman’da köşe yazmış olan birinin Hizmet Hareketi’ni suçlamak için yalan uydurmaktan da hicap duymadığı anlaşılıyor. Bu hale düşmesine sadece üzülüyorum.”
İşbu Şahin Alpay, “Türkiye nükleer bomba üretiyor” demiş, bunu diyebilmiş ve asla hicap duymamış bir eski tüfektir. Erdoğan’a “çalışamaz raporu” verilmesi gerektiğini söyleyen de yine bu muhteremdir.
MÜMTAZ’ER 17 ARALIK’TAN SONRA HÜKÜMETE ÖMÜR TAYİN ETTİĞİNİ UNUTUYOR!
Gelelim, bozacının şahidi Mümtaz’er Türköne’ye…
O da şöyle diyor: “Böyle bir konuşma vaki olmadı. Tam tersine, GYV’deki söz sahibi kişilerin meseleyi anlamakta ve cemaatle irtibatlandırılmasını yorumlamakta zorluk çektiklerini gözledim… Mustafa Yeşil ile 17 Aralık’tan bir hafta sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti. Dedim ki ‘Tayyip Bey’in bu işleri fatura edecek bir düşmana ihtiyacı var. Ve Cemaat’i de muhtemelen hedef alacak.’ Mustafa Yeşil de cevaben ‘Peki bunu nasıl yapacak? Bizim nasıl bir alakamız olabilir. Yani cemaat böyle işleri nasıl yapabilir?’ mealinde bir cevap vermişti, şaşkınlığını ifade etmişti.”
Mahçupyan, bazı cemaat mensuplarının “yargı darbesi girişimi” olarak da bilinen 17 Aralık soruşturmasından “önceden” haberdar olduklarını ve hükümete ömür tayin ettiklerini söylüyor.
Bozacının şahidi Mümtaz’er, “Hayır böyle bir şey yok” diyor ve “Bir aya kadar netice alırız” sözünün gerçekle alakası olmadığını söylüyor.
Bunu söyleyen Mümtaz’er, 17 Aralık hadisesinden sonra bizatihi kendisinin hükümete ömür tayin ettiğini unutmuş görünüyor.
Hani, “adaletin keskin kılıcı inecek, bazı başlar düşecek”ti… Bu hükümetin akıbeti “Şubat ayının ortalarında” belli olacaktı… Turpun büyüğü heybedeydi, vs…
MÜMTAZ’ER’İN YAZILARI KANIT DEĞİL Mİ?
Bozacının şahidi Mümtaz’er bunları söylerken/yazarken hangi “bilgi”ye, hangi istihbarata, hangi yüksek öngörüye dayanıyordu?
Ayrıca, neden Şubat?
Neden 30 Mart değil de, Şubat?
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, hem “zift medyası” olarak tabir ettiği “medya”dan yakınmış (ne ayıp!), hem de Mahçupyan’dan kanıt istemiş…
Mümtaz’er’inizin yazdıkları/söyledikleri “kanıt” değil mi Mustafa Bey?
Mensubu olduğunuz “camia”nın tehdit dozu yüksek açıklamaları kanıt değil mi?
Tıbbın çaresiz kaldığı yeni bir vaka türüyle karşı karşıyayız. İsine gelmeyen konularda “üç maymunlar”ı oynayanların durumuna “algıda seçicilik” diyoruz. İşine gelmeyen olayları hatırlayamama durumu tamamen yeni bir durum. Bırakın tedaviyi hatırlamada seçicilik diye bir teşhis henüz bulunmuyor. Mahçupyan’ın ifşaatından sonra yaptıkları açıklamalara bakıp “travma sonrası geçici hafıza kaybı” diyeceğim ama bu da münferit vakalarda geçerlidir.
Takiyye desek bu durum pensilvanya cematinin ahlâkına uygun olsa da medya etiğiyle ilgisi yok. Kaldı ki “şahit bulamazsan mahkemede hesaplaşırız” meydan okumasına karşılık Atilla Yayla “şahidim” dedi.
Acaba diyorum Ekrem Dumanlı’ nın bulduğu “medya etiğine uygun dayak” yönteminden sonra bu abiler de medya etiğine uygun “çoğunluk iradesine dayalı demokratik inkâr” yöntemi geliştirdiler de haberimiz mi yok?