Plajdan gelen yiğit
Neymiş? İzmit’teki “kadınlar plajı” umum halkı rahatsız ediyormuş.
Bunu demokrat Taraf gazetesinden okuyoruz ve çok mutlu oluyoruz…
Bölge halkı plajı çevreleyen tahta perdelere “2012 model utanç duvarı” yazmış.
Demokrat gazete bu önemli ayrıntıyı da aktarıyor şahane bir fotoğraf eşliğinde.
Müstefit oluyoruz
Haberin başlığı daha da şahane: “Harem-Selamlık plaja halk tepkili…”
Harem-selamlık plaja tepki gösteren “halk”, acaba kullanabileceği bir sahil şeridinden mahrum mu bırakıldı ki, gösterdiği “ideolojik-patolojik” tepki haber değeri kazanıyor?
Harem-selamlık plajdan yararlanan insanlar ne oluyor peki?
Halk değil mi?
Hangi ölçüye vurarak onları “halk” dışındaki bir varlık yerine koyup uzaydan gelmiş muamelesi yapıyoruz?
Halime Kökçe, konuyla ilgili yazısına “Haşemalılar plajı bastı, halk denize giremiyor” başlığını uygun görmüştü.
Tek parti dönemi saçmalıklarını anlatmak için kullanılan “halk-vatandaş” dilemması gerçeklik mi kazanıyor?
Nedir?
Peki, demokrat gazete bu “dilemma”yı yeniden yaşatarak ne yapmış oluyor?
Her zaman gittiği lokantada içki bulamadığı için deliren ve Nuray Mert kıvamında “korku cumhuriyeti” yazıları yazan başyazar, acaba “cami ile kışla arasındaki sıkışmışlığını” bu tür haberlerle, yani kendisini kışla cenabına atarak mı telafi etmek istiyor?
Nedir?
Başyazar, “umuma açık mekânlara mescit uygulamasına” da öfkelenmişti, hatırlayacaksınız… “Operada mescit olur mu hiç, bu ne saçmalık?” diyerek, sanat tüketiminin ancak belli sınıfların inhisarında olabileceğini söylemişti, söylemeye çalışmıştı.
Kendisi “kendisi” olduğu halde; yani olanca seçkinliği ve sınıfsal üstünlüğüne rağmen operadan hoşlanmıyorken,“dindar köylüler” nasıl hoşlanırdı bu batı mamulü üstün sanattan? Yoksa “operada mescit” bir gösterişçilik miydi?
Bir de dalgasını geçmişti: “Cami avlularında Verdi’nin şunun bunun kasetleri satılırsa şaşırmayın…”
Dalgasını geçiyordu ama dönüp ilgili bakanlığın genelgesine bakmıyordu.
Sanki hükümet opera salonlarını mescitle donatmak istiyormuş gibi…
Postmodern darbe sürecinde de bir plaj tartışmamız vardı, hatırlayacaksınız…
Esenköy’deki kadınlar plajı, ihbar üzerine bölge komutanı tarafından incelemeye alınıp yıktırılırdı.
Belediye yapar, komutan yıktırırdı…
Bir “inşaatçı-hafriyatçı” çekişmesidir sürer giderdi…
Sonunda elinde silah olan kazanır, laikliğimize halel getirecek “harem plaj” sistemi çökertilir, yeniden “karma plaj” uygulamasına dönülürdü.
Medya da müdahil olurdu konuya…
İstanbul’dan ekipler gönderilirdi bölgeye… Vaktiyle Çarşamba sokaklarında çok turlamış ve alanında uzmanlaşmış muhabirler bölgeye gider, olayı bizzat “yerinden” inceler, çok dokunaklı “Cumhuriyet elden gidiyor” haberleri yaparak, bir anlamda darbenin tedvirine katkıda bulunurlardı…
Operada mescit, korku cumhuriyeti, “Kürt haklarının inkârcısı baskıcı Erdoğan” derken, sonunda plaj haberleri de arzı endam etmeye başladı Taraf gazetesinde.
Hayırlı uğurlu olsun…
Başyazar, bir yazısında, “demokrasiye ancak bize çok acı çektirecek bir altüst oluşla ulaşacağımızı” söylüyordu. Yani aba altından “27 Mayıs sopası” gösteriyordu…
İstikbaldeki altüst oluşa şimdiden malzeme mi üretiyorlar, nedir?
AHMET KEKEÇ/STAR