MEDYAGÜNDEM- Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, bugünkü yazısına bir itirafla başlıyor:
“Kaç yıldır meslekteyim, her gün tonla mevkute karıştırıyorum, ilk kez bir Yavuz Semerci yazısı okudum. (Övünmek için söylemiyorum. Burada bir kusur varsa, bana aittir.)”
“Ben bu çocuğu akıllı biri sanıyordum!” deyip sonra da cehaletini yüzüne yüzüne vurup fena bir ders veriyor.
Dünkü yazısında aklınca Başbakan Erdoğan’ı Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi ve Hüsnü Mübarek’le eş tutan Semerci, Kekeç’ten fena bir tokadı da yedi.
Kekeç’ten alıntılar yapalım:
(…)
Ben Yavuz Semerci’yi akıllı biri sanıyordum.
Daha doğrusu, “herkesi kör alemi sersem” sanabileceğini düşünmüyordum.
İktibaslardan da anlaşıldığı üzere, Yavuz Semerci, “halk hareketiyle” devrilen üç diktatörle (bu durumda Saddam da halk hareketiyle devrilmiş oluyor), Türkiye Cumhuriyeti’nin seçimle gelmiş Başbakanı arasında irtibat tesis ediyor (ortak özellikleri “güç yoğunlaşması hastalığına” tutulmaları imiş), “bizimkini” olası kötü akıbetten kurtarmak için de kendince çözüm önerisinde bulunuyor.
Erdoğan balığa çıksın…
Motamot böyle demiyor tabii…
İçinde “Hitler”, “Franko”, “Mussolini”, “Stalin”, “SSCB”, “sandık tecrübesi” gibi lafların geçtiği tuhaf ve karmaşık yazısından çıkardığımız sonuç bu… İlaveten, Erdoğan’ın “başkanlık sistemi”, “partili cumhurbaşkanı” gibi tartışmaların ardından tüm yetkileri kendi elinde tuttuğuna yönelik algının giderek artmasını “rahatsız edici” buluyor.
Ben Semerci’nin yayın yönetmeni olsaydım, “Bu yazı olmamış. Otur biraz kitap karıştır, internette sörf yap, öyle yaz” derdim.
Kulağını da çekerdim…
Birincisi, mahut üç diktatörle, seçimle gelmiş (seçimle de gidecek) Erdoğan arasında “benzerlik” kurduğu için…
İkincisi, hangi Bush’un Saddam’a ne yaptığını bilmediği için.
Üçüncüsü, okurlarını saf yerine koyduğu için…
Dördüncüsü, haddini bilmediği için… (Demokrasi balık tutmaktır. Tamam da… Aynı zamanda haddini bilmektir.)
(…)
Erdoğan’ın “başkanlık sistemi” ve “partili cumhurbaşkanı” önerilerini rahatsız edici buluyorsun…
Bul tabii…
Peki, Atatürk’ün ve İnönü’nün yönetimlerini de aynı şekilde rahatsız edici buluyor musun?
İlki ilan edilmemiş “Başkan”dı… Aynı zamanda “Ebedi Şef”ti…
İkincisi ise “partili cumhurbaşkanı…”
İnönü’ye yakışan “partili cumhurbaşkanı” sıfatı, halk tarafından seçilecek bir kişiye niçin yakışmasın ve niçin “rahatsız edici” olsun?
Son söz:
Madem etkin bir gazetede halkı tenvir ediyorsun, önce “diktatör kimdir, parlamenter sistem nedir, Irak’ta ne olmuştur” öğren, ondan sonra kalkış yazıya… Gülünç olma!
(…)