MEDYAGÜNDEM- Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç dün “Sen nasıl bir provokatörsün?” dediği Can Dündar’a bugün de “Sen hâlâ konuşuyor musun?” dedi.
Yazısından bazı bölümler şöyle:
(…)
Biz, gerçekten de o gün Can Dündar’ın bir TOMA’nın altından çıkmasını bekledik. Çıkmadı.
Evine gidip mışıl mışıl uyudu.
Hani polis Gezi’de “katliam” yapıyordu, küçücük yaşta çocuklar analarının elinden zorla alınıp götürülüyordu, ortalık kıyametti, gidip bir TOMA’nın altına yatacaktı, böyle bir vahşet görülmemişti, dünya elini uzatmalıydı, filan…
Bunları yazdı.
Hızını alamadı, Halk TV’ye bağlandı ikinci bir fasıl da orada geçti.
Dediler ki, Can Dündar kayıp olan oğlunu arıyordu, endişelendiği için o açıklamayı yapmıştı, hatta Vali’den yardım istemişti.
Can Dündar oğlunu arıyordu ama oğlu Ankara’da çıktı.
Bunu bilmiyor olabilir miydi?
Elbette olamazdı.
Maksat ortalığı bulandırmak, göstericilerin sırtından piar yapmaktı.
Bunu başardı.
Peki, provokasyon girişimi elinde patlayan bir insan ne yapar?
Normal bir insansa, çıkıp özür diler.
Can Dündar bırakın özür dilemeyi, provokasyonunu Milliyet’teki köşesine taşıdı.
(…)
Niçin ilk fırsatta sıvıştın?
Oğlunun Ankara’da bulunduğu (yahut Ankara’da yaşadığı) bilgisini neden kamuoyundan gizledin?
Peki, ekranda gördüğün Türkiye’den sen memnun musun?
Elbirliğiyle sokağa döktüğünüz insanların yarattığı Beyrut manzarasından sen hoşnut musun?
Bu kargaşada ölen yahut öldürülen insanlar…
Molotoflarla yakılan araçlar…
Devrilen ambulanslar…
Sökülen kaldırımlar…
Dağıtılan çiçek tarhları ve parklar…
(…)
Polis devleti arıyorsan, Gezi Parkı’na değil, belgesellerini yaptığın tek parti “asrısaadetine” gideceksin.
Orada, buğulu ve romantik ses tonuyla bile kamufle edemeyeceğin hakiki vahşet görüntüleri var.
Biraz sağduyulu ol, İstiklal Mahkemeleri’nin nasıl insan kıydığını anlat.
Biraz sağduyulu ol, Dersim’de neler yaşandığını anlat.
Biraz sağduyulu ol, tek parti polisinin kitleleri ne yönde terörize ettiğini, kimlerin başına hangi çorapların örüldüğünü, Sabahattin Ali’den başlayarak hangi değere hangi “muamelenin” reva görüldüğünü anlat.
Önce geçmişin “polis devleti” uygulamalarıyla ödeş ki, sözünün bir değeri olsun.
(…)