MEDYAGÜNDEM- Eski MİT görevlisi Mahir Kaynak, tam 41 gündür Star Gazetesi’ndeki yazılarına ara vermişti. Son yazısını 13 Mayıs günü yazan ve rahatsızlığı nedeniyle köşesini boş bırakan Kaynak, dün gece itibariyle hastaneden taburcu edildi. Gelişmeyi kızı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, sosyal paylaşım sitesi Twitter’da paylaştı.
41 gün sonra Kaynak’ın ilk yazısı da Star’da yayınlandı. Kaynak yazısında merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la 1991 yılında Köşk’teki gizli görüşmesini yazdı.
İşte Mahir Kaynak’ın terörle ilgili o yazısı:
***
Terörün özü
Son terör olaylarını anlamak için başlangıcını doğru anlamak gerekir. PKK kurulduğunda Dev Yol, Devlet sol gibi sosyalist bir hareketti. İsminin içindeki Kürtleri hatırlatan kelme bir soyu değil, bölgeyi temsil ediyordu. Yani Tunceli’ye Dersim demek gibi bir şeydi. Bu örgüt de diğerleri gibi eylemler yaptı ve terörün hedefinde bölgedeki ağalık düzeni vardı.
Bu hareketi büyüten alınan tedbirler oldu, Devlet bir avuç teröriste karşı, sonunda sayısı 80 binlere varan koruculuk kurumunu oluşturdu. Bu durum devletin ağaların yanında olduğu izlenimini yarattı ve PKK devleti de hedef almaya başladı. O dönemde de bunun çok yanlış olduğunu düşünüyordum ve korucu olamayanlar da maddi çıkar ve güvenlik sağlamak amacıyla, hiçbir ideolojik temele dayanmayan, ancak bir tarafı tarif eden PKK’ya hızla katıldılar.
***
1991 yılında Turgut Özal, Kürt sorununu konuşmak için beni Köşk’e davet etti. Buluşma pazar günüydü ve etrafta çok kimsenin bundan haberdar olmaması isteniyordu. Konuşma süresince de radyo yüksek sesle açık tutuldu. Bu, o dönemde dinlemeleri engellemek için kullanılan bir metottu ve devletin başı bile bu endişeyi taşıyordu. Yüksek bürokraside Özal’a nasıl bakıldığına dair izlenimlerim olduğu için yapılanı yadırgamadım. O sırada telefon çaldı ve Turgut Bey konuştu. Dönüşünde Adnan Kahveci’nin de benim gibi düşündüğünü ve sıradan halka tahsis edilmek üzere 80 bin işçi kadrosu açtığını söyledi. İki şeye karşı olduğumu söyledim. Birincisi olaya diğer sol örgütlerin yaptığı gibi sıradan bir asayiş sorunu olarak bakılması, ikincisi Güneydoğu’daki yapının değiştirilmesi için önlem alınması gerekirken bunu bir soy çatışmasına çevirmek olduğunu söyledim. Bunun sadece bireye hizmet için yapılan yatırımlarının artırılması ile sağlanamayacağını, oradaki aşiret reislerinin ya da başkalarının bireysel yatırımlar yapmasının sağlanması ile mümkün olacağını söyledim. Çünkü o sırada devletin yaptığı yatırımlarda da korucu başlarının etkili olduğu söyleniyordu.
Bu sırada olayı bir iç mesele olmaktan çıkarıp, bölünmenin alt yapısını hazırlamak isteyen dış destekli iç güçler ve PKK’yı sosyal bir hareket olmaktan çıkarmak isteyen dış güçler devreye girdi. Doğu’ya gönderdiğimiz insanlara Şark hizmeti yapıyor derken orada sosyal bir sorun olmadığı söyleniyor, bu sorunu tartışmak bir yana, Kürt demek bile bölücülük sayılıyordu. Sorunun çözümü, bir yanda teröristlere hiç müsamaha göstermeden mücadele etmek, diğer yandan bölgedeki sosyal yapıyı çağa uydurmaya çalışmakla mümkün olacaktı. Hareketi bu hale dönüştüren dış ve onların yönlendirdiği iç güçler oldu.
Dışarıdan müdahale eden güç tek değildi. Önce bazı Avrupa ülkeleri olayı kontrolüne almak istedi ve ülkemizi kendi politikalarına uygun olarak yeniden şekillendirmeye çalıştı. ABD bu politikaya karşı olduğu için inisiyatifi ele aldı. Böylece sorun PKK’nın bir markaya dönüştüğü ve uluslararası bir mücadelenin aracı haline geldi.
Artık terörle mücadelenin bir avuç teröristi etkisiz hale getirmekle çözüleceğini düşünmekten vazgeçip dış güçlerin etkisiz hale getirmesi ile mümkün olduğunu düşünmek gerekir. Türkiye’de taş ve molotof kokteyli atarak geçimini sağlayacak ve kişilik sahibi olacağını zanneden çok insan vardır.
***
medyagundem.com