Akşam gazetesinde Kurtuluş Tayiz’in “Kemal Bey, kasetin siyasi ayağı kim?” başlıklı yazısı şöyle…
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Madem Fetullahçılık suç, açıklayın o zaman kaç milletvekili ByLock kullanıyor, bilelim” diyor. “100 mü, 150 mi, 180 mi? Onun için gizliyorlar” diye de ekliyor.
CHP liderinin ByLockçu’ların peşine düşmüş olması şüphesiz sevindirici bir gelişme. Ama hazır ayağına kadar gelmişken Hürriyet’e “AKP’de şu kadar ByLockçu var, isimleri şu, şu ama gizliyorlar” dese ya! Madem biliyor, neden açıklamıyor? Kimden korkuyor, neden çekiniyor? Hadi Kemal Bey’i anladık, onunla röportajı yapan Hürriyet temsilcisi ya da muhabiri neden sormuyor “Kim bu AK Parti’deki ByLockçular” diye?
“Gazetecilik mi” demiştiniz? Bunun adı gazetecilik değil, vur-kaç; Hürriyet çamur at, izi kalsın gazeteciliği yapıyor. Varsa AK Parti’deki ByLock’çuların listesini Kemal Bey açıklasın, Hürriyet de manşetten versin. “Karargâh rahatsız” manşeti atanlar herhalde ByLockçu’ların listesini yayımlamaktan korkmaz, değil mi?
Karın ağrıları başka. Kemal Bey’i CHP’nin başına getiren kaset kumpası ne zaman gündem olsa yardımına ilk Hürriyet yetişiyor. Ne de olsa suç ortakları. Kaseti çeken FETÖ, manşetten patlatan ise Doğan medyasıydı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kumpas mağduru Deniz Baykal’a bir çağrıda bulundu. Baykal’a “Gel, sana Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte kim kumpas kurdu, gösterelim” dedi. Baykal’dan cılız bir ses geldi ancak, yüreği yetmedi “Evet, yarın geliyorum anlat bakalım kim bu kumpası nasıl kurmuş” demeye.
Kumpasta adı geçen Kemal Bey ne yaptı, ne yanıt verdi? Hangi ara konuşmuşsa Hürriyet’e artık, “Alakaya çay demle” tadında, FETÖ’nün bilindik gündem değiştirme taktiğiyle büyük bir yalanı manşetten savurdu. Yalan büyük olunca daha inandırıcı oluyor, galiba. Bunları hep FETÖ’den öğrendiler. Utanma, rezil olma diye bir dertleri de olmadığından, başları her sıkıştığında büyük bir yalana sarılıyorlar.
Kemal Bey, AK Parti’deki ByLockçu’ların listesini gündeme getirdikten sonra bir de savcıları darbenin “siyasi ayağını” soruşturmaya davet ediyor. AK Parti’yi “FETÖ’nün siyasi ayağı” olarak işaret ediyor, aklınca.
FETÖ’nün siyasi ayağını soruşturmaya kalksa savcıların kapısına dayanacağı isimlerin başında Kemal Kılıçdaroğlu’nun geleceğinden şüphem yok. Bunu bir tarafa bıraktıktan sonra Kemal Bey’e soralım, kasetin siyasi ayağı kim? Kaset kumpası patladıktan sonra Deniz Baykal’ın koltuğuna oturan Kemal Bey olabilir mi? Peki ya Baykal’dan sonra CHP’yi hızla FETÖ’nün dümen suyuna sokan, 17-25 Aralık Yargı darbesi girişimini Meclis’e taşıyan, FETÖ’nün tapelerini Meclis kürsüsünden okuyanlar? CHP’de aklı eren sıradan birini çevirip sorun; Kemal Bey’in kaset kumpasının siyasi uzantısı olduğundan şüphesi var mı?
Deniz Baykal teslim alınmış ama hâlâ lidercilik oynamaya çalışan, kendisi adına çok üzüldüğümüz bir isim. Son zamanlarda yaptığı şovlarla milli bir figür olmadığını yeterince kanıtladı. Halbuki biraz dürüst ve cesur olsa, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun davetine uyarak kumpasın peşine düşse Kemal Kılıçdaroğlu, bu kadar pervasız davranamazdı. Kemal Bey’e söylenecek çok söz yok; o, FETÖ’nün kolunun altına sıkıştırdığı dosyalarla kariyer basamaklarını çıkmış, kaset kumpasıyla “genel başkan” olmuş bir isim. Peki ya Deniz Baykal? Neden hâlâ kaset kumpasını yediği günün sabahında olduğu gibi Gülen’e “teşekkür ettiği” ve “selam çaktığı” yerde duruyor? Tuhaf değil mi? Her şeyden önce ayıp, hem de çok ayıp.
