MEDYAGÜNDEM- Dün “Kafası karışıklar için zihin açıcı bir ‘gezi’ klavuzu-1” başlıklı yazısında Gezi Parkı’ndaki “millet” mi, “milletin tepkisi” mi sorusuna çok konuşulan sosyolojik ve siyasal bir analiz yapan Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, bugün ikinci yazısında, “Cin’liklerini cins’lik diye satan, postmodern ironi’yi, pastiş’i ve parodi’yi kullanarak zekice bir şeyler yaptıklarını sanan, ucuz akrobasilerle çoluk çocuğu ayartan Türkiye’nin İslâmî çevrelerine mensup türlü tuhaf tipleri de zokayı yuttu ‘gezi’ sürecinde…” diye yazdı.
Kaplan, “Hakikatin izini süreceklerine, ‘gezi’nin hedonist, nihilist, fetişist ipsizlerinin ayartıcı iplerinden medet ummaya yeltendiler… Ne olup bittiğini anlamak için kafa patlatmak yerine, utanmadan, sıkılmadan ‘yelkenler fora!’ diyecek kadar düştüler… Fırsat bu fırsat diyerek iplerini kopararak soluğu Park’ta aldılar, Gezi’nin hilkat garibelerini andıran tiplerine dönüştüler…” dedi.
Kaplan’ın yine çok konuşulacak yazısından bazı bölümler şöyle:
(…)
Küresel postmodern popüler, vulger, banal kültürün ayartıcı ürünlerini hızla, hazla ve gazla bir hap gibi tüketen Alain Badiou’cu, klolanlanmış, hormonlanmış çocuklarını fena hâlde ayartarak uyutan, uyuşturan ve yutan dromokrasi çağının ağlarına fırlattığını göremeyecek kadar egolarına, konformizmlerine, omurgasızlıklarına yenik düştükleri için zokayı çoktan yutan bu ‘artizleri’, konformizme yenik düşen, fırsatperet tipleri, bize de zokayı yutturmaya çalışıyorlar… Zorla…
Yazıklar olsun, diyorum sadece!
NEREDE O YÜREK ÜLKESİNİN HAKİKAT ERLERİ, NEREDE; HANGİ DERELERDE DEBELENMEDE?
Nasıl bir dünyada yaşadığımızı anlayabilecek ve anlatabilecek, görebilecek ve gösterebilecek çapta istikamet sahibi, fikrin namusunu koruyacak, hakikat fikrini ve bayrağını hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeden yere düşürmeyecek, en yükseklere dikmek için cehd etmekten bir an olsun vazgeçmeyecek ‘pırlanta zekâ’ları yok bu ülkenin.
Som altından yapılmış özü gür, sözü güçlü, gözüpek, Hakk aşığı, hakikat, gönül ve hayat dostu sarsılmaz, yılmaz ve yıkılmaz ‘kale’leri yok… Ne yazık ki, yok…
Yok; çünkü konjonktürler fenâ hâlde ayartıyor Türkiye’nin yetenekli çocuklarını…
Esen ayartıcı ve yön-şaşırtıcı rüzgârlar, oraya buraya savuruyor…
İstikametlerini bozuyor… Kişiliklerini târumâr ediyor…
Omurgasızlaştırıyor… Ruhsuzlaştırıyor…
(…)
GÖSTERİCİLER MASUM OLABİLİR AMA GÖSTERİLER ASLÂ MASUM DEĞİL… BUNU İYİ BİLELİM…
Türkiye, zorlu bir süreçten geçiyor. Türkiye’nin toparlanma, ayağa kalkma ve uzun soluklu bir yürüyüşe soyunma girişimlerinin küresel sistemin lordları ve içerideki uzantıları tarafından önleme çabalarını püskürtme savaşı veriyor Başbakan Erdoğan…
Ama durumun vehametini anlayacak ve anlatacak, görecek ve gösterecek çaplı insanlar, ne yazık ki, pek yok bu çorak ülkede…
Küresel sistem, Türkiye’yi hem içeriden, hem de dışarıdan fenâ hâlde kuşatıyor, köşeye sıkıştırmaya ve yıldırmaya çalışıyor…
Gezi Parkı’nda başlayan ve bütün Türkiye’ye hızla yayılan gösteriler, kesinlikle masumane değil…
Gösterilere katılan insanların çoğu masum olabilir ama bu gösteriler aslâ masum değil, bunu bilelim.
Türkiye’yi, Türkiye’nin çıkarlarını gözbebeği gibi koruyan Erdoğan’ı alaşağı etmek için tezgâhlanan, İstanbul dükalığının, içerideki ve dışarıdaki karanlık çevrelerin düğmeye bastıkları, kışkırttıkları, New York Times’a ilan verecek kadar ipin ucunu alçaldıkları, kendilerini fâş ettikleri organize bir numaradır…
Sözümona kapitalizm düşmanlarının kapitalizmden ve küresel kapitalist sistemin lordlarından medet umması değil de nedir bu, söyler misiniz bana! Hayret gerçekten…
(…)