Yeni Şafak yazarı Tamer Korkmaz’ın “Sansürlenen tarihi gerçekler; kaçışı olmayan belgeler…” başlıklı yazısı şöyle:
Gülsün Bilgehan’ın paşa dedesi İsmet İnönü, 17 Mayıs 1968 tarihinde “Ulus” gazetesinde yayınlanan hatıratında; “İkinci İnönü Savaşları esnasında içinde subayların ve ailelerinin de yer aldığı bir kafileye yaptığı konuşmayı” şöyle anlatıyordu:
“İçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Bundan başka subay olarak da yerinizi bilmelisiniz…
Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır…
Bana bakın dedim. Kimse işitmesin, bu millet düşmanınızdır…”
*
İsmet Paşa’nın hatıratı, kitap olarak ilk kez 1985 yılında basıldı.
İkinci defa 2006’da baskısı yapıldı. Bu satırların yazarının elinde ise 2009’daki üçüncü baskısı var:
Hatıratın 239. sayfasında; İsmet İnönü’nün subaylara ve ailelerine yaptığı “bahse mevzu konuşması” yer alıyor.
Ancak, bir farkla…
Kitapta sadece “bir cümlenin” yer almadığını, hayretle görüyoruz!
Hangi, cümle o?
“Kimse işitmesin, bu millet düşmanınızdır” cümlesi!
Yani?
-Sansürlenmiş!
*
Kitabın yayın hakkını Bilgi Yayınevi’ne veren İnönü Vakfı’dır.
Gülsün Bilgehan, o vakfın başkan yardımcılığını yapmıştır.
Demek ki; malum cümlenin başka türlü tevil edilemeyeceğini, farklı bir manaya gelmeyeceğini sansür edenler de görmüşler!
*
Gençliğinde, İsmet İnönü’nün kadrosunda bir tür “staj yapmış” olan “27 Mayıs darbesinin sevdalısı” Yalçın Küçük; İnönü’nün “Kimse işitmesin, bu millet düşmanınızdır” sözleri için, 2010 yılında Ulusal Kanal ekranında “o hatıratın mevzubahis kısmını okuduktan sonra” aynen şöyle demişti:
“İsmet Paşa’nın bu sözleri bizim amentümüzdü! 60’lı yıllarda biz işte böyle yetiştik. Halk düşmanınızdır!”
*
İsmet Paşa’nın hatıratındaki o cümle, kaçışı olmayan bir belgedir.
Anılarının “o kısmının sansürlenmesi” manidar bir delildir.
Talebesi Yalçın Küçük’ün altı yıl önce ekranda sarf ettiği o sözler de itirafın şahikasıdır.
-En iyi belge, itiraftır.
İşte bu belgeler; İnönü’nün siyasetteki ve medyamızdaki (aşikâr veya gizli) bütün muhiplerine esaslı bir “kapak”tır!
*
Yalçın Küçük, her bir vesileyle “Sabetaylarımız olmasaydı, biz bu cumhuriyeti kuramazdık!” diyor!
Mister Küçük’ün uzun yıllardır “devrimci” bayrak sallaması kendisine verilen “çok özel görevi” perdelemek içindir…
Komprador Burjuvazi’nin (Baronsal Gladyo) başında kalpak, boynunda kırmızı atkısıyla dolaştırıp “kamuflaj elbisesiyle” sahneye çıkardığı mutemet elemanıdır.
Vaktiyle TÜSİAD’ta genel sekreterlik de yapmış olan Milliyet yazarı Güngör Uras’ı “Çıkış” adlı iki ciltlik kitaplarında “yere göğe sığdıramayan” Yalçın Küçük…
“Vehbi Koç ve Vitali Hakko TÜSİAD’ta Güngör Hocam’ın rahle-i tedrisinden geçtiler. Güngör, ikisinin de gecikmiş mürebbiyesidir” diye yazarken aslında “ağzındaki baklayı” çıkarmıştır!
*
Vehbi Koch’un; Haim Nahum’la herhangi bir tanışıklığı, dostluğu veya yakınlığı var mıydı?
Hahambaşı Haim Nahum, Lozan Konferansı’ndaki Türk heyetinde yer almıştır. Orada, İsmet Paşa’nın baş danışmanıydı!
Lozan’da görüşmelerin tıkandığı günlerde; Nahum’un “Endişe edilmesin. İsmet benim ahbabımdır. Sözümden çıkmaz. Lozan’da işleri düzeltirim” diye konuştuğu o dönemdeki Paris gazetelerinden birinde haber olarak çıkmıştır!
Haim Nahum, Lozan’da İngiltere heyetiyle yapılan görüşmelerde “arabulucu” konumundaki isimdir.
Başta “Hilafetin Kaldırılması” olmak üzere…
Otuz altı adet Gizli Madde’nin Türk heyetine kabul ettirilmesini sağlamakta “fevkalade etkili” olmuştur!
*
Mustafa Kemal Atatürk’ün, 5 Eylül 1938’de yazdırdığı vasiyetinin “bir kısmı” sansürlenmiştir!
Bu sarsıcı bilginin kaynağı, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dır!
Sansürlenen kısımlarda “Hilafetin Kaldırılması” bahsi var mıdır?
*
Şu son “Lozan zafer mi, hezimet mi?” tartışması, bir defa daha gösterdi ki…
“Fikir hürriyeti, basın özgürlüğü, şeffaflaşma, demokrasi” gibi konularda “mangalda kül bırakmayan” Batıcı/Laikçi Cephe’nin Lozan Antlaşması’nın tartışılmasına zerrece tahammülü yoktur.
Gizli maddelere (zaten) hiç gelemiyorlar. Daima kaçıyorlar!
Atatürk’ün vasiyetinin “İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu bir Türkiye’de sansürlenmesine” uzun yıllardır ve “halen daha” alayının gözleri fal taşı gibi kapalıdır!
İnönü’nün hatıratında yer alan kritik bir cümlenin “sansürlenmiş olması” karşısında da altı yıldır dillerini yutmuşlardır!