Sabah Gazetesi Yazarı Nazlı Ilıcak, Türkiye Gazetesi yazarı Muammer Erkul’un 2000 yılında kaleme aldığı ‘Su Gibi’ isimli yazıyı aynen kopyalayıp Mevlana’nın yazısı gibi yayınladı. 4 Ocak 2000 yılında Türkiye Gazetesi’nde yayınlanan bu yazısının 12 yıldır internet sitelerinde dolaştığını belirten Erkul, “Yazının başlığını değiştirip yayınlıyorlar. Bir dergiye başka bir kişinin ismi yazılıp kapak yapıldı. Kitaplara alındı” diye konuştu.
MEVLANA’NIN YAZISI DİYE VERDİ
Ilıcak’ın köşesinde yazını görünce çok şaşıran Erkul, bu düşüncesini Twitter’de paylaştı. Erkul, “Sevinsem mi üzülsem mi? Nazlı Ilıcak Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde SU GİBİ yazımı (Muammer Erkul’a ait) Mevlana’nın diye yayınlamış…” dedi.
Erkul, Ilıcak’ın kopyaladığı yazının hikayesini de şöyle anlattı:
“2000 senesinin Ocak ayının ikisi, ikindi vakti, kızım minik kardeşine bağırıyor. Ben de odamda dinliyorum. Oturdum bu yazıyı yazdım. Sonra onu çağırdım ve bak şimdi bu yazıyı anlamasan da üç defa oku, sonra sakla ve her sene bir kere oku, dedim. Gazeteye gönderdim ve 4 Ocak Salı günü yayınlandı… Sonra da “sen kiiim Su Gibi yazısını yazmak kim” diyenler çıktı.”
“Su Gibi” 2000 senesinin ilk haftasında yazdığım, Türkiye Gazetesi’ndeki STOP köşemde en az üç defa yayınladığım, www.muammererkul.com isimli web sitemde tekrar tekrar yayınlanmış, 2002 yılında Nesil Yayınları’nda çıkan “Sen İstanbul olsaydın” isimli kitabımda da olan bir yazımdır…
Çok defa seslendirildi, TRT İstanbul Radyosu’nda Sırrı Er, TGRT FM’de İrfan Atasoy gibi profesyonel akadaşlar tarafından (ve diğer onlarca radyoda) okundu…
TRT İzmir (Belgesel) televizyonlarındaki programımızda konusu geçti; okundu…
Yazı, şu anda hala sayısız internet sitesinde (maalesef çoğu da başka isimlerle) yayımdadır. Bazı kitaplara çeşitli isimlerle konduğu söyleniyor ama görmedim. Bir dergiye ise (uyduruk bir isimle) kapak olarak basılmıştı…
Bazıları ise “Sen kiiim, SU GİBİ yazısını yazmak kim” tavrı içinde, maalesef!.. Bazı internet yazarlarından açıkça “Sen almışsın ben de aldım ne olacak” diyenler bile gördüm!
Bu konuda bugüne kadar olan gelişmeler içinde en ilginç olanını ise bugün yaşadık.
Çocukken çizgi romanları için aldığım (Tercüman İNCİ) gazetesinin sahibi ve yöneticisi olan ve büyüdükçe (Tercüman’ın başyazarı iken) yazılarını hayranlıkla okuduğumuz Nazlı Ilıcak hanımefendi, Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde “SU GİBİ” İSİMİ YAZIMI, BÜTÜN OLARAK VE İSİM ZİKRETMEDEN YAYINLAMIŞ…
Kasıt olmadığını elbette biliyorum. Fakat şu anda kendilerinden istirhamımız şudur:
Lütfen, yine kendi köşelerinde (dipnotta bir satır değil de) yeni bir yazı ile, bizden ve yazılarımızdan bahsetmeleridir. Su gibi (4 Ocak 2000 Türkiye Gazetesi Stop Köşesinde) benzeri daha çok yazımız vardır ve umarım ki bu nahoş durum hem tanışmamıza hem de SU GİBİ yazımızın artık “YAZARINA KAVUŞMASINA” vesile olur.”
İŞTE ILICAK’IN KÖŞESİNDEKİ O YAZI
Mevlana’nın su felsefesi
Bir an için su olduğunu düşün…
Su gibi özel, su gibi yararlı ve su gibi çok, tükenmez. İnanıyorum ki gerçekten de öylesin.
Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak… Dibi olmayan bir kovayı asla dolduramazsın.
Yani, seni dinlemeyenlere sesini asla duyuramazsın. Unutma, daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin; gürültünün parçası olursun yalnızca.
Suyun yakınında olanlar, suyu en az içenlerdir. Çünkü “Su nasılsa burada, gerek yok ki suyu kana kana içmeye” diye düşünürler.
Tıpkı, sesini sürekli duyanların, bir süre sonra seni dinlemedikleri gibi.
Ormanda hiçbir hayvan, ırmağın gürültü koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep, sabahın en sakin anını bekledi, suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler, sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler.
Onlar için en uygun olan, kendi istedikleri zamandı.
Sen hep bir su olduğunu düşün.
Su gibi güzel, su gibi vazgeçilmez.
Ve su gibi bir hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol.
Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil. Su isen, tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme. Sana “felâket” denmesin.
Su isen, bir bardağa sığ ki damarlara girebilesin. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi gerekli, su gibi bitmez tükenmez olduğunu unutma. Ayrıca, su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi “kıyametler” koparıcı olabileceğini de asla aklından çıkarma. Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene.
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan birisi olursun, hırçın seller, afetler gibi. Tercih hep elindeydi ve hep “senin” ellerinde olacak. Ya dilini tutmayı öğreneceksin, ya da hiç durmadan konuştuğun için, yalnızca bomboş anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara.
Ama asıl yapman gereken şu değil mi? Düşüneceksin ne zaman, ne söyleyeceğini. Düşüneceksin, kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin, anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini. Hatta, anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin.
Konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama, en uygun sözcükleri seçmeye çalışacaksın. Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin “kıyıya yanaşmasını” bekleyeceksin.
Demeyeceksin, “Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda.” Demeyeceksin,”Ben aklıma geleni, geldiği biçimde söylerim, karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda.” Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef gerçek bu değil. Ağzını açıp”Şelaleden dökülen suyu” içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç? Ya da önüne çıkan ağaçları sürükleyen selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler, beyni olan her canlı gibi.
Haydi. Sen şimdi “Su olduğunu” düşün ve kendini “Su gibi” hisset.
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı. Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu hatırla. Ama yine su gibi “küçük bir bardağın içine” sığdır ki kendini, girebilmeyi öğren insanların damarlarına.
Hayat ver, yardımcı ol, vazgeçilmez ol.
(Veysel Eroğlu’na teşekkürler)