Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur’un “içerideki dostlar kim” başlıklı yazısı şöyle :
Başbakan Binali Yıldırım hakikaten tarihe geçecek bir laf etti ve “Dostlarımızı çoğaltıp düşmanlarımızı azaltacağız” dedi.
İcraat olarak da dış politikada iki önemli adım atıldı. İlki İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi yolundaki anlaşma, ikincisi de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Vladimir Putin’e gönderdiği mektup sonucunda Rusya ile yumuşayan ilişkiler.
Ancak Başbakan’ın bu sözü ile başlayan dış siyaset icraatının “Türkiye ayağı” eksik kalmamalıydı.
Omurgasızlar lobisi derhal faaliyete geçti.
O lobinin amiral gemisi, manşetine Cemil Çiçek ile yapılmış bir röportajı koydu:
“Sıra içerideki dostlarımızda”
EĞİTİM KAMPANYASI İLE MUTABAKAT!
Sonra taş gibi ağır abimiz durup dururken bir eğitim kampanyası başlatma ihtiyacı hissetti. Nereden icabetti de böyle bir misyon üstlendi meçhul. Ama kampanyanın önderlerini bile açıkladı.
Listede kimler yok ki?
Kahir ekseriyeti omurgasızlar lobisinin baş aktörleri; lobideki amiral gemisinin sahibi, omurgasızlığın kitabını yazmış ve artık ahlaken infisah etmiş yazarları ile onların desteklediği politik ve akademik şahsiyetler…
Tabii sütunlarda karşılıklı teşekkürler, jestler gırla.
Aralarındaki bu ünsiyet bağı ne ara oluştu, pişti ve bu raddeye geldi anlamak mümkün değil. İnsan gerçekten hayret ediyor, öyle değil mi efendim?
OMURGASIZLIĞIN ADI UZLAŞMA OLDU
Hele bir adet gazete var ki evlere şenlik.
“Muhafazakâr gazete” olarak anılıyor ama son iki yıldır her türlü entrikanın dümeni onlarda.
Yayın yönetmeni mi patronlarını etkiliyor yoksa patronlar mı “Bize böyle tıynetsiz biri lâzım” deyip onu istihdam ediyorlar bilemiyorum ama gazete, son iki yıldır omurgasızlar lobisi için kulak memesi kıvamına geldi.
Kendilerine kalırsa AK Parti’nin temelinde onların harcı var. Ama nedense 17-25 Aralık darbesinde “tehlikeyi görüp yan çizen” de onlar, 7 Haziran seçim sonuçlarıyla birlikte “Yeni bir Türkiye” arayışına çıkıp paralelcisinden yeminli Erdoğan düşmanı Kemalistine kadar herkesi sayfalarında buluşturup barış misyonerliğine soyunanlar da.
Onlara bu “yayın çizgisi”nin halis bir omurgasızlık, ödleklik ve ihanet olduğunu söyleyenleri de lince tabi tuttular.
Ağızlarında sakız ettikleri tek argümanları da şu oldu:
“Siz bu taraflara gelmeden önce Erdoğan bizim kanat tarafından seviliyordu, destekleniyordu…”
Ne bedeli ödenmez diyetmiş bu? Demek ki önceki destek bugünkü ihaneti affettirmek zorunda.
DOSTLARIN SAYISI PARALELCİLERLE Mİ ARTACAK?
Görünen o ki hâlâ ihanete devam etmeye meyyaller.
Belli ki dış siyasetteki açılım 1 Kasım seçim sonuçlarıyla sukut-u hayale uğrayan bu takımın bitini kanlandırmış. Hevesle “Biz zaten söylemiştik” diyor aralarından biri. Bu yüzden Cemil Çiçek’in sözlerini pek kıymetli buluyormuş.
Güzel kardeşim, ne de hoş yazmışsın günde iki kere doğruyu gösteren saat misali ve “Türkiye değerleri çerçevesinde geniş ve sağlam bir mutabakata ihtiyaç var” demişsin.
İyi de kim dedi sana “Git paralelcilerle uzlaş” diye? Hâlâ yazında devleti ele geçirmeye çalışan “Paralel Yapı’nın müntesipleriyle müzakere” faslı açılmasını öneriyorsun? Paralelcilerle hangi “Türkiye değerleri”nde buluşmayı ve mutabık kalmayı düşlüyorsun?
Mutabakat denince sizin “Mason bakan” haberleriyle hükümete kılçık atma çabalarınızı mı anlayacağız, yoksa paralel rektörleri kurtarma gayretlerinizi mi? Müntesip dedikleriniz bunlar mı yoksa?
ASIL SORU: ONLAR GERÇEKTEN DOST MU?
Tamam, bu ülkede Türkiye değerleri çerçevesinde herkes uzlaşsın da sizlerin mutabık kalmaya heveskâr olduklarınız ve “dost diye nitelendirdikleriniz” neden hep Paralelciler, omurgasızlar, ödlekler, iktidar hırsının kurbanı kifayetsiz muhterisler, Kemalist iflah olmazlar, kafası Batı’nın finans sistemine entegre olan ve saha dışına çekilmiş partililer?
Neden hep bu ülkede darbe sözcülüğü yapmış, yakın zamana dek terör saldırısı haberlerinde PKK yazmamaya özen göstermiş, HDP’lileri “Türkiye sevdalısı” diye pazarlamış amiral gemisinin kaptanları, garsonları ve sahipleri?
Neden hep AK Parti içinde Erdoğan’ın kuyusunu kazan, onun koyduğu hedeflerin altını oymak için her türlü entrikayı çevirenler?
Neden hep onlar? Bu sorunun mantıklı bir cevabı olmalı öyle değil mi?
Anlıyoruz, “dostların sayısını çoğaltmak” iyidir de o sayfalarınızı açıp başınıza taç ettiğiniz adamlar dost değil ki?
Kim size bu aklı veriyor?
Bu sokma akılla daha ne kadar o yayın grubunda yayın yönetmenliği yapacaksınız?