Bir tatlı huzur almaya geldik
Yeni sezon başlamadan önce dizilerle ilgili tahminlerde bulunurken atv’deki Huzur Sokağı’nın en çok konuşulacak dizi olacağını söylemiştim.
Aynen öyle oldu. Dizi sosyal medyanın da, reyting listesinin de zirvesine oturdu. Huzur Sokağı’nın cuma geceleri gibi tüm kanalların ağır toplarını ateşlediği bir günde Dila Hanım, Adını Feriha Koydum, Behzat Ç. gibi iddialı dizileri geride bırakıp reyting listesinde birinci sıraya yerleşmesi bana hiç de sürpriz olmadı.
Peki, Huzur Sokağı neden bu kadar çok izleniyor? Bir kere ‘test edilip onaylanmış’ bir senaryosu var. Şule Yüksel Şenler’in romanı, yayınlandığında büyük ilgi görmüş, çok geniş kitleler tarafından benimsenmiş ve içselleştirilmişti.
Peki çok satan her romandan iyi dizi çıkar mı? Tabii ki çıkmaz, çıkmıyor da ama önemli olan romanın ‘ruhunu’ ekrana taşıyabilmek, onu okurların düşsel algısından ustalıkla devşirip televizyonun altın kurallarına ters düşmeden, ‘masumiyet’ ile çerçeveleyebilmek. Huzur Sokağı dizisi öncelikle bunu başardı.
KİRİNDEN ARINMA İHTİYACI
Bana göre dizinin bu kadar geniş kitlelerce kabul görmesinin en büyük nedenlerinden biri, insanların ‘huzura’ duydukları özlemin reyting listelerine yansıması… Dizi; ülkenin adeta kanla yıkandığı, her gün şehit ve kadın cinayeti haberlerinin geldiği, haber bültenlerinin ‘izlenemez’ durumda olduğu bir döneme rast gelince, insanlar huzur ve maneviyatın önde tutulduğu bu diziyle ‘yıkanmak’ ve kirinden pasından arınmak ihtiyacı hissetti. Yani çoğunluk, ‘bir tatlı huzur alabilmek için’ Kalamış’a geldi.
Peki Huzur Sokağı’na gösterilen ilgi, ülkenin muhafazakarlaşma sürecinin bir uzantısı ya da sonucu mu? Bu konuda iri kıyım laflar etmeyi sosyologlara ve politika uzmanlarına bırakıyorum ama yıllardır insanların televizyon izleme alışkanlıklarından sosyal çıkarımlarda bulunmaya çalışan bir televizyon yazarı olarak minik gözlemimi de paylaşmadan edemeyeceğim:
Bu diziyi sadece muhafazakâr kesimin izlediğine inanmıyorum. Yıllardır ısrarla ‘ötekileştirilen’ mahalle komşularının yaşamına göz atma ihtiyacı hisseden ‘meraklılar’ da ekran başında.
İki farklı yaşam biçiminin arasında sıkışıp kalmış yeni çağın Romeo-Jüliet’inin sonunu merak edenler de, ekranda ‘katıksız’ aşka hasret kalanlar da, kendini boşlukta hissedip tutunacak yeni bir dal arayanlar da…
KAYGIM MODAYA DÖNÜŞMESİ
Eğer tahminlerim beni yanıltmazsa; Huzur Sokağı, tıpkı ağalı diziler gibi yeni bir dizi döneminin miladı olacak. Büyük kanallarda benzer temaları işleyen pek çok dizinin, bu kulvarda kendine şans aradığı günleri göreceğiz. Zira bu reyting başarısı, eminim şimdiden pek çok yapımcının, kanal yöneticisinin iştahını kabartmıştır. Tek kaygım, bunun tamamen ticari kaygılarla donanmış bir ‘modaya’ dönüşüp maneviyatın, Reyting Hazretleri’ne kurban edilmesi… Zira sizin de çok iyi bildiğiniz gibi bizim sahte Hazret’in tahammül edemediği şeylerin başında masumiyet ile samimiyet gelir…
YÜKSEL AYTUĞ/SABAH-GÜNAYDIN