MEDYAGUNDEM.COM- Yasin Aktay Yeni Şafak’taki köşesinde bugün “sosyolog” olmanın da hakkını vererek, ölümlerin bir hesabın konusu olmasını çarpıcı biçimde eleştirdi.
Aktay’ın yazısını okuduğunuzda “ölümleri bir hesaba alet edenlerin aslında öldürmeyi de iyi bilenler” olduklarını düşünmeden edemiyorsunuz…
Her bir satırı sosyoloji derslerinde tez konusu yapılacak yazıdan bölümler şöyle:
ESAD NE YAPARSA YAPSIN ONA TOZ KONDURMAYANLAR
Suriye hadisesinde takındığı tutum dolayısıyla Türkiye’ye Sünnicilik suçlamasını yapanların hiç bir zaman çoluk çocuk, kendi halkına karşı hiç bir ahlaki kural tanımadan savaş açıp katliamlar yapan bir diktatöre karşı ahlaki bir yüzleşmeye yanaşmaması asıl dikkat çekici yandır. Türkiye’nin Esad’a karşı tutumu asla mezhepçi bir hassasiyete dayanmıyordu. Bu, kanıtlamaya çalışmayı bile gereksiz kılacak kadar açık. Ancak yine baştan beri Esat ne yaparsa yapsın ona hiç toz dokundurmamaya çalışan kesimlerin değer önceliklerinin tamamen mezhepçi olduğu anlaşılıyor.
Mezhebi bir kimlik veya mensubiyet bağı olarak önemsemeyi asla yadırgayamayız. Ancak bir mezhep mensubiyetinin kendi mezhebinden olanların hatalarını, cürümlerini, ahlaksızlıklarını tolere etme, hatta meşru görme sınırlarının ne kadar genişleyebildiğini görmek açıkçası ürkütüyor.
KİMYASAL SİLAHA LANET OLSUN DEMEYENLERİN İNSANLIKLARI KUŞKULU
Kimyasal silah kullanımını ilk duyduğum anda, bunu kim yapmış olursa lanet olsun refleksi göstermeyenlerin insanlığından kuşku duymamız lazım. O günahsız, masum çocukların çırpınarak can veren görüntüleri siyasi hesapların hepsini sil baştan revize etmeyi icbar eden görüntüler. Oysa birileri için o görüntüler bile hala ‘bizimkiler yapmışsa bir sormak lazım neden yapılmıştır’ mesabesinde ele alınıyor.
ADEVİYE KURBANLARI ADINA SİZ Mİ AĞLAYACAKSINIZ GEZİCİLER?
Bundan asıl ders alması gerekenlerin mühürlü kalplerine zerre kadar tesir ettiği yok. Adeviye’de silahsız ve hiç bir şiddet meyli göstermeyen insanlara karşı darbecilerin hedef göstererek, otomatik silahlarla tarayarak ateş açması sonucunda bir günde tam 2600 kişi ölüyor. 10 binden fazla insan yaralanıyor. Bu tarz eylemler devletin güvenlik güçleri tarafından daha küçük çaplarda da olsa defalarca tekrarlanıyor. Katliam Mısır devletinin veya Suriye devletinin bir rutini bir tarzı haline geliyor.
Bir insanlık suçu işleniyor, ama yine de Gezicilerden tepki verilmesini beklemiyoruz. Varsın sessiz kalsınlar. Ama insanlık adına tepki gösteren Başbakana sessiz kalmıyorlar. Gezi’de 5 kişiyi öldürdüğü için bu tepkiyi göstermeye hakkı olmadığını söylüyorlar. Peki, başbakan o ölen 5 kişiye hürmeten söz söylemediğinde onun yerine siz mi söyleyeceksiniz? Gezi’de ölen 5 kişi dolayısıyla başbakan sustuğunda Adeviye mazlumları ve kurbanları adına siz mi ağlayacak, siz mi bağıracaksınız?
BİR GEZİCİ DÜNYAYA BEDELDİR IRKÇILIĞI
Bunlar boşa sorular tabi. Hiç oralı değiller. Gezide ölenlerin karşılığında Mısır’da sırf başbakan onlara ağlıyor diye yüzbinlerce insanın en hunhar biçimde katledilmesini yürekleri kaldırabiliyor. Daha da fenası, Mısır’da ölen binlerce ve Suriye’de ölen yüzbin insanın karşısına o 5 kişiyi koyabiliyorlar. Bir tür ‘bir Gezici dünyaya bedeldir’ ırkçılığı yani.
0 BEŞ KİŞİYİ SAHİ KİM ÖLDÜRDÜ?
Peki, Gezi’de ölenler onları gerçekten üzmüş mü? İsterseniz onu da bir sorun. O ölülerin sırf daha fazla cazgırlık yapmak için bir kaç katı daha olmasını mı arzu ediyorlar yoksa. Yoksa neden hiç Gezi ile alakası olmayan ölümleri de Gezi’nin toplam bilançosuna dahil ediyorlar. Sahi bu 5 kişi nereden çıktı? Bunları kim öldürdü?
Takla atan aracın altında kalarak can veren Mehmet Ayvalıtaş da bu 5’e dahil. Lice’de uyuşturucu tarlalarına yapılan baskınları protesto için karakola yapılan baskında ölen Medeni Yıldırım da bu 5’e dahil, değil mi?
Hiç bir ölüm hafifsenemez elbet, ama bu ölümler üzerinden yürütülen iğrenç ticareti görmemizi engellememeli.
Ölümler böylesi bir hesabın konusu olmuşsa, ölenlere değil, kendi halimize ağlamamızın zamanı gelmiştir…