HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “HDP’de Erdoğan seviciler var” sözünü değerlendiren Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, “Sen partindeki Gülen sevdalılarından haber ver” başlıklı yazısında Demirtaş’a yüklendi.
İŞTE O YAZI:
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “HDP’de Erdoğan seviciler var” sözü, parti içinde küçük çaplı bir krize yol açtı.
Bu sözü durup dururken söylemedi tabii…
Gazetecilerin “Seni başkan yaptırmayacağız söylemini partiye danışmadan söylediğinize yönelik eleştiriler var” hatırlatması üzerine açtı ağzını yumdu gözünü.
Kendisinden dinleyelim: “Parti içinde Erdoğan sevdalısı bir damar her zaman vardı. Bunlar gizli Erdoğancılardı aslında. Bizden çok Erdoğan’ı sevip sayarak, AKP ile ilişki kurarak, AKP’ye neredeyse yalakalık yaparak sorunun çözülebileceğine inanıyordu bu tipler. Zaten bunların eski milletvekili olmasının da nedeni budur.”
Neredeyse yalansız cümle kuramayan Demirtaş’ın “bu tipler” nitelemesi bir kenara bırakalım.
İstihfaf, aşağılama, küçümseme, hakaret…
Ne ararsan var…
Bizi şimdilik (bu yazı bağlamında) “eski milletvekili” ifadesi ilgilendiriyor.
Hemen bakıyoruz ve Demirtaş’ın tanımına uygun birkaç isme ulaşıyoruz.
Bunlardan biri, Hakkari eski milletvekili Adil Zozani…
Zozani, bundan bir süre önce Akşam gazetesini verdiği mülakatta, bazı siyasilerdeki “parlamenter sistem tutkusunu” eleştirmiş, “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganının yanlış olduğunu söylemişti. Ve eklemişti: “Parlamenter sistem tartışmalarına kapıları kapatmak doğru değildir.”
İkinci isim, Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık.
Sakık’ın, “görevle” Ağrı’ya sürüldüğünü (evet “sürüldüğünü”) biliyoruz. Çünkü (arkadaşları arasındaki ifadeyle) Milano milletvekili Sakık, “İstemiyorum ama madem öyle gideyim bari” anlamına gelebilecek bir tutum takınmış, sürgüne razı olmuştu.
Bir özelliği daha var Sakık’ın: Hiçbir zaman “yeminli Erdoğan düşmanları”nın oluşturduğu koroya katılmadı. Erdoğan’ı gördüğünde selamlaştı, sohbet etti… Temastan kaçınmadığı gibi, saygı sınırlarını zorlayacak bir tutum da takınmadı. Normal bir insan nasıl davranıyorsa, öyle davrandı. Elbette Demirtaş gibiler tarafından “sevilmeyen figür” haline geldi.
Leyla Zana’yı da saymak gerekir mi?
Zana yeni dönemde Meclis’e girdi, “eski milletvekili” tanımına uymuyor ama Erdoğan nefreti konusunda istenen performansı göstermiyor. Hatta denilebilirse, Zana hâlâ Erdoğan’a inanıyor ama bu düşüncesini açık kanallara dökemiyor.
Dördüncü isim Hasip Kaplan…
O da Meclis’e giremedi… Demirtaş’ın tanımına uyuyor. Ama, Kaplan’ın bir “Erdoğan sevdalısı” olabileceğini düşünmüyorum. Bilakis, Erdoğan karşıtları arasındaki en ağır vakalardan biridir. Demirtaş’tan daha şedittir.
Demirtaş, “Erdoğan sevici” olarak yukarıda zikredilen isimleri mi işaret etti bilmiyorum ama (Hasip Kaplan hariç) anılan isimlerin tümü de benzer özellikler taşıyor:
Militan değiller, şedit değiller. Erdoğan sevdalısı sayılmasalar da, körü körüne düşman değiller… Normal insanlar.
Peki, Erdoğan’a küfretmemeyi “nakısa” sayan Demirtaş, kendi partisindeki “Gülen sevdalıları”nı niçin görmüyor?
Daha düne kadar, Gülen’e bağlı televizyon kanallarında, diziler marifetiyle şeytanlaştırılıyorlardı. “Vatan haini, asalak, gözü dönmüş katil, kan dökmekten zevk alan vahşi yaratıklar” olarak resmediliyorlardı.
Demirtaş, Kürtleri şeytanlaştıranlarla yaşadıkları “platonik aşkı” niçin nakısa saymıyor?
Bıraksın “Erdoğan sevdalıları”nı da, Gülenist gazetecilerle “arka kapı ziyareti” gerçekleştiren belediye başkanlarına ve “Böyle devam ederse, iç savaşı gündeme alabiliriz” diyen parti sözcülerine baksın.
AHMET KEKEÇ / STAR