24 TV’de operasyonun geldiği noktayı yorumlayan Hakan Albayrak işin arka planını anlattı, çarpıcı tespitlerde bulundu…
Star Gazetesi yazarlarından Hakan Albayrak, 24 TV’de siyaset ayarlı operasyonu değerlendirdi, Yasin Erçağlayan’ın sorularını yanıtladı.
Albayrak şöyle konuştu:
BİZİM ALAKAMIZ YOK DİYORLAR AMA…
“Bu kadar ileri gideceklerini beklemiyorduk” lafını şu günlerde sıkça duyuyoruz, ben de bu lafı edenlerden biriyim. Gülen Cemaati “bizim alakamız yok” diyor fakat öbür taraftan, Başbakan’ın paralel devletten, bir takım çetelerden söz ettiği konuşmalara cevap verme telaşı içindeler, bu konuşmalara çok kızıyorlar. Ve evlerine ateşler düşsün, yuvaları başlarına yıkılsın vs gibi hedef aldıkları kimselerin eşlerini, çocuklarını, annelerini, babalarını da olaya dahil ediyorlar.
Başbakan’ın konuşmalarında Cemaat kelimesi geçmedi, Fethullah Gülen kelimesi geçmedi. Devlet içinde böyle böyle işler yapan illegal bir örgüt var dedi, eğer bu işlerin arkasında kendileri yoksa, niye bu sözleri üstlerine alınıyorlar?
EĞER DERTLERİ YOLSUZLUK OLSAYDI…
Bizim tek derdimiz yolsuzluk diyorlar. Eğer tek dertleri yolsuzluk olsaydı, Gülen Cemaati ve yayın organları, yolsuzluk konusunda çok çok hassas olsalardı ve bunu en ufak bir yolsuzluk iddiasını bile manşetten görmeyi ilke edinmiş olsalardı, geçen 11 senede de her bir yolsuzluk soruşturmasını, ki AK Parti döneminde çok sayıda yolsuzluk soruşturması yapılmıştır, binlerce insan yolsuzluktan gözaltına alınmıştır, hüküm giymiştir. Ve bunların içinde AK Partililer de vardır. Bu dönem içinde yolsuzlukla mücadele ivme kazanmıştır.
Mesela eski bir belediye başkanı 30 Mart 2010’da 51 arkadaşıyla beraber gözaltına alınmıştı. Yine 17 Aralık’ta da 52 kişi alındı. Çok büyük bir yolsuzluk operasyonuydu o. Neredeyse bütün bir belediye çökertildi.
ZAMAN GAZETESİ O GÜNLERDE NEREDEYDİ?
Bakın 31 Mart 2010 tarihli Zaman Gazetesi’ne, çok hassaslar ya bu konuda, manşette yeni anayasayla ilgili tartışma var. Birinci sayfada yer alan diğer 9 haberin hiçbirisinde yolsuzluk iddialarıyla ilgili haber yok.
Belki o gün dalgınlıklarına gelmiştir diye, 1 Nisan 2010 tarihli gazeteye baktım, manşette hükümete iltifatlar, Başbakan’ın dediği gibi krizin Türkiye’yi teğet geçtiği manşette yer alıyor. Diğer 7-8 haberin hiçbirisi de yolsuzlukla ilgili değil.
KİMSE KİMSEYİ SALAK YERİNE KOYMASIN
Kimse kimseyi kandırmasın. Kimse kimseyi salak yerine koymasın. AK Parti iktidarıyla araları iyiyken bu tür şeyleri pek önemsemiyorlardı. Araları bozulduktan sonra en ufak bir yolsuzluk iddiasını dahi “Erdoğan’sız Türkiye” hedefi uğruna kullanmaya ahdetmiş bulunuyorlar.
Bakın birinci sayfalarına. Dünyada, Türkiye’de başka hiçbirşey olmuyor. Sadece yolsuzluk, rüşvet iddiaları var, bir de İspanya’da iktidar partisinin binasına baskın yapılmış. Bir de onu söylemek istiyorlar yani, “AK Parti’nin binasına baskın yapılsın.”
PİŞKİN PİŞKİN “BİZİMLE İLGİSİ YOK” DİYORLAR
Biz bu işin göbeğindeyiz diye bas bas bağırıyorlar. Sonra pişkin pişkin, gözümüzün içine baka baka “ama bizimle alakası yok ki bunların” diyorlar.
Ama şunu da söylemek lazım. Muhalefet hakları yok mu, gazetelerini yayın organlarını seferber etme hakları yok mu? Elbette var. Bu en tabii hakkınızdır.
CEMAAT’İN HÜKÜMETLE ARASININ BOZULMA SEBEPLERİ (TODAY’S ZAMAN’A GÖRE)
1. Hükümet’in İsrail’l ilişkileri bozması
Today’s Zaman’daki bir yazıda, hükümetle aralarının bozulma sebepleri arasında, hükümetin İsrail’le ilişkilerini bozmasının geldiğini söylüyorlar. O yazı da ikinci ve üçüncü maddeler de var.
2. Hükümet’in Ortadoğu’yla yakınlaşması
İkinci madde çok enteresan; hükümetin Ortadoğu’yla yakınlaşması. Bu da Cemaat’in hükümetle yollarını ayırması için bir sebepmiş.
3. Çözüm sürecinde Hükümet’in PKK’yı muhatap alması
Üçüncüsü de, çözüm sürecinde PKK’yı muhatap alması. Din kardeşlerinizle, tarihinizi paylaştığınız Ortadoğu’nun gayri Müslim halklarıyla da kaynaşmayı, bütünleşmeyi, ümmet olmanın gereğini yapmayı savunduğu için hükümetle yollarını ayırmışlar.
Bu ülkede 30-40 senedir kan gövdeyi götürüyor. Bunun bitmesi için gerekirse PKK’yla da konuşuruz dediği için yollarını ayırmışlar.
AK PARTİ’NİN ENSESİNDE BOZA PİŞİRİYORLARDI, SANKİ KOALİSYON ORTAKLARIYDI
Yani, AK Parti’nin koalisyon ortağıydı bu arkadaşlar. Ve öyle boza pişiriyorlardı ki AK Parti’nin ensesinde, dışişlerinin istikametini tayin etmek istiyorlar, içişlerinin istikametini tayin etmek istiyorlar, Hakan Fidan’a taarruz ettiler, demek ki istihbarata da sulanıyorlar. Dershane meselesini bir isyan vesilesi olarak gördüler. Demek ki milli eğitimi de bunlara vermek gerekiyormuş.
NEREDEYSE “SİZ GİDİN, HÜKÜMETİ BİZ YÖNETELİM DEDİLER”
Yani siz gidin, hükümeti biz yönetelim dediler. aslında bakın her türlü muhalefet hakları var. Parti kurarlar, seçime giderler, sivil toplum örgütü olarak hükümete saldırırlar ederler ama şunu yapamazlar. Hükümetin emrinde olması gereken bürokratları hükümetle savaşta enstrüman olarak kullanamazlar.
Eğer kullanıyorlarsa o zaman Başbakan Erdoğan’ın, paralel devletten, devletin içindeki bazı çetelerden ve onların inlerinden bahsetmesini de mecburen sineye çekecekler.
Eskiden her türlü haberi AK Parti’nin lehine yorumlamaya mütemayil olan Cemaat yayın organları zaten uzunca bir süredir, 3 yıldır zaten her haberi hükümetin aleyhine yorumlamaya mütemayil hale gelmişlerdir.
Dershane tartışması kontrolden tamamen çıkmak için bir işaret fişeği oldu.
NEDEN DOSYALAR BU KADAR BEKLETİLDİ?
Öyle bir dönemdeyiz ki, ister istemez komplo teorilerine itibar ediyoruz. Düşünün, birileri hükümete diyor ki, elimizde böyle 80 dosya daha var. Bilmem 20 kaset daha var. Türkiye’yi bu kadar seviyorsun. Türkiye sevgisiyle yanıp tutuşuyorsun, dürüstlük abidesisin. Yolsuzlukla mücadeleden başka derdin yok, 80 dosyayı neden bekletiyorsun. Kim varsa bir an önce yargılansın, hapse girsin. Neden bu kadar bekletildi? Dolayısıyla bir komplo var öyle değil mi?
Yolsuzlukla ilgili soruşturma bile hükümete karşı bir enstrüman olarak kullanılıyorsa, zamanlama ayarları yapılabiliyorsa bu dahi bir komplo konusu olabiliyor demektir.
Cemaat, Hakan Fidan’ın üzerine gitti, Hocaefendi Başbakan Erdoğan’ı dualarından çıkardığı için Başbakan hastalandı. Öyle bir dönemdi ki o. Böyle iğrenç şeyler konuşuluyordu.
BAŞBAKAN HASTA YATAĞINDA YATARKEN…
Başbakan hasta yatağında yatarken, “hadi bir darbe de biz vuralım” dediler, Hakan Fidan’ın üzerine gittiler. Başbakan Erdoğan’ın Hakan Fidan’ı harcatmayacağını anladılar ve kendilerine bedel ödetilebileceğini gördüler ve birden bire Fethullah Gülen, Erdoğan’a her vakit namazdan sonra dua ettiğini söyledi ve iş tatlıya bağlandı. Erdoğan Türkçe Olimpiyatları’nda konuşma yaptı. Oradaki nazik daveti de çok kaba bir karşılık buldu ama o başka bir konu.
ABD’DEN CEMAAT’E: “KÜLAHLARI DEĞİŞİRİZ, İŞİN PEŞİNİ BIRAKMAYIN” MI DEDİLER?
Ondan sonra, çok enteresandır, ABD basınında birden bire Gülen Cemaati aleyhinde yazılar çıkmaya başladı. Bazı kişiler bunu şöyle yorumladılar. Dediler ki “bakın siz geri adım attınız, konuştuğumuz gibi bu işi bitirmediniz, geri adım atmış olmakla kalırsanız, bu işi yarım bırakırsanız, o zaman biz de sizinle külahları değişiriz…”
İddiaları konuşuyoruz. Belki, artık çok sıkıştırmışlardır Cemaat’i, “bir an önce ne yapacaksanız yapın, Erdoğan’sız AK Parti olsun, çünkü Erdoğan’la Türkiye haddini aşıyor, uluslar arası siyasette Türkiye çok aktif oldu. Dünün silik ülkesi, Kıbrıs’tan başka hiçbir uluslar arası davada esamesi okunmayan Türkiye şimdi Balkanlar’da otorite olmaya başladı. Racon kesiyor. Afrika’da öyle, Ortadoğu’da öyle. Şimdi de Latin Amerika’ya uzandı. Birinin bu türkiye’yi durdurması lazım, bunun bir an evvel yapılması lazım” dediler, düğmeye bastılar ve bu işler oldu.
Tabi, bu kadar basit değil. Sadece bundan ibaret değil. Uzun zamandır, aba altından sopa gösterildiğini biliyoruz. Cemaat’in sözcüsü olan, en azından öyle hareket eden bir takım gazetecilerin aylardır “artık biz AK Parti’ye oy vermeyeceğiz, AK Parti dersini alacak, Başbakan da çıkacak mahkemeye, Cumhurbaşkanı da yargılanacak” diye bas bas bağıranlar vardı.
ASLINDA SEÇİMDEN 1 AY ÖNCE PATLAYACAKTI AMA…
Demek ki, biriken bir hınçtan söz ediyoruz. patlaması lazımdı. Aslında seçimden 1 ay önce patlatılacaktı. Ama birileri bu tezgahı fark etti, afişe olunca paralel devlet, biraz erkene alındı deniyor. Bilemiyorum tabi. Zamanla ortaya çıkacaktır.
Milli İstihbarat Teşkilatı yerli hale geldiği için saldırıya uğradı. Aslında o zaman anlamak lazımdı. Bunu yapanlar için artık bir ölçü, bir hudut yok.
Yolsuzluğu kimse savunmaz. Ama elle tutulur ciddi karineler varsa suça dair, bunların tabi ki açılması lazım. Ama bunlar Türkiye ekonomisini 40-50 milyar zarara uğratmadan da yapılabilecek şeylerdi. Ben işi böyle bir zamanlamayla bu şekilde yapanların Türkiye’yi sevdiklerine inanmıyorum. Seviyor olsalar bile önce kendilerini seviyorlar.
ÖNCE CEMAAT, SONRA TÜRKİYE
Önce Mülkiye, sonra Türkiye dermiş ya mülkiyeliler, önce Cemaat, sonra Türkiye diyen birilerinin olduğunu zannediyorum. Yoksa, tüyü bitmemiş yetim hakkını gözeten birisi tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan milyarlarca lirayı sadece hükümet sarsılsın diye böyle bir üçlü paket halinde bu işi yapmazdı.