MEDYAGUNDEM.COM- Dört gün önce yazdık ve Fethullah Gülen’in kendisini “Mehdi” olarak gördüğü meselesine dair bir analiz yayınladık.
Bugün de Sabah gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, Gülen örgütünün kendisini “Mehdiyyyet hareketi” olarak gördüğünü yazdı. Bu yüzden de örgütün halkın hislerine zerre kadar değer vermediğini vurgulayan Kütahyalı’nın yazısındaki çarpıcı bölümler şöyle:
KENDİNİ MEHDİYYET HAREKETİ OLARAK GÖRÜYOR
Aslında Gülen cemaatine dair en büyük teşhis hatası bu hareketin bir sosyal tabana dayandığı yanılgısıydı.Tabana dayansa ve tabanın görüşleri önemsense bu korkunç hale düşmezlerdi zaten. Başbakan’ı içeri atmayı kafaya koymuş imamlar kadrosunu dindarların tamamı lanetliyor. Fakat bu dar Gülenist kadro kendini Mehdiyyet hareketi olarak gördüğü için halkın hislerine zerre kadar değer vermiyor. Sözde ağabey dedikleri ama hep yapıdan yetişme değil diye şüpheyle baktıkları Hüseyin Gülerce’ye bile mobbing uyguluyorlar. Gülerce’ye bunları yapan sıradan dindar vatandaşa neler yapar…
BEN DE YANILDIM
Ben de bu kadro- taban konusunda yanıldım. Askeri vesayetin yerine polis-yargı vesayetinin geçmek istediğinin iki senedir farkındayım. 7 Şubat 2012 darbe girişimi çok açık ve nettir. Emniyet ve Yargı’da doğan güç zehirlenmesine dayalı o patolojik havanın doğrudan şahidiyim. Ben tam o darbe girişimi günlerinde bu işin başlarından biriyle yüksek desibelle kavga etmiştim. Doğal olarak bunu devletin en tepeleri de biliyordu. Fakat bu duruma rağmen Fethullah Gülen’in bu patolojiyi bir yerde durduracağını düşündüğüm için ılımlı ve uzlaşmacı davrandım…
İSRAİL DESTEĞİYLE ERDOĞAN’A AÇIK DARBE
O yüzden o günlerde tüm cemaat yapısını değil ilgili şahısları suçladım ve eleştirdim. Çünkü cemaatin tabanı da cemaatçi polislerin Çevik Bir cemaatçi savcıların Nuh Mete Yüksel gibi hareket etmesini onaylamıyordu. Dahası tepedeki imamların İsrail’e biat fotoğrafını da taban hiç onaylamıyordu. Cemaatçi devlet kadrolarının İsrail desteğiyle Erdoğan’a açık darbe teşebbüsünde bu taban külliyen erir ve geriye küçük bir kitle kalırdı. Nitekim şu an öyle oldu. Taban eridi ve geriye adanmış fanatik dar kadro kaldı. Ben Gülen’in halkın çoğunluğunun iradesini ve hissiyatını yok sayamayacağını düşünüyordum açıkçası…
GÜLEN İLE ERDOĞAN DİYALOGU İÇİN ÇALIŞTIM
Bu sebeple o dönem [Şubat-Haziran 2012 arası] Fethullah Gülen ile Başbakan Erdoğan’ın doğrudan diyaloğu için çalıştım. Altunizade- Kısıklı diyaloğu diye formüle ettiğim noktaya gelinmesi için uğraştım. Türkiye’nin bu noktalara gelmemesi için her iki taraftan da iyi niyetli insanlar bu çabaya destek verdi. Başbakan Erdoğan da bize güvenip o tarihi çağrıyı 14 Haziran 2012’de yaptı… Gülen’in Erdoğan hükümetinden hoşlanmasa bile olacakları gören bir zeka ve siyasi akılla davranacağını düşündüm. Bu vesayet saldırıları sürerse Gülen’in kendi sevenlerinin eriyeceğinin bilincinde olacağını sandım. Şu an görüyorum ki Fethullah Gülen kendi manevi karizmasının yerle bir olmasını ve on milyonlarca dindar insanın kalbini kırmayı önemsemiyor.Çünkü bu hareket bir taban hareketi değil kadro hareketi…
ADANMIŞ RUHLAR KADROSU
Çocukluğundan itibaren Gülen’in yöntemleriyle yetişen bir adanmış ruhlar kadrosu var. Bu adanmış ruhlara çeşitli gizli görevler verilmiş. İmamların talimatını hiç sorgulamayan bu kadrolar aynı hedef doğrultusunda farklı yüzler ve maskeler takmış. Oysa hedef net ve ortak…Fethullah Gülen bir orkestra şefi gibi yönetiyor bu adanmış ruhlar kadrosunu. Bu istihbarat-polis-yargı işlerini bilmeyen de çok insan var bunların içinde. O ayrımın da dikkatle ve adil şekilde yapılması lazım…