Anasayfa / GENEL / Gülen’in eski imamından paralel örgüte son çağrı
keles

Gülen’in eski imamından paralel örgüte son çağrı

Bir dönem Gülen’e en yakın isimlerden Prof. Ahmet Keleş: “Gülen kesinlikle geri adım atmayacaktır. Yanlış yapmaya devam edecek ve yakında kendisini de bitirecektir. Eski arkadaşlarıma sesleniyorum; bu kadar olaya rağmen hala destekleyecek misiniz. Gülen’e dur demeyecek misiniz?”


Milli Eğitimden emniyete, yargıdan askeriyeye kadar devletin bütün kurumlarını 40 yıl süren gizli bir faaliyetle ele geçiren Gülen hareketi, 17 Aralık 2013 tarihinde siyaseti de ele geçirmeye çalıştı. Bu darbe girişimi Gülen’in taraftarlarının önemli bir kesimini de şaşırtmıştı. Sadece sempatizan halkası değil Gülen’e çok yakın isimler de yollarını ayırdı. Ancak örgütteki bu güç zehirlenmesini yıllar önce farkeden Gülen’e çok yakın bir isim vardı; Prof.Ahmet Keleş. 17 Aralık darbesinden sonra A Haber ekranlarında yaptığı duygusal konuşma ile Türkiye’nin tanıdığı Ahmet Keleş, uzun süren sessizliğini bozdu.


-Gülen’e yakın isimlerden biriydiniz. Neden ayrılmaya karar verdiniz? 

Bildiğiniz gibi hareket 90’lı yıllardan itibaren Orta Asya’ya açıldı ve Türkiye’de de daha belirgin bir şekilde hem siyasetin içinde yer aldı hem de ülke gündemine girdi. Özellikle 1994’ten itibaren hareket asli çizgisinden ve ekseninden daha belirgin bir şekilde kaymaya ve “siyasallaşmaya” başladı. Yola, “İman ve Kuran” hizmeti olarak çıkan hareket, Yeni Dünya Düzeninin bir parçası olmaya doğru hızla yol aldı. Papayla görüşmede, “Papalık misyonunun bir parçası olmak istedikleri” beyanı da bunu göstermektedir. Hareketin içinde bu gidişin bizi hedefimizden saptırdığı görüşünü seslendiren neredeyse tek kişi oldum. Bu hareketleri eleştirdim. Bizzat kendisine de bunları söyledim. Hem de defaatle… Nihayet benim cemaat içinde çatlak ses olduğum ve ahengi bozduğum vs. gerekçesiyle görevime son verdiler ve ben de üniversiteye intisap ettim. 

-Gülen’in siyaseti neden müdahale etmek istedi? Bunu sadece güç zehirlenmesi ile açıklamak mümkün mü? 

Gülen her zaman siyasetin içinde oldu. Ama biz bunu önceleri hizmetin önemi ve büyümesi olarak değerlendiriyor ve olumlu görüyorduk. Fakat milletimizin bilmesi gereken bir şey var ki o da; Gülen sadece Türkiye’yi değil mümkünse tüm dünyayı istiyordu. Bunu, onu yakinen tanımayanlar anlayamazlar ve benim konuyu çok fazla abarttığımı düşünebilirler… Ama gerçek bu… Cemaatin mensupları da -hala öyle- Gülen’in bir gün dünyayı yönetecek en büyük lider olacağına inanmaktadır. Ben bu durumu “güç zehirlenmesi” olarak değil “seçilmişlik” ve “kurtarıcı” sendromu olarak ifade ediyorum. 

-Türkiye’nin belki de en itidalli dini oluşumu nasıl oldu da bu kadar saldırgan bir örgüt haline geldi? 

Şöyle söylemeliyim, olduğu gibi değil “kendisini itidalli gösteren” bir yapı… Tıpkı Gülen’in şahsı gibi… Onu kürsüde dinleyince ne kadar gözleri yaşlı, merhamet dolu, sevgi dolu görürsünüz… Oysa normal hayatında ve yakın dairede onunla çalışanlara sergilediği kişiliği hiç de öyle değildir. Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir husus daha var o da; cemaatte dışa yansıyan o tevazunun arkasında derin bir kendilerini beğenme ve büyüklük kibrinin yatmasıdır. İşte bu örtülü kibir ve kendini beğenmişlik, hiç beklemediği ve hesap etmediği bir yenilgi ve kayıpla karşılaşınca karşımıza izah edilemez bir şiddet ve nefret olarak çıktı. Yani, “örtülü şiddet ve nefret” uygun zamanı bulunca ifşa olmuş oldu. Çünkü Gülenin dışa yansımayan dilinde hep lanet ve beddua vardı… Ben bunun canlı şahidiyim… 

-Gülen neden geri adım atmadı? 

Gülen’in geri adım atması tüm davasından vazgeçtiğini ilan etmesi demektir. Çünkü kırk yıldır kendisine inananlara; “Ben size her söylediğimi önce Hz. Muhammed’e soruyorum sonra size söylüyorum. ” demektedir. Bu sözün ima ettiği anlam, yaptığı her şeyin Rasulullah veya Allah tarafından onaylanmış hareketler olduğudur. Yanlış yapmadığına inanan bir adam neden geri adım atsın. 

-Bundan sonra Gülen’den bir geri adım bekliyor musunuz? 

Geri adım atmasını beklemek hayaldir… Fakat inşallah geri adım atmayıp inat ederek sürekli yanlışlar yapacak ve kendisini bitirecektir… 

-Gülen yapılanması içerisinde devlet ile mücadele etmeyelim diyen sağduyu sahibi insanlar neden çıkmıyor? Ya da çıkıyor da biz mi seslerini duyamıyoruz? 

Hareketin içinde, yapılan birçok şeyden rahatsız olanlar her zaman vardı. Ancak bunu seslendirmek o kadar kolay değildir. Son olaylarda, 17-25 Aralık olaylarını kastediyorum, şayet tabana yönelik iyi düşünülmüş ve hazırlanılmış bir uyarma hareketi ve kopuş organize edilebilseydi bu fırsatla o sessiz muhalifler ortaya çıkarılabilirdi. Ben şu anki durumdan da çok rahatsız olan insanların olduğuna inanıyorum ama kopamıyorlar… Çünkü koptuklarında ortada kalmaktan ve sahipsizlikten çekiniyorlar… Düşünün yıllarca orada hizmet etmişsiniz, bakmanız gereken bir aileniz var vs… Ne yaparsınız… Devletin bu konuda daha stratejik davranması ve onlara güvence vermesi gerekir… Hem ekonomik açıdan hem de güvenlik yönünden… Yani devlet kopuşu kolaylaştırmalı ve hızlandırmalıdır… 

-Paralel yapı ile son bir yıldır çok ciddi mücadele ediliyor. Sizce bu mücadele örgütü Türkiye için bir tehlike olmaktan çıkarmak için yeterli mi? 

Kırk yıldır devlette yapılanmış ve özellikle devletin; Bürokrasi, Adliye, Mülkiye, Emniyet ve Askeriyesi içinde örgütlenmiş ve son derece ciddi bir gizlilik ve gizlenme stratejisi olan bir yapı kolay tasfiye edilemez. Ben her zaman söyledim bir kez daha söylemek istiyorum: Sözünü ettiğimiz devlet kurumları içinde görev yapan cemaat mensubu insanların F. Gülen’e olan inançları sarsılmadıkça, ona olan inançlarının yanlış olduğu bu insanlara gösterilmedikçe tam ve gerçekçi bir tasfiye olmaz. Devletin şu anda yürüttüğü mücadele ve kararlılık elbette çok yerinde ve önemlidir. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın başbakanımızın bu konudaki karlılığı fevkalade önemlidir. Ama bu tür örgütler devletin sadece kolluk kuvvetleriyle çözebileceği ve sonuç alacağı yapılar değildir. Özellikle de toplumsal tabanları yönüyle böyledir. Bu nedenle daha kapsamlı ve üzerinde iyi çalışılmış stratejilere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. 

-1 Kasım seçimlerinin sonucunda Gülen yapılanmasında çok ciddi bir çözülme olduğunu görüyoruz. Bu yapının geleceğini nasıl görüyorsunuz? 

Pensilvanya’dan sürekli beddua seansları yapan bir görüntü giderek cemaat tabanında daha ciddi rahatsızlıklara neden olmaktadır. Sürekli “biz kazanacağız, sabırlı olun” diyen ve her yenilgiden sonra, “bu defa kazanıyoruz” diyerek oyalayan böylesi bir taktik artık sona gelmiştir. Ben çok yakında hareketin tabanının “ne oluyoruz” diye daha yüksek sesle sorgulamalara başlayacağını düşünüyorum. İşte tam da burada hem devlet hem de medyadaki konuyla ilgili yazıp çizenler, bu sorgulayıcı süreçte tabanın sorgulamasını destekleyici bir rol üstlenmesi ve onları desteklemesi gerekir diye inanıyorum. Bağlı olduğu cemaati kaybedip devletin de sahiplenmediği “kimsesizler” durumuna düşmemelidirler. Ne zaman koparlarsa kopsunlar; “yeni mi aklınız başınıza geldi” şeklinde dışlayıcı ve kınayıcı bir tepkiyi de doğru bulmuyorum. 

-Fetullah Gülen’den sonra birçok ismin adı geçti. Sizce Gülen örgütünde ikinci, üçüncü, dördüncü adamlar kimler? 

Çok net olarak ifade edeyim, bu sorunun cevabını anlayabilmek için cemaatin yapısını içeriden iyi bilmek gerekir. Cemaatte bir “isim” vardır. İkincisi üçüncüsü olmaz. O da F. Gülenin kendisidir. O zaten ikinci ve üçüncü isim olma görüntüsüne de öyle bir şeyin olmasına da asla izin vermez. Ama cemaatte, cemaatin kendisinin ikinci üçüncü ve dördüncü vs. gördüğü isimler olabilir. Bir de Gülen’in işlerini yürütmede görevlendirdiği insanların pozisyonları… İşte bu pozisyonlar üzerinden bir yorum yaparak ikinci üçüncü vs. denebilir. Veliaht anlamında ise Gülen asla bir kimseyi veliaht olarak görmez ve olmasına da izin vermez. Çünkü o hizmetin başarıya ulaşmasında, sonuç alınmasında tek ve rakipsiz lider olarak hayatta olacağına ve temsil görevini kimseye vermeyeceğine inanır. Bu konuda daha önemli bir şey söylemem gerekirse şunu söyleyebilirim: F. Gülenin liderliği biterse hareketi taşıyacak ikinci bir “lider” isim yoktur. Bunu net olarak söylüyorum. Hiçbir isim bu hareketi F. Gülenden sonra bir ay bile taşıyamaz… 

-Sizinle iletişime geçen Gülen’e yakın insanlara ne tavsiye ediyorsunuz? 

Benimle iletişime geçilmesine izin verilmiyor. Çünkü naçizane benim cemaat tabanında çok derin bir saygınlığım vardı. Tabii televizyonlara çıkmadan önce… Taban benim konuşmalarımdan çok etkilendi ve şok yaşadı… Çünkü tüm cemaatin tabanı, bir gün benim yeniden cemaate döneceğime inanır ve beklerdi. Tavan değil… Bu süreçte ortaya koyduğum tavrımla bu beklenti sona erdiği gibi çok da tepki çektim. Ama onların bir gün bana hak vereceğini biliyorum ve o günlerin yakın olmasını diliyorum. Onlara da gerçekleri görmeleri için her gün dua ediyorum. 

-Bu röportajı okuyan Gülen taraftarlarına ne söylemek istersiniz? 


Sizin aracılığınızla tabandaki hale kalplerinde ve gönüllerinde taşıdıkları iman Sevdası Rasullah aşkı olan kardeşlerime seslenmek istiyorum: Ey kardeşlerim! Sizin asıl hedefiniz Allah ve Rasulü değil mi? F. Güleni de bunun için sevmiyor musunuz? Bu kadar aşikâr bir şekilde sizi Allah’ın da Rasulünün de davetine ve mesajına ters bir tutum ve davranışa çağıran ve yönlendiren bu zata karşı gerçekte kimin yanında olduğunuzu ve asıl amacınızın ne olduğunu göstermenizin zamanı gelmiştir. Ona; “Ey hocamız! Biz seni bundan bundan dolayı seviyorduk… Bizi sevgiye ve merhamete çağırıyordun! Kardeşlerimiz için cehenneme girmeye bile razı olmayı bize öğretiyordun. Şimdi neden bize din kardeşlerimize beddua ettiriyorsun? Neden o kardeşlerimizin toprağa bir “GÜBRE” gibi düşmelerini istiyorsun ve bize de âmin dedirtiyorsun? Bunun İslam ile Rasulullah yolu ile nasıl bir ilişkisi var lütfen bize açıkla! Hani gönüllerimizi herkese açacaktık da ummanlar gibi olacaktı… Şimdi neden Müslüman kardeşlerimizin aleyhine geceleri kalkıp hacet namazı kılarak beddualar edip, başarısız olmalarına, kahrolmalarına dua ediyoruz! 

-Gülen medyasındaki ve sosyal medyadaki nefret dili hakkında ne diyeceksiniz? 

Lütfen bunları sorun kardeşlerim… Gazetelerinde ve sosyal medyada “Yezit”, “Yezit” deyip gezenlere sorun! Hz. Ali efendimiz, Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimiz kendilerini şehit edip öldürenlere her türlü zulüm ve işkenceyi reva görenlere hiç beddua etmişler mi? Tam tersine kendilerine düşmanlık edenlere gerçeği görebilmeleri için dua edip gözyaşları dökmüşler. Peki, sizin hala sahip çıktığınız ve bir türlü gerçek yüzünü görmek istemediğiniz F. Gülen kime “toprağa düşsünler”, “bir şey olmazlar inşallah” diye beddua ediyor hiç düşündünüz mü? Bu beddualara “âmin” diyerek nasıl bir vebale girdiğinizin farkında mısınız? Allah aşkına bir düşünün! “Gübre” olmak gibi bugüne değin Beddua tarihinde emsali görülmemiş bu çirkin sözleri ve hakaretleri dua diye söyleyip yanındakilere de âmin dedirterek sosyal medyada yayınlatan bir insan sizi Rasullulah’a nasıl götürebilir? Size sevmeyi ve merhameti nasıl öğretebilir? 

-Dinin özünde de insanları uyarmak yok mu? 

Hareketin içindeki arkadaşlara şunu söylemek istiyorum. Belki çoğunuz hatırlamaz ama ben iyi hatırlıyorum. Gülen kendisi kürsülerden bize seslenirken aynen şöyle derdi: “Kardeşlerim! Bir gün ben haktan ayrılır, doğru yoldan saparsam, beni eğri kılıçlarınızla düzeltin! Allah aşkına yakamdan tutup “Feti” (kendisine böyle derdi) ne yapıyorsun kendine gel, deyin!”. İşte o gün bugündür. Şayet onu gerçekten seviyorsanız onun bugün size ihtiyacı var. İçine düştüğü öfke ateşinden, intikam alevinden onu siz kurtarabilirsiniz. 

RÖPORTAJ: İSA TATLICAN/SABAH

MEDYAGUNDEM

feto2

Teröristbaşının şifresi çözüldü

Teröristbaşı Gülen’in 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde Amerikan gazetesine verdiği röportajında kullanılan fotoğrafın şifreleri çözüldü. …

darbe

Allah’a değil Feto’ya tapan sapıklar!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otele, 15 Temmuz darbe girişimi gecesi saldırı düzenleyen 1’i …

feto

Teröristbaşının son oyunu!

Teröristbaşı Fetullah Gülen, dün bir Mısır gazetesine “darbeyi Atatürkçü ve laik subaylar yaptı, bizim ilgimiz yok” …

1 Yorum yapıldı

  1. Yusuf Hamidoğlu

    Gülen’in bir “ajan” ve de “mason” olduğunu atladığınız zaman, hiç bir soruya makul-mantıklı ve de dini bir cevap bulamazsınız. Bu konuşan da… Zannediyor ki, “Gülen, normal bir alim ve vaiz. Sonradan yanlış işler yapan, yanılan birisi!”… Halbuki, durum öyle değil. Sayın Prof’a Cıa ve Mason yapılanması yapay mehdilikleri incelemesini öneririm. “Moon tarikati, Kadıyanilik, Bahailik, Opos Dei, Avengelizm, ve Gülenizm”. Format aynıdır. Masonluğun dini kollarıdır. Ve cemaati aydınlatmada da, bunlara çok iş düşmektedir… Mücadenin İlahiyat ayağı, İstihbarat ayağı ve de Psikolog ayağı eksiktir. Sayın Prof; Gülen’in “şizofren ve de Mistik paranoya ve de Megaloman olarak üç dört akıl hastalığı olan birisi olduğu bilmeden konuşuyor. Tabii ki de boş konuşuyor..

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir