MEDYAGUNDEM.COM- Cemaat medyası ve cemaat şebbihalarının en bariz yöntemidir, “haysiyet cellatlığı” ve “karakter suikasti” yapacakları herkesin eskilerini karıştırırlar.
İşte bu duruma manidar bir göndermeyle Başbakan Erdoğan’ın danışmanlarından Mustafa Varank Twitter’da “Eski yazıları tekrar yayınlamak moda olmuş. Bu da benden: Sızıntı Dergisi Ekim 1980 Başyazısı” notuyla Fethullah Gülen’in darbe yapan askere selam durup, “hızır gibi imdadımıza yetiştiniz” dediği yazısını paylaştı.
Halen Sızıntı dergisinin internet sitesinde de yer alan Fethullah Gülen’in başyazısında aynen şu ifade yer almıştı:
“Ve, işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.”
28 Şubat darbesinde de Erbakan hükümetinin yıkılmasında demeçleriyle katkıda bulunan Gülen’in 80 darbecilerine selam durduğu yazısı şöyle:
************
Son Karakol
Sızıntı / Başyazı – Ekim 1980
Karakol, sükunet’in, huzur’un ve emniyetin remzidir. Orada düzen, orada huzur ve onda gözlerin uyanık oluşu, umumi emniyet ve muvazenenin en büyük teminatıdır. Orada kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felakettir.
Anadolu yıllar yılı, kendine bağlı dünyalara karakolluk vazifesini gördü. Geçmiş asırlarda, dünya emniyet ve muvazenesinde, en şerefli vazifenin ona ait olduğunda hiç şüphe yoktur.
Sonra sırasıyla, onun livaları, sancakları birer birer kopup gitti. Fakat o, bütün rasanetiyle mevcudiyetini muhafaza etti ve yerinde kalabildi. Değişen bayraklar, yırtılan sancaklar yanında, asalet ve özünü koruma sadece ona müyesser oldu.
Bütün bir geçmişiyle, ellibin defa, temiz bünyesine mikroplar saçıldı. Ve gülendam kameti yüzlerce defa ırgalandı; ama o, hiçbir zaman tamamıyla yerinden sökülemedi ve mağlup edilemedi.
Haçlı zihniyetinin hortlatılmasından, Cizvit papazlarının zehirleyici ve öldürücü gayretlerine kadar, bu karakolu yıkma ve karakol erkânını uyutma adına ne kadar hareket varsa hepsi denendi; fakat hasımlarımız hesabına beklenen netice elde edilemedi. Düşman cefadan usanmıyor; karakol da “bu can bu uğurda’ deyip dayanıyordu.
Bu mücadeleler karşısında onun sarsılmadığını iddia edemeyiz. Bu ulu ağaç bir kaç defa hazan gördü ve kurtlanan koca gövdesi bir kaç defa kabuğunu yeniledi; ama o, hiçbir zaman devrilmedi. Semasının kararıp, bağrına üst üste hançerlerin saplandığı günlerde dahi, milli – ruh kadranınada, kendine ait zaman anlayışı ve onu gösteren rakamlar daima duru ve seçkin olarak okunabiliyordu.
Bu efsanevi ruh, asırlarca, bünyesini tahrip etmek isteyen binbir paradoks karısında, yerinden oynamamış ve hep Malazgirt’teki, Kosova’daki ve Çanakkale’deki aşılmaz ve anlaşılmazlığıyla kendini korumuştu.
O’nun bu heybetli görünümü az dahi olsa ruhuna cemre düştüğü ve köküne yabancı bir kurdun, bir “dâbbet-ül arz ‘ın musallat olduğu ana kadar devam etmişti. O günden sonra ise, artık o, içten içe yanan ve kömürleşen bir ulu çınar haliyle, kendini yenileyemiyor ve dirilemiyordu. Yaşlanmıştı. Vefasız dostları, amansız hasımları vardı.
‘Dost bîvefa, felek bîrahm, devran bîsükün, Dert çok, derman yok, düşman kavi, talih zebun”
Tam bu binbir kâbusun kol gezdiği dönemde idi ki; ortalığı bütün şiddetiyle beşincikol faaliyetleri kapladı. Erotik (1) düşünceye masumiyet hil’ati giydirildi. Şehvet, en merğub bir meta haline getirildi ve gençlik bir hezeyan topluluğu oldu. Artık kendi ruh köküne bağlı olanlar ‘dogmatist ve formalist (2) olarak damgalanıyor; millet ve vatanını sevmek ayıp sayılıyordu. Bir ‘Şirzime-i kalil’ (3) Allahın günü, çalakalem, milli ruhu ibtizal (4) edici yazılar yazıyor, milleti kendinden kaçar ve kendine yabancı hale getiriyordu.
Bu olup bitenler karşısında, temiz Anadolu halkı, ya kendine has sabit ve tahammül içinde beklemede veya hüsn-ü niyetin verdiği duru anlayışla, bütün bu acaiblikleri ‘suskunlukla karşılamaktaydı.
Birer ruh sefaleti ve aşağılık duygusu timsali, zavallı entelijansiyamızın durumu ise, tamamen yürekler acısıydı. Ona göre şahsiyet gamzeden öze ait her nağme ordubozanlık; müstağriblik hesabına söylenen her türkü, Türke yücelik kazandıran bir madalyaydı.
Bu türlü kendinden kaçışlar ve harici asimilasyonlarla iç değişiklikler, endişe verici buudlara ulaşmıştı. Ve artık millet teknesi, sağa sola yalpa yapan bir vapur gibi, batması her an mukadder görünüyordu. Dillerde binbir yabancı türkü, dudaklarda binbir öldürücü şarap.. Kimi erotizmle sarhoş; kimi libido ile kimi existansiyalizmden meded umuyor; kimi hezeyan felsefesine dilbeste. Durmadan mihrab değiştiriliyor ve mabuddan mabuda (!) koşuluyordu. İşte tam bu esnada, yabancı bir kısım eller, hipnoz” görmüş bu ruhları metrolara bindirip harıl harıl kendi dünyalarına taşımağa başladılar. Cinnet nöbetleri içinde bütün bir nesil, Hasan Sabbahın yalancı cennetlerine benzeyen bu cennetlere davet ediliyordu.
Dün bir şaşkınlık içinde Mehlika Sultana aşık toy delikanlılar yerinde, bugün eli kan üstü kan, bağrı kan ve ne yaptığım çok iyi bilen kanlıdeli bir nesil vardı. Artık dıştaki kargaşa ve hercümerce başka sebep aramağa gerek var mı? Tatmin edilememiş, doyurulamamış ve hatta terkedilmiş bir neslin, çeşitli kamplara ayrılması ve birbirini kıran kırana öldürmesi gayet normal değil mi?.. Bu güne kadar onun iç inkırazını sezebildik mi? Onu soysuzlaştıran sebeplere inebildik mi? Halbuki, ona canavarlık öğreten tiranlar karşısında, siyanet meleği gibi onun yanında olmalı değil miydik.. Heyhat!. Binbir vahşet senaryosunun sahnelendirilmesi karşısında, sessiz ve infialsiz kaldık.. Evet.. Bütün bir millet olarak arenalardaki kavgayı seyreder gibi, bu kanlı boğuşmadan hiçbir şey anlamadık.
Sahnenin bu rengarenk aldatıcılığı, ortalığı inleten valsin korkunç uyutuculuğu ve kostümün göz bağlayıcılığı karşısında, oynanan oyunun gerçek yüz ve vahşetini ilk sezen, son karakolun kahraman bekçileri oldu. Bu sezme, ümit dünyamızla yeniden kendimize gelmemizi ve kendi kendimizi idrak etmemizi temin etti. Aslında, buna bir (sezmek) demekte uygun değildir.
Bu düşman kıskıvrak yakalama.. Ve bir zaferdir. İçtimaî bünyenin harici bir kısım eracifden temizlenme, arındırılma düşüncesiyle onu aslına irca zaferidir. Bu zafer, kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirde, Türk’ün zaferler hanesinde en mualla yeri işgal edecektir. Böyle bir ilk tefahhüs ve sezişe, bir evvelki sene selam durulmuş ve gaziler ocağının yiğit eri Mehmetçik’e teşekkürler sunulmuştu.
Ne var ki, yıllardan beri, binbir saldırı ile rehnedar olmuş bir bünye, böyle hemen bir mualece ile iyi edilemeyeceği de muhakkaktı. Daha köklü ve daha gönülden bir hareket gerekliydi ki, milli bünyeyi kemiren yıllanmış seretanlar (5) berteraf edilebilsin.
Ve, işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.
Kıt’a dur! Rahat, Hazır olllll! Marş Marşşş!
Atladığınız bir şey var. Her ayın ilk haftası yayımlanan derginin başyazısı o zamanın şartlarını da dikkate alırsak en az 15 gün önce yazılmış olsa gerek. Yani ihtilal 12 Eylül’de olduğuna göre bundan yaklaşık bir ay önce yazılmış olan bir başyazıdan bahsediyoruz. 🙂 Çamur at izi kalsın!!!
sayın adaş, bence biraz daha dikkat etmekte fayda var, 12 eylülde darbe oldu, zaten yazı da ekim sayısında çıkmış, demem o ki ortada çamur mamurun olduğu da sıkıntı da yok 🙂
Eskiyi çok iyi bilmem ama, 28 Şubat döneminde ve 28 Şubat dönemini hazırlayanlar yüzünden Başbakan gibi düşünenler bedel öderken bazı arkadaşların hiç sesi çıkmadı.
http://www.iftiralar.org/fethullah-gulen-hocaefendiye-atilan-iftiralar/1156-qfethullah-gulen-12-eylul-darbesini-ovuyorq-iftirasina-cevap.html
çarpıtmanın bu kadarı! Yazıklar olsun zihinleri bulandırma gayreti ile yalan ve çarpıtma haber atanlara. İftiradır ki mahşerde sahibini rüsva eder.
Yazının başında karakol; Anadolu’dur diyor zaten. Burada Dünya bir tasalluta maruz kalmışken onu koruyacak son karakol Anadolu insanı olarak tasvir edilmektedir. Haliyle mehmetçik de Anadolu insanıdır. Buna ister katılın ister katuılmayın ama çamur atmaya kalkmayın, aksi ile teper. Sizi dünya ve ukba da perişan eder, hafazanallah
bu hoca kendi menfaatleri için bütün hahamların,sinanoğların,papazların ellerini ayaklarını öpmeye doyamıyor.bu milletin parasından 150 milyar dolar yap.ondan sonra esas duruşa geç
Ağalar beyler.Merhaba…farklı fikir ve düşüncelerin .artık eskisi gibi gelenekselleşmiş kısır döngülü kavgalara tutuşmanın zamanı geçti artık.birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç olunuduğu bir süreçten geçiyoruz.pozitif göstergeler grafik olarak kitlesel yükselişte..(allah bozmasın )….
80 yıldır …yerinde say..hazır ol..yat .. sürün..şapka çıkar…ile geçmiş…alınan yol….000000000
İkinci dünya savaşını kaybeden japonya 2 tane atom bombası..almanya taş üstünde taş olmayan teslim olan iki millet…..şimdi aramızdaki farka şöyle bakın da 80–90 yıl ne yapmış bizim paşalar şefler ağalar…görün lütfen..