Gülen örgütünün eski Türkiye’nin uzantısı bir kontrgerilla projesi olduğunu görmek için, paralel terör örgütünün Mumcu suikastini örten karanlık ellerle aynı cephede olduklarını anlamak için bugün Yeni Şafak’ta Tamer Korkmaz’ın yazısını okumalısınız.
Bu yazıyı okuduğunuzda da Cumhuriyet gazetesinin nasıl Gülen örgütünün eline geçtiğini, babasını öldüren kontrgerilla yapısının nasıl oğlunu bu gazeteye yazar yaptıklarını daha iyi anlayacaksınız.
İşte gerçekler:
28 ŞUBAT’A KARŞI KARARALI DURAN MEHMET ALİ TEKİN
Mehmet Ali Tekin, 1990-93 yılları arasında aylık olarak yayınlanan Tevhid Dergisi’nde Müessese Müdürü idi. 1993 Ağustos’unda yayın hayatına başlayan Selam gazetesinde de yazıyordu…
1995-97 yıllarında ise Selam’ın Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptı. Yazarı da olduğu gazeteyi Hasan Kılıç’tan 1998’de devraldı, bir yıl boyunca çıkardı. 28 Şubat sürecindeki yayınları, Selam gazetesinin rejimin hışmına uğramasına yol açmıştı.
28 Şubat’a karşı kararlı duruşun sonucunda, Tekin’e çoğu İstanbul DGM’lerinde olmak üzere toplam 40 dava açılmıştı.
“AMİRİM LİSTEMİZDE İSMİ OLMAYAN TALİP ÖZÇELİK’İ NE YAPALIM”
2000 yılının 6 Mayıs gecesi, Başakşehir’deki evinde Ankara’dan Selam gazetesinin eski temsilcisi Talip Özçelik’i misafir ediyordu…
Umut Operasyonu kapsamında, polis evini bastı!
Arama yapıldıktan sonra, polis telsizle ‘Amirim burada listemizde ismi olmayan Talip Özçelik diye bir yatılı misafir de var. Onu ne yapalım?’ diye sordu.
O DA MUMCU SUİKASTİNDEN SUÇLANIP HAPİS YATTI
Özçelik de Tekin gibi gözaltına alındı, Mumcu Suikastı’ndan dolayı suçlanarak dört buçuk yıl hapis yattı!
Ev arama zaptında ‘Tevhid-Hizbullah örgütüne yönelik operasyonda Mehmet Ali Tekin’in evinde ele geçirilen örgütsel dokümanlar’dan söz ediliyordu:
Örgütün adı o an itibarıyla Tevhid-Hizbullah’tı!
Bir minibüsle Ankara’ya götürüldüler…
TERÖRLE MÜCADELEDE İŞKENCE SEANSLARI
Terörle Mücadele Şubesi’nde hakaret ve dayak faslı gecikmemişti! Sorguda sıra ‘sadede’ Mumcu Suikastı hakkındaki sorulara gelmişti. Mehmet Ali Tekin hiçbir şey bilmediğini söyledikçe tekmeler, yumruklar birbiri ardına patlıyordu…
Neden sonra, ekip şefi şöyle dedi: ‘Bak Mehmet Ali, Uğur Mumcu’yu sizin öldürmediğinizi biliyoruz. Ne var ki, bu işin ihalesi size kalmış, bu suçu kabul edeceksiniz. Bunun başka çıkar yolu yok!’
Mehmet Ali Tekin ‘Yapmadığımız bir işi neden kabul edelim? Cinayetle hiçbir surette alakamız yok’ dedikçe yediği dayağın şiddeti artıyordu.
Sonra, Tekin’i başka bir odaya götürdüler…
Yan odada ‘Uğur Mumcu Cinayeti’ne katil seçmek!’ amacıyla Abdülhamit Çelik ve Mehmet Şahin’e yapılan işkenceleri ona da dinlettiler!
Emniyet’te gördükleri işkenceden dolayı Şahin ve Çelik dört ay boyunca ‘kan işediler!’
Abdülhamit Çelik’in yaşadığı korkunç işkenceler arasında (dikkat) çarmıha gerilmek de vardı!
İŞKENCEYLE ZORLA MUMCU SUİKASTİ KABUL ETTİRİLDİ
Arkadaşlarının feryatları, bugün bile Mehmet Ali Tekin’in kulaklarında çınlıyor. İşkence sonucunda zorla imzalatılan ifadelerle mahkûm edilerek beş buçuk yıl cezaevinde yatan Mehmet Ali Tekin…
On dört yıl önceki sorgunun sonuna doğru muhatap olduğu ‘Boşuna kendini ezdirme, bizim dediğimizi nasıl olsa kabul edeceksin, kabul et bu iş bitsin! Sizi istediğimiz kadar burada tutabiliriz. Ya bizim dediğimizi imzalayıp mahkemeye çıkarsınız ya da buradan ölünüz çıkar!’ şeklindeki tehdidi ise yaşadığı müddetçe unutamayacak!
Ölüm tehdidini müteakip polisin kurguladığı ifadeyi imzalamak zorunda kalan Tekin, hakkında Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Hamza Keleş tarafından Mumcu Suikastı ile ilgili olarak iddianame hazırlanan on yedi sanıktan birisi oluvermişti!
BU İSİMLERİN HİÇBİRİNİN UZAKTAN YAKINDAN SUİKASTLE ALAKASI YOKTU
Bu isimlerin hiçbirinin suikastla uzaktan yakından alakaları yoktu. Hepsi masumdular…
Ne var ki, Eski Rejim’in egemenlerinin talimatıyla, Uğur Mumcu Suikastı bu masum insanların üzerine yıkılarak cinayetin perde arkasındaki Kontrgerilla’nın, Türkiye’deki Gladio’nun üzeri itina ile örtülüyordu!
Bunu yaparken bir de ‘hayali örgüt’ uydurmuşlardı!
11 Mayıs 2000 gecesi, hayali örgütün adı Tevhid Hizbullah’tı…
12 Mayıs gece yarısına doğru Tevhid Terör Örgütü oldu. Bir ara Selam Terör Örgütü denildi, nihayetinde Tevhid Selam Terör Örgütü’nde karar kılındı!
Evrakta uydurma örgütün ismi bu seyri izlerken, medya ise genellikle ‘Tevhid Selam Kudüs Ordusu adlı terör örgütü’ diyordu!
YILLAR SONRA O HAYALİ ÖRGÜTÜ PARALEL CUNTA GÜNCELLEDİ
Yıllar sonra, Paralel Cunta ’28 Şubat sürecinin ürünü’ hayali Tevhid Selam örgütünü güncelledi!
17 ve 25 Aralık darbe girişiminin altyapısını oluşturması için uydurma ‘örgüt’ üzerinden gizli bir soruşturma yürüttüler…
Üç buçuk yıl boyunca hazırlandılar…
Neticede, kumpasları yerle bir oldu. Hesap döndü!
PARALEL MEDYANIN PAZARLAMAYA ÇALIŞTIĞI DEVASA YALAN
Paralel Medya, şu sıralar ‘Tevhid Selam diye bir örgüt var!’ yollu yayınlarıyla…
-Devasa bir yalanı pazarlamaya devam ediyor.
MUMCU SUİKASTİNİN ARKA PLANINI ÖRTBAS EDENLERLE AYNI CEPHEDEKİ PARALEL ÖRGÜT
Böylelikle, Mumcu Suikastı’nın arka planını örtbas edenlerle aynı kapıya çıkıyorlar. Mumcu cinayetiyle ilgili derin karartmanın ortağı durumundadırlar.
Zaten aynı cephedeler…
‘İçerideki Ecnebiler’ sistematiğinin parçasıdırlar.
ABD ve İsrail’in safındadırlar.
Derin Baronlar’la birlikte Yeni Türkiye’ye savaş açan, darbe girişiminde bulunan Paralel Yapı’dır.
Bugünkü paralel yapılanmanın büyümesinin, gelişmesinin en büyük destekçisinin geçmiş dönemin vesayetçileri olduğu bilinmektedir. Hep yol verdiler, 28 Şubat’ta beraber hareket ettiler, İslami kesimin tasfiyesi için beraber hareket ettiler. Bugünkü Zekeriya Öz’ün itirafları da bunu doğrular niteliktedir. Tıpkı Amerika’nın Taliban’ı destekleyip, büyütüp ileride kendilerine rakip, kontrol edilemez bir güç haline geldiği gibi o dönemin vesayetçileri bugünkü paralel yapılanmanın da müsebbipleridir. Ta ki karşılarına kontrol edilemeyen bir güç haline çıkana kadar hep beraberlerdi, kontrol ellerinden çıkınca Ergenekon… vesaire ile kendilerinin tasfiye süreci başladı, bu süreci yaşayacakları aklının ucundan dahi geçmeyen postal vesayetçileri bir sabah ansızın tek tek toparlanıp Ergenekon sanığısınız diye içeri tıkıldılar. Paralel yapılanma aynı süreci ülkenin seçimle iktidara gelmiş, demokratik meşru kurumuna, yani hükümetine de ayanı darbeyi farklı farklı tarihlerde yaptığı hukuk görünümlü darbe teşebbüsleriyle yapmaya kalktılar, beceremediler bundan sonraki girişimleri de başarısız olacaktır.
Her şeyin yedeği düşünülerek, planlanarak yapılan bu girişimlerin bana göre en tehlikelisi Selam ve Tevhid örgütü üzerinden yapılmaya çalışılan girişimlerdir. Zamanında paralel örgüt tarafından kurulmuş ve Necip Hablemitoğlu, Dost tarikatı lideri İhsan Güven ve eşinin de ölümünden sorumlu paralel yapılanmanın bu örgütleri şimdi tasfiye edilmeye çalışılıyor. Bu tasfiye şirket tasfiyesi veya meşru bir kurum tasfiyesi gibi olması tabii ki mümkün değildir. Bu tasfiye ancak suçları, örgütün bütün faaliyetlerini başkasının üzerine yıkılabilinirse gerçekleşebilir. Son dönemdeki Selam ve Tevhid örgütünün geçmişteki bütün katliamlarını başkalarının üzerine yıkmak için yapılan paralel yapı çalışmalarında hukuki süreç başlatılması gerekmektedir.
Bakın Ergenekon örgütü operasyonları yapılırken dikkatlerden kaçan çok önemeli bir gelişme oldu. Mustafa Balbay siz bu operasyonları yapmaya devam ederseniz bizde Uğur Mumcu Dosyasını açarı der gibi Uğur Mumcu olayını mahkemeye çalıştığını iyi hatırlayalım. İşte bütün mesele bunların aydınlığa çıkarılmasıdır. Bugünkü paralel yapılanma, dünün postal vesayetiyle ruh ikizleriydi, Ergenekon operasyonları da mirasın paylaşılamamasıdır. Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Dost tarikatı lideri İhsan Güven cinayetleri aydınlatılırsa Türkiye büyük bir sınavı vermiş olacaktır.