MEDYAGUNDEM.COM- Şu cümle son zamanlarda cemaatin kurtarıcı klişesi oldu adeta: “O bizi temsil etmiyor.” Gülen’in 17 Aralık operasyonunu yapan savcı ve polisler için “onların binde birini bile tanımam” diyerek sığındığı liman yine bildiğimiz klişenin ürünü olsa gerek.
Yakında cemaatten “Gülen cemaati temsil etmez” lafını duyarsak şaşırmayalım. Cemaatin yaptığı bilinen her operasyon sonrası bu klişeye sığınılmasının nedeni Mehdilik hareketinin gereği. Said Nursi’ye göre Mehdilik tüm İslam âlemini birleştirecektir. Operasyon yapılan kesimler Cemaate nasıl sıcak bakacak ve cemaatin kuracağı birliğe nasıl katılacak? Tatbiki de operasyon yapanı saklayarak. Eğer operasyon yapanların cemaatten olmadığı söylenirse kimse cemaate kötü gözle bakmayacaktır. Cemaat 17 Aralık operasyonuna kadar yaptığı çoğu operasyonda kendini gizleyecek bir günah keçisi bulmuştu ne yapsa suçu atacağı biri vardı o da AK Parti ve Başbakan Erdoğan.
Ergenekon’daki her vicdanları kanatan operasyon yapıldığında sol cenahta Erdoğan’a karşı nefret büyüyordu. KCK davalarında seçilmiş belediye başkanlarını elleri kelepçeli olarak basın mensuplarına poz verdirdiler; suçlu bellidir: Erdoğan. Şike davasında yakın zamana kadar Fener taraftarı için suçlu Başbakan’dı.
Yapılan bu operasyonlardaki haksızlıklar hiçbir zaman cemaati vurmuyordu nedense bunları Başbakan’a yıkan gazetecilere baktığımızda paralel yapıyla sıkı fıkı ilişkileri olduğu görülecek. Özellikle son ses kayıtlarında çıkan Sözcü gazetesi muhabiriyle “tuzlukçu Süleyman” ilişkisine bakınca bu yapının her kesimde kullandığı ve tezviratlarına kanacak birileri vardı. Baykal’a operasyon yapılır ilk arayan cemaattir ve bizim suçumuz yok denir. Aziz başkan dışarı çıkar suçlu biz değiliz telefonu gelir. Cübbeli Ahmet tahliye olur imzalı kitap anında ulaşır. Diğer bir taktikse operasyonlar sonrası o kesimlere bir elçi yollanıp başlarına gelenlerden üzüldüklerini ellerinde ne gelirse yapabileceklerini, yardımcı olabilecekleri beyan ederler. O kişi cemaate mesafeli davranmazsa o kişinin mahkemelerdeki davaları düşer ve minnet duygusu besleyen kişi soluğu Pensilvanya’dan alırdı.
“Kafese alınma” taktiği bu şekilde işliyordu. Beyaz Türk iş adamlarının, bira festivalleri düzenleyenlerin Pensilvanya’yı ikinci evlerinin bellemelerinin bir açıklaması olmalı.
Erdoğan tarafından “Ne istedilerse verilen” grup alışmış kudurmuştan beterdir deyimini doğrularcasına bu kez Erdoğan’dan Başbakanlığını istedi. Plan önceden kurulmuş referandumdan sonra Erdoğan’a ihtiyaç kalmamıştı devleti ele geçirdiklerini düşündüler. Ama unuttukları bir şey vardı uzun süre önce Başbakan yaptıkları operasyonlara uyanmış; üstelik Başbakan tabanla tavanı ayırmıştı. Hem Türkçe olimpiyatlarına katılıyor sıcak mesajlar veriyor hem de SODES projeleriyle cemaate büyük pastayı vererek “hizmet”lerinin önünü açıyordu. Aylar öncesinden bu operasyonun planları yapılmaya başlandığını Hayrettin Karaman’ın fitneyi çözelim görüşü hiç düşünülmeden geri çevriliyordu. Çünkü ortada bir fitne yoktu savaş ilanı vardı ve savaşın hedefi mehdiliğe engelleyen “Uzun Adam”ı yok etmekti.
Cemaatin artık bu toplumdan temiz kâğıdı alması imkânsız, ne gerçek solculardan ne Kürtlerden, ne de dindarlardan… “Kullanışlı aptal” konumuna düşürdükleri liberallere öğretecek bir şeyleri olmadığı gibi. Mehdinin İslam birliği kurması yolunda istedikleri kadar camii ve cemevi projeleri hazırlasınlar mehdilik hareketi olmaları, bu ümmete önder olmaları imkânsız. Zaten bu kadar haksızlık yapan bir cemaatin ümmete verecek hiçbir şeyi de olamaz.