Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan’ın “Bahçeli, milletine güveniyor. Ya Kılıçdaroğlu?” başlıklı yazısı şöyle:
Adı konmamış bir ‘savaş hali’ yaşıyoruz.
Bölgedeki gelişmeler, ‘Avusturya Arşidükü’ne suikast ne zaman?’ dedirtiyor.
Türkiye’nin, Washington, Londra veya Berlin değil, tarihinde ilk defa sadece ve sadece Ankara’dan, seçilmişler eliyle yönetilmesine karşı açılmış bir savaş bu aynı zamanda.
Karşımızdaki orduları temsil eden bir bayrak yok. Her gün değişik biçimlerde ve isimlerde karşımıza çıkıyorlar. Ancak amaçları tek:
Birliğimiz, devletimiz, bayrağımız; yani varlığımız…
Kimimiz Gezi kalkışmasından bu yana durumun farkında, kimimiz 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana… Ziyanı yok, önemli olan fark etmek ve gereğini yapmak.
MHP lideri Bahçeli’nin de bir süredir bunun farkında olduğunu, bu yüzden FETÖ’nün darbeye 2 ay kala partisine operasyon çektiğini ve darbe girişimi sonrasında da kendisinin artan biçimde tavır koyduğunu görüyoruz. Bu duruş, “millî ve yerli” paradigmasının kapsayıcılığının şahıs ve partileri aştığını da kanıtlıyor.
Bu yüzden, bizim için ‘dışarısı’ sayılmayacak kadar kadim bağlarımızın olduğu Irak ve Suriye, içerdeyse FETÖ, PKK, DAEŞ, DHKP-C gibi ayrı isimlerle karşımıza çıkan ‘cephe’lerdeki bekâ mücadelesinde vatan safında yer aldığını ve alacağını ilan ediyor.
15 Temmuz’a kadar ‘FETÖ’nin kasetçaları’ olan Kılıçdaroğlu ise, özellikle ABD Büyükelçisi Bass ile görüşmesinden bu yana her ağzını açtığında ya FETÖ’nün ‘mağduriyeti’ni dile getiriyor ya da HDP’nin meşrulaştırıcısı olarak Bahçeli’nin deyimiyle ‘PKK’nın simkartı’ olmayı sürdürüyor.
Rejimi kurduğunu söylemekle övünen partinin yeri, tüm rejim düşmanlarının yanı mı olmalıydı?
Bahçeli, işte bunu yüksek sesle sorgulattığı için CHP’nin hedef tahtasına oturtuluyor.
Her hafta ayrı bir Ak Partili siyasetçi PKK tarafından katledilirken, Kılıçdaroğlu’nun HDP’ye karşı açık bir eleştirisini görmek mümkün değil. Lâkin Kılıçdaroğlu, sırf Başkanlık tartışmasını millete taşımayı teklif ettiği için Bahçeli’yi hain ilan edecek kıvama gelmiş durumda! Bu denklemden CHP’nin galip çıkması imkânsız.
Başkanlık sistemi, Ekim 2007 referandumunda halk Cumhurbaşkanı’nı kendisinin seçmesi gerektiğine %69’la onay verdiğinden beri teoride tartışılan, Erdoğan Ağustos 2014’te halk tarafından Cumhurbaşkanı seçildiğinden bu yana da pratikte karşılığını gördüğümüz, darbe sonrasında fiilen uygulanan bir sistem.
Parlamenter sistemi desteklemesine rağmen Bahçeli, dünkü grup konuşmasında, “Bu iş rejim krizine dönüşmeden fiili durum hukuki boyut kazansın ve kazanarak Türkiye derin bir nefes alsın. Biz millete gitmekten korkmayız” dedi.
Siz ne diyorsunuz Kılıçdaroğlu, adında ‘halk’ olan partinin lideri olarak milletten korkmaya devam mı?..