Sözcü gazetesinde Oray Eğin “Hem itirafçı hem dönek” dediği FETÖ’cü firari Eyüp Can’ın halen Doğan medyasından maaşlı olabileceğini ima etti. Yazısı şöyle:
Önceki gün Cumhurbaşkanlığı danışmanı İbrahim Kalın yaptığı açıklamada Gülen örgütünün yıllarca liyakat sistemini nasıl çiğnediğini vurguladı. Çalınan sınav sorularıyla okullara yerleştirilen öğrenciler, bir de biz medyadakilerin çok iyi tanıdığı tipler var.
Şu anda epeydir ayrı hayatlar sürdürdüğü eşi Elif Şafak’ın yanında Londra’da bulunan Eyüp Can, geçenlerde yaptığı açıklamada Gülen örgütüyle bağı olmadığını iddia ediyor. Davayı satmak ve kendini inkar etmek bu Cemaat’in genlerinde var herhalde. Hepsinin bir koyun sürüsü gibi tek bir merkezden yönetildiğini bütün FETÖ’cülerin “Benim onlarla ilgim yok, 15 Temmuz’da anladım terörist olduklarını” demelerinden anlayabiliriz.
Eskiden Gülen’cilerden okur mektupları gelirdi, hepsi aynı şeyi farklı cümlelerle söylerdi. Bir metni ezberlemişlerdi, aynı hesap işte.
Eyüp Can’ın bu örgütle bağı yoksa nasıl oldu da medyada yükseldi, bir yerlere geldi peki? Bu sorunun yanıtı var mı?
Özel bir yeteneksizlik, dahası beceriksizlik özgeçmişinde kanıtlı. Eline ne verildiyse batırdı. Radikal, Referans, Hürriyet’in İnternet’i… Ama ısrarla kendisine yatırım yapılmaya devam edildi. İnsanlar işsiz kaldı, Eyüp Can’a sürekli yeni kadro yaratıldı. Doğrusu hâlâ bir kurumla bağının gizlice sürdüğünü bile düşünüyorum ben; hiçbir zaman ‘yolların ayrıldığı’ açıklanmadı çünkü.
Gözle görülür bir yeteneksizlik söz konusuyken medyanın Eyüp Can ısrarı neydi? Bu sorunun cevabının verilmesi ve yıllarca işsiz bırakılan gazetecilere (ben dahil) hesap verilmesi gerekiyor.
Başka gazetecilerde olmayan ve Eyüp Can’da olan neydi?
Belki hiçbirimiz Hocaefendi’nin elaya çalan gözlerine aldanıp yedi saat baş başa vakit geçirmediğimiz içindir. Bugünün inkarcısı, dün şöyle hitap ediyordu Hoca’sına: “Mızrabınız ve kelamınızın diliyle ızdırabınızı (sic) gizlemeye çalışsanız da, ben fasılalarla yaklışık (sic) yedi saat süren konuşmamızda, elaya çalan gözlerinizden ‘çağın ızdırabını’ okudum.”
Ben de işte bu cümlenin bir vasata hangi kapıları açtığını okudum.