İran’dan Şili’ye Venezuela’dan Mısır’a küresel operasyonların arkasındaki güçler dünya siyasetini yeniden dizayn etmeye çalışıyor… 15 Temmuz ihanetine giden süreci kimler nasıl hazırladı, Türkiye’deki darbe teşebbüsünün zamanlaması neden önemli ve derin Amerika’nın darbe oyununda rolü var mı? İşte tüm bu soruların yanıtları…
ABD emperyalizminin, kendisi için uydu ülke güdümünde olmayanlara uyguladığı kan kusturma yöntemidir böl-parçala-yönet politikası…
Bu politika; kendi geleceği için hamleler yapan ve bağımsızlıkçı politikaların içselleştirildiği toplumlarda, şizofrenik siyasi manevralarla kendisini gösterir…
Sözünü dinletemediği, aslan payını alamadığı, topraklarında dolar ağaçlarının yeşeremediği zamanlarda iç ve dış dinamiklerle çöker, bu ülkelerin üstüne…
Hükümetleri, liderleri en yakınlarından vurarak teslim alır…
Pirincin içerisinde, pirinç gibi görünen taşlarla ilmik ilmik örer esaret kazağını…
Tehlikesiz görünen uyuyan hücrelerini öylesine ustalıkla harekete geçirir ki, piyonlarını oyun sahalarında ‘dost’ ateşine kurban eder…
Türkiye’deki her askeri darbenin, her darbe girişiminin arkasında da o arandı…
İran’da Muhammed Musaddık’a, Şili’de Allende’ye, Venezuela’da Chavez’e, Mısır’da Mursi’ye,
Hep aynı yöntemlerle hendek kazıldı…
Benzer ittifaklarla ellerine kan bulaştı…
Piyonlar kaosu bitirmek için seçilmişleri indirdiklerini söylerken, geriye komaya sokulan toplumların ipotekli hayatları kaldı…
20. yüzyılın başlarında İran’ı esir alan İngiliz-Amerikan ortaklığı, ülke petrolünün yarısından fazlasına hakimken ‘dost’ ülkeye methiyeler düzüldü,
1950’lere doğru İran’dan yükselen “bu petrol benim” seslerine karşı, kelle operasyonu devreye girdi…
Siyasi-ekonomik hegemonyaya karşı milli politikaları öne süren İranlı lider Muhammed Musaddık, öncelikle petrolü millileştirmeye kalktı, tetikte olan CIA ve MI6 ise darbe masasını kurdu…
İranlı bir general seçildi, rüşvetler dağıtıldı, içerideki hücreler uyandırıldı ve 1953 yılında Musaddık darbe ile görevden uzaklaştırıldı…
Aynı yıllarda Şili, siyasi-ekonomik dönüşümünü sorgulamaya başlıyordu…
ABD tekelindeki ekonomisiyle boğuşan ülke, artık sesini çıkarmaya başlıyor ve 1970’lere gelindiğinde Salvador Allende’nin liderliğinde milli politikalara hazırlanıyordu…
Yabancı işletmeleri devletleştiren Allende, ABD’nin açık hedefi olurken, CIA’nın desteğini arkasına alan General Pinochet tarafından darbeyle yok edildi…
Mısır’da ise seçilmiş cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı yapılan darbenin arka planı, yine derin ABD’yi işaret ediyordu…
Mursi muhaliflerinin ABD tarafından fonlandığına yönelik güçlü emareler Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Demokrasi yardımı inisiyatifi adını verdiği programda göze çarpıyordu…
Örnekler;
ABD’nin böl-parçala-yönet stratejisindeki kodları, hangi ülkelere nasıl uyguladığını ortaya koyarken, 15 Temmuz ihaneti ile raydan çıkarılmaya kalkışılan Türkiye’nin kritik pozisyonuna da ışık tutuyor.
PKK terörünün tırmandırılması…
ABD’nin sözde Suriye fatihi YPG’den PKK’ya giden silahlar…
DAEŞ’in Türkiye’ye karşı ince savaş diplomasisi kapsamında kullanılması…
17-25 Aralık planının ABD’li derin savcı Bharara üzerinden ısıtılmaya çalışılması…
CIA’nın arka bahçesi sayılan düşünce kuruluşu Stratfor’un 15 Temmuz gecesi ve sonrasında, bu işin arkasında olduğunu kanıtlar nitelikteki yayınları…
Darbe girişiminin sabahında İncirlik üssü komutanı Tuğgeneral Bekir Ercan Van’ın Washington’a iltica isteği…
ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Votel’in Türk ordusundaki müttefiklerinin hapse konduğuna dair açıklaması…
Akla şu soruyu getiriyor:
15 Temmuz da Amerikan kokusu mu?
(AHABER)