SETA uzmanı Hatem Ete, Başbakan’ın Dolmabahçe toplantısını ve Gülen’in mektubunu yorumlarken önemli tespitlerde bulundu.
24 TV’de yayınlanan Siyaset 24’te 17 Aralık operasyonu sonrasında yaşanan gelişmeler ve Fethullah Gülen tarafından devlet büyüklerine gönderilen mektup değerlendirildi.
Programın konuklarından SETA uzmanı Hatem Ete, gazetecilerle yapılan Dolmabahçe toplantısının, Başbakan’ın ilk defa yaptığı birşey olmadığını söyledi, “Başbakan orada meseleyi tüm açıklığıyla toplumla paylaşmış oldu. Eskiden bu toplumla paylaşılmazdı. Elitler arası bir kavga olarak yaşanırdı bu krizler. “ dedi.
Ete, Fethullah Gülen’in mektubuyla ilgili olarak da “ben bu mektubu bir sulhname olarak okumadım” ifadelerini kullandı.
Hatem Ete şöyle konuştu:
Dolmabahçe’de dile getirilen mektubu ben bir sulhname olarak okumadım. Çünkü mektup, bir yangını söndürme mektubu değil. Mektubun içeriği yayınlandıktan sonra da, içeriğe bakarak da bu kanaate daha net varılabilir. Ama mektuptan önce ve sonra yaşanan olaylarla ilişkilendirildiği zaman zaten mektubun bir şeyleri durdurmaya yönelik bir mektup olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Ama içeriğine de baktığınız zaman mektup birkaç şey yapıyor.
1. Bir şekilde tüm bu ‘paralel devlet’ diye hükümetin tamamladığı şeyi sahiplenen bir mektup bu. Yani bütün bu olayların kendileriyle ilişkileri olduğunu, bunu durdurma güçlerinin olduğunu, bunun nelerden kaynaklanarak ortaya çıktığını ifade eden bir mektup. Bence bir benimseme, kabullenme, bir itiraf mektubu aynı zamanda. Yani televizyonlarda, medyada, sosyal medyada “bu olan bitenin bizimle ilişkisi yok” diyen Cemaat’e mensup olduğunu düşündüğümüz insanların söyleminin aksine, Hocaefendi’nin mektubu bu meseleyle ilişkili olduğunu açıktan ifade eden bir mektup.
2. O mektupta bu meselelerin niye yaşandığına dair de ipuçları var. Yani dershane tartışmasından başlayarak atamalara kadar bu soruşturmaların niye olduğunu ifade ediyor. İşin içerisinde bir müzakere, bir pazarlık, kendi şartlarını ortaya koyma da var. Yani eğer bu dershane tartışmasında geri adım atılabilirse, atamalar konusunda geri adım atılabilirse, kendilerine yönelik söylemlerde sertlik, suçlama ve benzeri unsurlardan vazgeçilirse, bu meselenin durdurulabileceğine dair imalar taşıyor.
Bu çatışmayı durduralım, millet ümmet zarar görüyor tarzı bir üslup da görmedim ben bu mektupta. Olması gerektiği için olduğunu, bunun gerekçeleri olduğunu, gerekçeler ortadan kalkmadığı sürece bu olan biten sonucunda her ne çıkacaksa buna razı olduklarını ifade eden bir ruh ve üslup gördüm.
Bu özellikleri taşıyan bir mektubu bir sulhname olarak görmek mümkün değil. Bu şekilde bir izlenim uyandırmadığı gibi sonucu itibariyle de öyle bir yansımaya yol açmıyor.
Kaldı ki, hükümet Kasım ayından bu yana, sürekli savunma noktasında duruyor. 17 Aralık operasyonundan sonra söylemsel olarak bir teşhir etme, “paralel devlet” “çete” tanımı yapmayı bir hamle olarak kabul edebilirsiniz belki. Ama bu bile savunmada kalan bir söylem.