Arşiv diyor ki: 23 Nisan 2003, büyük türban krizi
ALPER GÖRMÜŞ/TARAF
Bugün 23 Nisan… Bundan tamı tamına 10 yıl önce, yani 23 Nisan 2003’te memleket, bugünden bakıldığında “çocukça” görünse de ağır bir “türban krizi”yle çalkalanmaktaydı…
Önceki 23 Nisan’larda ev sahipliği ettiği resepsiyona Saadet Partisi milletvekillerini türbanlı eşleriyle birlikte kabul eden Cumhurbaşkanı Sezer, bir yıl sonra kuralı değiştirdiğini ilan etti: Eşi türbanlı olan AK Partili milletvekilleri resepsiyona “eşsiz” geleceklerdi. (Koca cumhurbaşkanının iki tavrı arasındaki farkı “çocukça” kelimesinden daha iyi ne anlatabilir?)
“Çocukça” ama, bu tavır bir yandan da “devletin başı”nın (ve elbette devletin) AK Parti’ye olan “gıcıklığı”nın Refah Partisi ile onun devamı olan Saadet Partisi’ne olan gıcıklığından kat kat fazla olduğunu da fâş ediyordu. Zaten birkaç ay sonra, “Sarıkız”cı generaller, “AK Parti’ye karşı yapılacaklar” listesine “Saadet Partisi’ni bir şekilde harekete geçirmeliyiz” maddesini de ekleyeceklerdir. (Bak. İmaj ve Hakikat, Etkileşim Yayınları, 2012, s. 158.)
O yıllarda, “İrtica”ya ve onun simgesi “türban”a karşı alınan tavır, herhangi bir yayın organının bağlı bulunduğu ticari grubun hükümetle ilişkilerine göre birbirine zıt görünümler de alabiliyordu…
Çok çarpıcı bir örnek olarak Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz’ın bir yıl arayla yazdığı iki yazıdan söz edebiliriz… Mehmet Yılmaz, “23 Nisan (2003) türban krizi” münasebetiyle kaleme aldığı yazısında “kadınları toplum hayatından uzaklaştıran türban yasağı”na karşı çıkıp birçok laik okurunu şaşırtmıştı. Fakat aynı yazar, sadece bir yıl sonra (Mart 2004) bu defa “kadınları toplum hayatından uzaklaştıran türban”a karşı çıkan bir başka yazının sahibi olacaktı.
Kelimelerle oynamıyorum, aynen böyle…
Buyurun, önce ilk yazı:
“(…) Bunun açık bir bölücülük ve ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. Şu ya da bu nedenle türban takan kadınların toplumsal yaşamdan tümüyle dışlanmalarına yönelik, açık bir ayrımcılık! Gerçek bir cumhuriyetçinin, kadınların toplumsal yaşamdan dışlanmaları sonucunu doğurucak herhangi bir eylemin içinde olmaması gerekiyor. Laik cumhuriyeti korumanın yolu bu değil. (…) İstenilen şey nedir? Türban takan kadınların sadece evlerinde oturup, ev işleriyle meşgul olmaları mı?” (Mehmet Yılmaz, Milliyet, 23 Nisan 2003).
Mehmet Yılmaz, bundan bir yıl sonra ise burada ifade ettiği fikirlerin tam tersini, hem de bir yıl önce eleştirdiği Ahmet Necdet Sezer’in sözleriyle öne sürecektir:
“Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ‘türban’ın demokratik bir hak olarak savunulmasının aslında demokratik açılımlara karşı bir tutum olduğunu vurguladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da tam tersini, ‘türban yasağının bir tür cinsel ayrımcılık olduğunu’ söyledi. (…) Milli Eğitim Bakanı da bu kervana Viyana’dan katıldı. ‘Türkiye’de türban takanlar ve kafayı türbana takanlar var’ dedi.. Ben Milli Eğitim Bakanı’nın tarif ettiği ikinci gruptayım. (…) Kadını toplumsal yaşamın dışında tutmaya çalışan bir yaklaşımın elle tutulur, gözle görülür bir örneği olduğu için türbana karşıyım.” (Mehmet Yılmaz, Milliyet, 9 Mart 2004).