28 ŞUBAT yargılaması zincirleme tahliyeler, sanıkların mahkemedeki meydan okuyan tavırlarıyla sürerken, iddianamedeki belgeler ve tarihe geçen olaylarla Postmodern Darbe demokrasi tarihinde ‘kara bir leke’ olarak varlığını sürdürüyor. Karargah üretimli haberler, andıçlar, fişlemeler, işten atmalar, tasfiyeler, sermaye infazları, boşaltılan bankalar, ikna odaları, yürüyen tanklar, organize eylemler, apoletli gazeteciler, brifingçi yüksek yargısıyla 28 Şubat, seçilmiş bir iktidarın postmodern darbeyle devrildiği bir ilk olarak tarihe geçti.
İRTİCA BAHANESİYLE TÜRKİYE’NİN SOSYAL VE KÜLTÜREL YAPISIYLA OYNANDI, EKONOMİDE İNANILMAZ VURGUNLAR YAŞANDI
Demokrasiye ‘tanklarla’ ayar
30 Ocak 1997’de Ankara’nın Sincan ilçesinin belediye başkanlığının düzenlediği Kudüs gecesini bahane eden darbeciler, Sincan’da tankları yürüttü. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, Sincan’da tank yürütülmesi için nasıl bir çalışma yaptıklarını daha sonra şöyle anlatacaktı:
“BİR MGK TOPLANTISINDAN sonra Genelkurmay’da Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal ve Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir paşalarla bir araya geldik. Ne yapacağımızı konuştuk. Hikmet Paşa, ‘Ben Genelkurmay Başkanı’nın da emrini alıp tank birliklerini Sincan’dan geçirterek eğitim alanına oradan gönderirim’ dedi.”
EN BÜYÜK ROLÜ BASIN ÜSTLENDİ
REFAH PARTİSİ ve DYP koalisyonuyla kurulan REFAHYOL Hükümeti’ni 17 Haziran 1997’de istifaya götüren 28 Şubat Süreci’nin startı Kasım 1996’da başladı. REFAHYOL’un iktidara geldiği 1996’dan itibaren zemin çalışmaları başladı. Genelkurmay Psikolojik Hareket Dairesi’nden yapılan ‘irticayla mücadele’ planları, sistematik olarak medya üzerinden servis edilerek uygulamaya geçildi. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın, 22 Aralık 1996’da dönemin Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e verdiği röportajda söylediği, “Bu kez sivil kuvvetler halletsin” ifadesi postmodern darbe sürecini özetliyor. Bu açıklamadan kendine vazife çıkaran başta bazı STK’lar ve sendikalar olurken, 28 Şubat’ta en büyük rolü medya üstlendi. Özellikle merkez medya, gönüllü olarak bu psikolojik harekâtın parçası oldu.
Manşetler Genelkurmay’dan
Genelkurmay’dan gelen “laiklik”, “şeriat”, “irtica”, “rejim” ve “cumhuriyet” gibi konular için manşetlerini hazırda bekleten üç büyük gazete (Hürriyet,
Sabah ve Milliyet) adeta iş bölümü yaptı. Dinç Bilgin’in sahibi olduğu Sabah, Başbakan Necmettin Erbakan’ın hükümet ortağı Tansu Çiller’i hedef alıp,”Tarih Seni Affetmeyecek” suçlamasını yaparken, Hürriyet ise Erbakan’a karşı kara propaganda merkezi haline geldi. Milliyet daha çok TSK’ya dayandırdığı ‘bir üst düzey komutan’ spotlu ve bol irtica soslu haberleri ile yıpratıcı ve tahrik edici manşetler atıyordu: “Kaşı kaşıya”, “Kanlı mı olacak kansız mı”, “Erbakan geriyor – direniyor – gitmiyor”, “Erbakan imzalamıyor, bırakmıyor”, “Gerekirse silah kullanırız.”
Gazetelere özel şükran
Hürriyet gazetesinin o süreçte
“Şok brifing” başlıklı manşetinin
altındaki Genelkurmay Başkanı’nın ağzından verilen şu ifadeler, medyanın postmodern darbede üstlendiği rolü özetliyordu: “Basın, irtica konusunda büyük bir sınav vermiştir. Bizim gururumuz olmuştur. Bazı olayları gün ışığına çıkartarak, umudun, ışığın, alevin yansımasına yol açmıştır. Basının tutumunu şükranla karşılıyoruz.”
Ekonomİ İçİn TAM BİR Yıkım Oldu
28 ŞUBAT ekonomide finansal yıkım getirdi. Bütün holdingler ve bankalar yönetim kurullarına emekli generalleri almak zorunda kaldı. Bankaların içinin boşaltıldığı bu sürecin asıl faturası 2001’de patladı. 25 özel banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredildi. El konan bankaların devlete getirdiği yük 17,3 milyar doları buldu. Süreçte 21,9 milyar dolar görev zararı veren üç kamu bankası eklendiğinde, 28 Şubat’ın devlete maliyetinin 50 milyar doları aştı.Toplam maliyetin ise 500 milyarın üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
‘Yeşil sermaye’ diye fişlediler
Yeşil sermaye adı altında Anadolu sermayesine karşı psikolojik harekât yürütüldü. Hukuki açıdan katliama, insani anlamda da zulme uğradı. Şirketler kamu ihalelerine sokulmamanın yanında, finansal olarak boğuldu ve iflasa sürüklendi. Anadolu sermayesine yönelik baskı ve zulüm yöntemlerinden nasibini alan şirketlerde biri o dönemde Albayrak Holding ve Yeni Şafak Gazetesi oldu. Albayrak Holding ve Yeni Şafak Gazetesi 13 Eylül 2001’de baskına uğradı. Doğan Grubu, Albayraklar aleyhine sayısız haber yaptı. Dönemin Milliyet yazarı Tuncay Özkan, Albayrak Holding’in belediyelerden kazandığı ihaleler ve verdiği hizmetleri hedef aldı.
İşadamına işkence yapıldı
Dönemin İstanbul Orgenize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, Mesut Yılmaz’ın talimatı gece baskınlarıyla gözaltılara başladı. Saçan, Albayrak Ailesi’nden başta Mustafa Albayrak olmak üzere gözaltına aldığı kişilere günlerce işkence yaptı. Operasyonlarda Nuri Albayrak’ın eşi Havva Albayrak oğlu Faruk ile 11 yaşındaki oğlu Muhammet ve Muzaffer Albayrak’ın eşi Ayşe Albayrak ve 5 yaşındaki kızı Meryem Albayrak’ı da gözaltına aldı.
İşkencecisi ile Meclis’te yüzleşti
O dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi bürokratları da işkence gördüklerini belgeleriyle ispatladılar. Dönemin İBB Genel Sekreter Yardımcısı, Necmi Kadıoğlu, İBB Danışmanı Harun Karaca, İşadamı Tufan Mengi günlerce süren sorgu ve işkencelere maruz kaldı. Milletvekili seçilen Karaca Saçan ile Meclis’te yüzleşti.
Başbakan’a küfür örtüldü
28 ŞUBAT döneminde halkın iradesi ile seçilen siyasilere ağır hakaretler yapıldı. YAŞ’ta MGK toplantılarında Erbakan askerlerin taciz ve hakaretlerine hedef oldu. Ancak Dönemin Erzurum Jandarma bölge komutanı Osman Özbek’in, Başbakan Necmettin Erbakan’a ve ailesine yönelik ağır hakaretleri hafızalara kazındı. Özbek dönemin Başbakanı’na ‘P…..nk’ dedi. Cumhurbaşkanı Demirel Özbek’i “Paşanın öfkesi bir boşalmadır” diye savundu.
Hükümet düştü Refah kapatıldı
GERGİNLİĞİN zirve yaptığı 28 Şubat 1997’de MGK toplantısı yapıldı. 9 saat süren tarihi MGK’da eğitimden güvenlik uygulamalarına kadar Hükümetin yetki alanına giren kararlar alındı. 8 yıllık kesintisiz eğitim, devrim kanunlarının uygulanması gibi 18 maddeyle Hükümet ve toplum arasındaki bağ kopartıldı. Hedeflerden biri olan REFAHYOL hükümeti, Çankaya, asker, medya ve yargının baskısıyla 18 Haziran’da düşürüldü. Refah Partisi daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Erbakan 5 süreyle siyaseten yasaklı hale geldi.
Bir’in odasında darbe planı
MECLİS Darbe Komisyonu’na gelen belgelere göre, 28 Şubat 1997’deki MGK’nın ardından askerler Çevik Bir’in odasında toplanarak, Balyoz Darbe Planı’na benzer bir planını devreye sokma kararı aldı. Bunun için öncelikle toplumun tüm kesimleriyle ilgili bilgi toplayacak bir veri merkezinin kurulmasına karar verildi. Daha sonra Batı Çalışma Grubu (BÇG) adını alan bu birimde toplanacak bilgilerle, tutuklanacaklar, faydalanılacaklar ve tasfiye edileceklerin tespit edilmesi kararlaştırıldı.
SUBAY KIYIMI
28 ŞUBAT döneminde, sırf namaz kıldıkları, oruç tuttukları, eşleri başörtülü olduğu gerekçesiyle çok sayıda subay fişlenip ordudan atıldı. İhraçlarda gerekçe ‘disiplinsizlik’ olarak gösterildi ancak ‘dindar’ oldukları için TSK’dan atıldıklarını gösteren Genelkurmay Başkanı imzalı belgeler ortaya çıktı. 1990-2011 arasında incelenen bin 235 personelden bin 43’ünün ‘irticai faaliyetten’ atıldığı kaydedildi. 1995-1999 arasında KKK’dan 594 personel, Deniz Kuvvetleri’nden 1996-1999 arasında 154 personel, 1990-1991 arasında Hava Kuvvetleri’nden 188 personelin atıldığı belirtildi. Jandarma nda ise 107 personel çıkarıldı.
Gazeteciler hedef yapıldı
HÜKÜMETE karşı yapılanın anti demokratik olduğunu savunan gazeteciler hedef yapıldı. Sabah Gazetesi, Genelkurmay Karargahı’nda hazırlanan düzmece bir andıcı manşetine taşıdı ve kendi yazarlarını “PKK’ya yardım ediyor” diye hedef gösterdi. Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi (CHP Milletvekili) ‘İçimizdeki hainler’ başlıklı yazısı ile Cengiz Çandar, Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak ve Mehmet Ali Birand’ın açık hedef yaptı. Listedeki Akın Birdal suikast girişimine uğradı.
804 ÖĞRETMEN İŞTEN ATILDI
1997-2001 arasında kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı davranan 804 öğretmenin görevine son verildi. YÖK Disiplin Kurulunca 139 personel işten atıldı. Aralarında vali, kaymakam, belediye başkanı, yargı mensubu, emniyet ve sağlık personeli, okul müdürü, öğretmenlerin de yer aldığı binlerce kişinin fişlendiği tutanaklara geçti. Çalışmayı Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevir Bir yürüttü.
BAŞÖRTÜLÜLERE CADI AVI YÜRÜTÜLDÜ
EN ağır mağduriyeti eğitim kapıları yüzlerine kapatılan başörtülü kızlar gördü. Üniversite önlerine ikna odaları kuruldu, kızlar saatlerce baskı altına alınıp başlarını açmaya zorlandı. Başlarını açmayanlar ‘irtica nedeni’ ile okullarından atıldı. İkna odalarının mimarı İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Nur Serter’in (CHP Milletvekili), ‘Siyasal İslam’da Din Tekeli’ isimli kitabı Refah Partisi’nin Anayasa Mahkemesince kapatılmasına dayanak yapıldı.
YARGI BRİFİNGLE YÖNLENDİRİLDİ
SİVİL kuvvetlerin harekete geçmesiyle yetinmeyen Genelkurmay, yargıyı da devreye sokmaya karar verdi. Yüksek Yargı kademesi ve kritik savcılar Genelkurmay’da toplanarak irtica brifingleri verildi, nasıl hareket etmeleri gerektiği anlatıldı. Aynı brifingler sık sık medya yöneticilerine de yapıldı.
Sanıklar lakayt, mahkeme ilgisiz
28 ŞUBAT davasının Ankara 13. Ağır Ceza’da görülen ilk duruşması ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanan sanıkların lakayt tavırları ve mahkemenin ilgisizliği ile gündeme geldi. Ardından “sağlık” gerekçesiyle peş peşe gelen tahliyeler mağdurların “adalet” duygusunu incitir boyutlara ulaştı. 103 sanıklı davanın 75 tutuklu sanığı, iddianamedeki onlarca ıslak imzalı belge ve tanık beyanlarına karşı tahliye edilmeye başlandı. İki aylık sürede 75 tutukludan 56’sı tahliye edildi. Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, duruşmadaki tavırlarıyla mağdur yakınlarının eleştirisini aldı. Başkan Köksal’ın Davanın en önemli sanıkları arasında yer alan Çetin Doğan’a soru sormak isteyen Savcı Kemal Çetin ile diyaloğu davanın selametine olan güveni iyice düşürdü. Başkan Köksal “Konunun özü anlaşılmıştır’’ diyerek savcının soru sormasına izin vermedi. Darbe yargılaması gibi çok önemli bir duruşmada sanıkların adeta mahkemeyi yok sayan tavırları dikkat çekti. Duruşmalarda kimi sanığın kitap okuması, bisküvi yemesi, çekirdek çitlemesi mahkeme heyetinin gözü önünde cerayan etti.
Sanık yakınları 28 Şubat mağdurlarına da tacizde bulundular. Kendisinin namaz kıldığı için TSK’dan atıldığını söyleyen bir mağdura, “Sen de mesai saatinde namaz kılmasaydın” şeklinde sözlü taciz yapıldı.
28 Şubatçılar ceza almazsa YİNE AKILLARINDAN DARBE GEÇER
28 Şubat mağdurları yargılamanın ciddiyetsizliğini eleştirerek tepki gösterdi.
– Asder Onursal Başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi: Eğer bu yargılama eksik ve yanlı olursa yaptıkları yanına kâr kalmış olur. 28 Şubat gerçekleşmiş, tahribat yapmış, gerçek bir darbe. Sinsi askeri darbe diyorum. Bunun sorumlularının layık oldukları cezaları alması lazım. Zarar gören siyasilerin davaya sahip çıkması lazım.
– Tüm İlahiyat Fakülteleri ve Yüksek İslam Enstitüleri Mezunları Derneği (TİYEMDER) Başkanı Selahattin Yazıcı: 28 Şubat davasını küçültmeye çalışmak hakkaniyete ve hukuka büyük darbedir. Türkiye’deki hukukun gerçekleşmesi için ceza gerekir. Ceza almamaları ödül anlamına gelir.
– İmam Hatip Mezunları ve Mensupları ÖNDER Onursal Genel Başkanı
İbrahim Solmaz: 28 Şubat,cezasız kaldığı takdirde gerçekten çok acı
bir durum olur. Yaptıkları yanlarına kar kaldı diye hissederiz. Yoksa yine akıllarından darbe geçirirler, yine buna cesaret ederler. Cesaretlerinin yargılama ile kırılması lazım.
DARBENİN Sivil paşalarI: BEŞLİ ÇETE
DARBENİN baş aktörleri arasında “5’li Çete” olarak nitelendirilen iş dünyasının önemli kuruluşları; Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu (TİSK), Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK- İŞ) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) yer aldı. Başkanları Refik Baydur, Derviş Günday, Fuat Miras, Bayram Meral ve Rıdvan Budak darbenin ‘sivil’ ayağını oluşturdu. Meral ile Günday CHP’den, Budak DSP’den milletvekili oldu. (STAR GAZETESİ)
28 Şubat Cunta Terör Darbesiyle ilgili delillerin, Ergenekon davasında büyüteçle, mikroskopla aranan delillerden katbekat açık seçik, somut sağlam olmasına rağmen şakır şakır işleyen tahliyeleri anlamak için yüzlerce soruya cevap aramamız gerekiyor. Hükümete karşı ekonomi, finans, çevre…gibi cephelerden sonra, Çevik Bir ve ekibiyle birlikte askeri bir cephe mi açılıyor, açıldı veya açılmak isteniyor? Çevik Bir ve ekibine ne vaat edilmiştir de bu kadar rahat tiyatro oynayabiliyorlar, oynatabiliyorlar diye düşünmemiz gerekmiyor mu, gerekmez mi? Ergenekon davasına taraf olmayan hükümetin ayağını kaydırmaya çalışanların bir hamlesi mi? Erbakan Hükümetini yıkmak için çaba sarf edip, Ecevit hükümetini yeniden canlandırmak isteyen Darbecilerin içinde farklı amaçlara, ülkelere hizmet eden Müslüman kimlikli kişilerde mi vardı? Asıl Darbenin mimarları veya tali unsurları Müslüman kimlikli kişiler miydi? Bu Müslüman kimlikli kişiler foyalarının ortaya çıkmasından mı korkuyorlar, rahatsızlar? 28 Şubat Terör Darbesine her gün bir darbe vurulursa, şaşıralım mı, şaşırmayalım mı diye soruları çoğaltmanın hakkımız olduğunu düşünüyorum. Bu tarihi davada ülke, vatandaş için hiç güzel gelişmeler olmadığı ortada iken, HSYK’nın davanın takipçisi olmasını temenni ediyoruz.