SABAH Gazetesi başyazarı Mehmet Barlas’ın bugün “Erdoğan’sız Ak Parti, Özal’sız ANAP gibi olur” başlıklı yazısı şöyle:
“Göbek Bağı”nı mecazi anlamında kullandığımızda, bireylerin, kurumların ve toplumların kökenleri ile olan bağlantıları akla gelir. Tıp dilindeki “Göbek bağı” (Chorda umblica) ise ana rahmindeki bebeğe (fetus) annenin karnındaki sıvıdan (plasenta) kan, temiz hava ve besin taşıyan, kirli kanı geri gönderen bir iletişim hattıdır.
Araştırmalara göre göbek bağının doğumdan sonra hiç olmazsa birkaç dakika kesilmeden korunması durumunda, bebeklerin kanlarındaki demir ve hemoglobin dengesi daha sağlıklı bir düzeye ulaşıyormuş. Anne kanından bu kısa süre boyunca daha fazla yararlanan bebekler daha hızlı gelişirlermiş.
Sanal göbek bağları
Bireyleri, kurumları ve toplumları kökenlerindeki bilgilerle donatan sanal göbek bağları ise, kültürü, gelenekleri, görgüyü, sevgiyi, saygıyı, bireysel ve toplumsal davranışları gelecek kuşaklara aktarır. Bunların yanında önyargılar, saplantılar, anlayışsızlıklar ve kan davaları da gelecek kuşaklara aktarılır.
CHP ve ANAP
Geçmişle bugün arasındaki göbek bağları kesilince, toplumlar da, kurumlar da, bireyler de kendilerine bugün için hoş gelen ve aslında gerçek olmayan geçmişler üretmeye başlarlar. Örneğin CHP’yi Jön Türkler’den, İttihatçılıktan, Tek Parti alışkanlıklarından, AbdullahCevdet’ten, Ziya Gökalp’ten soyutlamanız mümkün müdür? Ya da ANAP’ı Turgut Özal’dan ve onun sivilliğinden, reformculuğundan soyutladığınızda geride post-modern darbe anıları ile yok oluş dışında ne kaldı?
Erdoğan’ın misyonu
Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, sözünü ettiğimiz göbek bağlarımızı hepimize hatırlatarak topluma gerçekleri sunan ve bu gerçeklerin gereklerini yerine getiren bir süreci başlattı. Erdoğan şimdi Cumhurbaşkanı olarak da, bu misyonunu aksatmadan ve kararlılıkla sürdürüyor.
AK Parti’nin Erdoğan’ı yok sayması halinde, Özal’sız ANAP’tan farklı bir kadere sahip olacağı düşünülebilir mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü “Muhtarlar Toplantısı”nda yaptığı konuşmadan bazı bölümleri aktararak ne demek istediğimi kanıtlayacağım…
Dışa bağımlılık
– Nuri Demirağların, Vecihi Hürkuşların ve daha nice kahraman sanayicilerimizin, işadamlarımızın başlattıkları teşebbüsler desteklemek şöyle dursun, engellenmiş veakamete uğratılmıştır. Biz 2003’ün ilk aylarında Başbakanlık görevini devraldığımızdaTürkiye’nin savunma sanayi ürünlerindeki dışa bağımlılığımız yüzde 80 düzeyindeydi. Bu oran 40’a indirildi, hedefimiz bu oranı sıfırlamaktır.
Hezimetten ders almak
– Aralarında 5 generalin bulunduğu ve 500 subay ve 13 bin İngiliz askerinin Halil Paşa tarafından esir alınmasıyla sonuçlanan Kut’ül Amare zaferinin üzerinde durulmasıgereken pek çok yönü vardır. Osmanlı ordusu Balkan hezimetinin ardından kendi iradesi ile hızla yeniden toparlanıp, teşkilatlanmasını, teçhizatlanmasını tahkim etmiştir. Çanakkale Savaşı da, Kut’ül Amare kuşatması da, Kanal Seferinde Gazze Savunması da, ardından gelen Kurtuluş Savaşımız da bu silkinişin, bu yeniden dirilişin eseridir
Tarih ve tekerrür
– Ne diyor Akif, “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar, hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi.” Biz tarihimizden ibret alıyor ve eksiklerimizi tamamlamaya çalışıyoruz. Bu yüzden terörle mücadelemizi, teknolojisi, istihbaratı, stratejisi ile kendimiz yürütüyoruz. Bölgemizdeki sorunların çözümünde kendi inisiyatifimizi ortaya koyuyoruz.
(MEHMET BARLAS/SABAH)