MEDYAGUNDEM.COM- Yeni Şafak yazarı Markar Esayan bugün köşesinde Hasan Cemal, Murat Belge ve Cengiz Çandar gibi liberallerin hazin sonunu çarpıcı biçimde yazdı.
“Imagine, there is no Erdoğan” başlıklı yani “Erdoğan’ın olmadığını hayal et” dediği yazısında, liberallerin Erdoğan’la ittifakının bozulmasının perde arkasına da eğildi. Esayan, “Zımni ittifak, Erdoğan gerçekten iktidar olduğu zaman bozuldu. Ben bu bozulmanın ‘One Minute’ ile de ilgili olduğunu düşünüyorum. Çünkü One Minute, Erdoğan’ın artan gücü kadar, onun aslında ‘kim’ olduğunu da hatırlatmış oldu. O ‘ehlileşmeyecek’ bir Müslümandı. Proje çökmüştü. Alarm zilleri çalmaya başladı. Bir canavar yaratan Dr. Frankenstein gibi hissettiler kendilerini. Hatalarını düzeltmeleri gerekiyordu.” diye yazdı.
Gezi’de avuçlarını yalamak zorunda kalan bu ekip Esayan’a göre “kahraman değil, deşifre oldular” ve adil olan da buydu.
Esayan’dan aktaralım:
ERDOĞAN’IN ÜZERİNDE VESAYET KURMAK İSTEDİLER
Bu ittifakın Erdoğan’ın ‘yoldan çıkması’ nedeniyle bozulduğu iddiası gösterişli bir argüman, ama gerçek neden değildi. Asıl sorun, söz konusu ‘liberallerin’ Erdoğan ile kurdukları ilişkinin içeriğinin değişmesiydi. Erdoğan’ı eleştirdiler ve buna tabii ki hakları var. Ancak Erdoğan onların tavsiye ve eleştirilerini öncelemediğinde, bu yeni duruma, artık geçerli olmayan anlamlar yüklemeye devam ettiler. Yönelttikleri eleştirilerin doğruluğu ve yanlışlığından bağımsız olarak, Erdoğan’ın üzerinde vesayet kurmak istediler.
ERDOĞAN VESAYETE İZİN VERMEDİ
Erdoğan ise, icraatlarının doğruluğu veya yanlışlığından yine bağımsız olarak, ittifak ilişkisinin vesayete dönüşmesine izin vermedi. Bundan sonra kavga daha kişisel bir hal aldı ve gittikçe sertleşti. Eleştiri görünümlü linçe dönüştü, demokratlık ve gerçeklikle bağını yitirdi. Erdoğan bu vesayeti kabul etseydi, bu boşanma yaşanmayacaktı. Eleştiriler, 2010 öncesindeki nesnelliğinde kalacaktı.
SAVRULMAYA BAKIN
Bu isimlerden birinin ‘Birgün’ gazetesinde yayımlanan söyleşisindeki ‘lapsus’, bu durumu grotesk bir şekilde özetliyor. Cümle şöyle: ‘Ben AKP’yi desteklemiyorum. Ben, benim söylediklerimi yapan bir AKP’yi destekledim.’
Müthiş değil mi?
12 Eylül referandumuna kadar, AK Parti ve Erdoğan’a verdikleri destek, gerçekten eşit olmak üzerinden değil, eşit olmanın ihtimal dâhilinde kalması şartıylaydı. 28 Şubat’a karşı durarak, başörtüsüne şartlı destek vererek İslam ile ilgili takıntılarını aştıklarını farz etmişlerdi. Bu durumun Kemalistlerin kendilerini çağdaş diye tanımladıkları için çağdaş olduklarını farz etmelerinden bir farkı yoktu. Erdoğan’ın bir noktada ‘gerçek yüzünü göstereceğine dair’ imana dönüşen beklenti, Gezi ile karşılanmaya çalışıldı. Bu savrulmanın farkında bile olduklarını zannetmiyorum, yani, umarım öyledir.
Erdoğan’la bu ‘boşanma’ onlar için artık zorunlu bir hal almıştı. Yaşlanmış, yorulmuş, yüzüstü bırakılmış ve mahallelerini özlemişlerdi. Gezi başarılı olsaydı, bu bir ‘zaferle’ taçlanacaktı. Lakin, kahraman değil, deşifre oldular.
Adil olan da buydu.