Erdoğan, Ankara Arena Spor Salonu’nda düzenlenen AK Parti 1. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde, partililere hitap etti.
Erdoğan, “Bugün değişen sadece şekildir, öz değişmiyor. Partimizin yüklendiği misyon, dava ruhu, hedef ve idealler değişmiyor” dedi.
Başbakan Erdoğan, “Şunu açıkça ifade ediyorum, altını çizerek ifade ediyorum; birçok gazeteler yazıyor, çiziyor. Bu bizim değerlerimizde yok, bizim kültürümüzde yok. Sayın Davutoğlu bir emanetçi değildir. Bunun böyle bilinmesini istiyorum” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 1. Olağanüstü Büyük Kongresi’nin, ülke, millet, demokrasi, yeryüzündeki tüm dost ve kardeşleri için hayırlara vesile olması temennisinde bulunarak konuşmasına başladı ve kongreye katılan partilileri ile davetlileri selamladı.
13 yaşındaki AK Parti Teşkilatı’nın, her türlü övgüyü ziyadesiyle hak ettiğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
“14 Ağustos 2001’den bugüne kadar, AK Parti Teşkilatı’nda görev almış, kurucularımızdan Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyelerimize, genel başkan yardımcılarımızdan bakanlarımıza, milletvekillerimizden il, ilçe başkanlarımıza, belediye başkanlarımızdan il genel meclisi, belediye meclis üyelerimize, belde ve köy temsilcilerimizden sandık müşahitlerimize kadar tüm gönüldaşlarımı selamlıyorum. Teşkilatımızda görev yapmış, kendileriyle birlikte yol yürüdüğümüz, bugün aramızda bulunmayan, ahirete intikal etmiş kardeşlerimi rahmetle, minnetle yad ediyorum. Mekanlarının cennet olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Elbette ki kadın kollarımızı bugün bir kez daha özellikle selamlıyorum. Bu hareket, hanım kardeşlerimizle güç kazandı. Bu hareket, hanım kardeşlerimizin yüreklerini ortaya koymaları sayesinde bugünlere ulaştı. Bu kutsal davayı, bir anne şefkatiyle, bir hanım zerafetiyle, adeta bir oya gibi, bir nakış gibi işleyen hanım kardeşlerimize, AK Parti Kadın Kolları’nın tüm mensuplarına bugün bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.”
“Gençler, sizler, bu milletin umudusunuz”
“Sevgili gençler, AK Parti’nin, bu ak teşkilatın, alnı ak, yüreği ak, bahtı ak gençleri, sizleri bugün bir kez daha gönülden selamlıyorum. Sizlere her zaman inandım, her zaman güvendim” diye konuşan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gençler, sizler bu milletin umudusunuz. Sizler, yeryüzündeki tüm mazlumların umudusunuz. Sizler, Sultan Alparslan’dan Osman Gazi’ye, Fatih Sultan Mehmet’ten Ulu Hakan Abdülhamit Han’a, Gazi Mustafa Kemal’den Adnan Menderes’e, Turgut Özal’dan Profesör Doktor Necmettin Erbakan’a kadar uzanan bir kutlu davanın kahraman neferlerisiniz. Yarınlarımız olan, geleceğimiz olan, umudumuz olan gençler, istikbalin siyasetçileri, yarının idarecileri, bugün sizleri çok farklı, çok daha samimiyetle, çok daha muhabbetle selamlıyorum.
Buradan, sınır karakollarında gözünü değil, gönlünü namlunun ucuna koyarak vatanının nöbetini tutan genç Mehmetler’i, Mehmetçikler’i, askerimizi, polisimizi özellikle selamlıyorum. Saraybosna’da, Kosova’da, Somali’de, Lübnan’da, Afganistan’da Türkiye’nin mertliğinin, yiğitliğinin, kadirşinaslığının, Türkiye’nin barışa olan sevdasının neferleri olan Mehmetlerimizi selamlıyorum. Allah, hepsinin yar ve yardımcısı olsun diyorum.”
Erdoğan, Türk tarihinde önemli yer tutan tarihi zaferlere işaret ederek, şunları kaydetti:
“Dün, yani 26 Ağustos’ta, Malazgirt Zaferi’nin 943’üncü yıl dönümünü idrak ettik. Sultan Alparslan’ın o kutlu ordusunun tüm şehit ve gazilerini hürmetle yad ediyorum. 23 Ağustos’ta, Çaldıran Zaferi’nin 500’üncü yıl dönümünü idrak ettik. Yavuz Sultan Selim ve Osmanlı Cihan Devleti’nin kahraman neferlerini, şehit ve gazilerimizi hürmetle yad ediyorum. 100’üncü yıl dönümünü idrak ettiğimiz 1. Dünya Savaşı’nda şehit ve gazi olan ecdadımızı hürmetle yad ediyorum. Şehadetlerinin 100’üncü yılına eriştiğimiz Sarıkamış şehitlerimize, 6 ay sonra, şehadetlerinin 100’üncü yıl dönümünde hürmetle anacağımız Çanakkale şehitlerimize Rabbim’den rahmet niyaz ediyorum. 3 gün sonra, 30 Ağustos’ta, Büyük Zafer’in 92’nci yıl dönümünü idrak edeceğiz. Kurtuluş Savaşımızın tüm şehitlerini, tüm gazilerini de bir kez daha rahmetle yad ediyorum. Kıbrıs ve Kore şehitlerimizi, terörle mücadelede şehit olan polis, asker ve vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, vefat etmiş gazilerimize Allah’tan rahmet, hayattaki gazilerimize uzun ve hayırlı ömürler niyaz ediyorum. Tüm şehitlerimizle birlikte, gazilerimizle birlikte, onların eli öpülesi annelerini, babalarını, şehit ve gazilerimizin kutsal emanetlerini de buradan hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.”
“10 Ağustos sürecinde, işte bu teşkilat tarih yazdı”
Olağanüstü kongrenin hemen başında, şükranlarını tekrar ifade etmek arzusunda olduğunu dile getiren Erdoğan, salondaki partililerin, “Allahına kurban” diye seslenmesi üzerine, “Sizlerin Allahı’na kurban. Siz dağ taş demediniz, kar kış demediniz. ‘Durmak yola devam’ dediniz. Bütün zorluklara göğüs gererek çalıştınız” ifadelerini kullandı.
Genel Başkan ve Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu teşkilat, 10 Ağustos’ta bir tarih yazdı. Her bir vilayetimizde, her bir ilçe, belde ve köyümüzde, aşkla, şevkle, gayretle çalıştı. Bunun neticesinde sizler sadece cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine şahitlik etmediniz, bu tarihi hadiseyi bizzat sizler kendi ellerinizle inşa ettiniz, imar ettiniz. Önce, 2007’deki anayasa değişikliği halkoylamasında, milletimizin yüzde 69 oy oranıyla ‘Evet’ demesini sağlayarak tarih yazdınız. Ardından, 10 Ağustos sürecinde çok çalışarak, milletin adayını, milletin adamını Türkiye Cumhuriyeti’nin 12’nci Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin halkoyuyla gelmiş ilk Cumhurbaşkanını sizler seçtiniz. Sizlere sonsuz teşekkür ediyorum. Gayretleriniz, emekleriniz, alın teriniz için, dualarınız için sizlere teşekkür ediyorum. Şahsımı Cumhurbaşkanı adayı olarak gösteren grubumuza, adaylığın ardından 10 Ağustos’a kadar gece gündüz çalışan teşkilatımızdaki her bir kardeşimize, yol arkadaşlarımıza, gönüldaşlarımıza teşekkür ediyorum.”
“Artık bir tur, iki tur, üç tur yok”
Cumhurbaşkanının, halkın sandığa gitmesi suretiyle ilk kez belirlendiğine vurgu yapan Erdoğan, şunları söyledi:
“Artık bir tur, iki tur, üç tur yok, hemen ilk turda sizler bu kardeşinizi cumhurbaşkanı seçtiniz. Bu süreci son derece başarılı şekilde idare ettik. Adayların belirlenmesi, seçim süreci, oylama, ardından gelişen süreç, tamamen anayasa ve yasalar çerçevesinde tecelli etti. Türkiye, yeniliklere ne kadar kolay ve ne kadar hızlı uyum sağladığını, bu süreçte bir kez daha gösterdi. İlk kez tecrübe edildiği halde, hiçbir sorun çıkmadan, hiçbir krize, kaosa mahal verilmeden, belki de Cumhuriyet tarihimizde ilk kez bu kadar sorunsuz, bu kadar kolay, bu kadar suhulet içinde bir Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşti.”
Erdoğan, parti olarak, teşkilat olarak, Türkiye’ye böyle bir ilki, böyle bir reformu kazandırmanın gururunu hep birlikte yaşadıklarını, nefes alıp verdikleri müddetçe de bu gururu hep birlikte yaşayacaklarını kaydetti.
Bu arada, konuşmasına başladığı sırada yanına gelen bir partili genç kızla kısa süre sohbet eden Erdoğan, genç kızla arasında geçen diyaloğu, “Geçmişte partimizin kuruluşunda bir küçük yavru, bize altın göndermişti. Kızımız diyor ki, ‘Benim altınım yok ama benim de sevgim var, kabul eder misin?’ diyor” şeklinde aktardı.
Konya il teşkilatından gelen partililere seslenen Erdoğan, “Konya, sizler rekorlar peşinde koştunuz. Bundan sonra da sizlerden farklı rekorlar bekliyoruz. Bundan sonra sorumluluğunuz daha da arttı, bunu unutmayınız” dedi.
“Bugün, bu olağanüstü kongreyle 13 yıldır gururla taşıdığım AK Parti’nin Genel Başkanlık vazifesini artık sizlere teslim ediyorum. 14 Ağustos 2001 tarihinde başlayan Genel Başkanlık vazifem, 13 yıl 13 gün sonra, işte bugün nihayete eriyor. 13 yıl, 13 gün” diyen Erdoğan, yarın saat 14.00’de, TBMM’de mazbatasını teslim alacağını, 11 buçuk yıl boyunca yürüttüğü başbakanlık vazifesini teslim edeceğini, yemin ederek Türkiye Cumhuriyeti’nin 12’nci Cumhurbaşkanlığı görevini üstleneceğini anımsattı.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“1 Temmuz’da, adaylığımın açıklandığı toplantıda, bunun bir nihayet olmadığını, bir son, bir bitiş olmadığını, bunun yeni bir başlangıç olduğunu ifade etmiştim. Sonrasında yaptığımız tüm toplantılarda, mitinglerimizde, 10 Ağustos akşamı AK Parti Genel Merkezi’nin balkonunda, aynı şekilde bu hususun altını kalın çizgilerle çizmiştim. Kardeşlerim, bugün değişen sadece şekildir. Bugün öz değişmiyor. Bugün, partimizin yüklendiği misyon, davamızın ruhu, hedef ve ideallerimiz değişmiyor. Bugün sadece ve sadece isimler değişiyor. Her zaman ifade ettim, AK Parti, 13 yıllık bir siyasi parti olsa da aslında, asırlar öncesinden başlamış kutlu bir yürüyüşün, kutlu bir davanın mirasını omuzlarında taşıyan bir partidir.
1071’de Malazgirt ovasında Sultan Alparslan’ın arkasında namaza duran, ellerini dua için semaya açan neferlerin hissiyatı neyse bizim de hissiyatımız işte odur. Kudüs’e doğru yürüyen, Kudüs’ü bir barış şehri yapmak için ilerleyen Selahattin Eyyubi’nin askerlerinin duyguları neyse işte bizim de duygularımız aynen odur. Bizler, Mohaç’taki, Niğbolu’daki, Kosova’daki hem şehadet şerbetini içmek hem de zaferleri kuşanmak için sabırsızca bekleyen ecdadın torunlarıyız. Hicaz’ın çöllerinde sıcağın altında, Sarıkamış’ta Allahuekber Dağları’nda beyaz karların altında şehit olanlar bizim dedelerimizdir. Çanakkale’de, dünyanın en modern orduları karşısında yüreği ile direnen ve zafer kazanan şehitler bizim dedelerimizdir.”
“Sanmayın ki 13 yıllık yoldan geliyoruz, biz asırlardır yürüyoruz”
Medine’yi, Filistin’i, Mısır’ı, Suriye’yi, Irak’ı canı pahasına savunanların torunları olduklarını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bizler, hep birlikte Kurtuluş Savaşımızda, var olmak ya da olmamak, yok olmak, onuruyla yaşamak veya onuruyla şehit olmak arasında seçim yapan kahraman Mehmetçiğin torunlarıyız. Sanmayın ki 13 yıllık bir yoldan geliyoruz, biz asırlardır yürüyoruz. Asırlardır hem vatanımızı hem milletimizi hem de elimizin ulaşabildiği tüm mazlumları korumak için gözetmek için dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek için mücadele veriyoruz.
Biz kökü mazide olan atiyiz. Biz kökü olmayan, ruhu olmayan, geçmişiyle irtibatlarını koparmış bir parti, böyle bir hareket asla değiliz.”
“Bu harekette Gazi Mustafa Kemal’in ufku, vizyonu, hayalleri vardır”
AK Parti hareketinde Abdülhamit Han’ın dirayetinin, Fatih Sultan Mehmet’in kahramanlığının, Osman Gazi’nin basiretinin, Nurettin Zengi’nin cesaretinin ve Sultan Alparslan’ın imanının bulunduğuna işaret eden Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu harekette Gazi Mustafa Kemal’in ufku, vizyonu, hayalleri vardır. Bu harekette merhum Adnan Menderes’in millet uğruna verilmiş canı vardır. Bu harekette hiç şüpheniz olmasın, eski Başbakanlarımızdan Necmettin Erbakan’ın da alın teri vardır. Bu harekette eski Başbakanlarımızdan, Cumhurbaşkanlarımızdan, merhum Turgut Özal’ın da emeği vardır. Bu hareket, 14 asır önce Mekke’nin yalçın dağlarına inzal olmuş Allah kelamını, onun alemlere rahmet olarak gönderilmiş Nebisini kendisine rehber edinmiş bir harekettir.
Bu hareket, Ahmet Yesevi’den Mevlana’ya, Hacı Bektaş Veli’den Hacı Bayram Veli’ye, Yunus Emre’den Fuzuli’ye, Ahmedi Hani’den Mela Ceziri’ye, Nazım Hikmet’ten Necip Fazıl’a, Mehmet Akif’ten Sezai Karakoç’a kadar, o tatlı pınarlardan kana kana içmiş, o bereketli pınarlardan beslenmiş bir harekettir.”
“İsimlerin hiç ama hiç önemi yoktur”
Yola 13 yıl önce veya 100 yıl önce çıkmadıklarını vurgulayan Erdoğan, “Biz, insanlık tarihi boyunca dosdoğru bir istikamette ilerleyen, iyinin ve doğrunun mücadelesini tevarüs etmiş bir hareketiz” ifadesini kullandı.
Bu nedenle isimlerin hiç önemi olmadığının altını çizen Erdoğan, Hazreti Adem’den bugüne kadar nice insanlar dünyaya geldiğini, konduğunu ve göçtüğünü söyledi. Mezarlıklarda, ismi unutulmuş, bedeni çürümüş, topraktan geldiği gibi toprağa karışmış nice insan olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Milyarlarca isim, kayboldu ve gitti. Ancak Hazreti Adem ile başlayan, iyinin ve kötünün mücadelesi insanlık tarihi boyunca devam etti. Hak ile batıl mücadelesi. İsimleri faniydi. Baki olan davaydı. Dün, bu büyük davanın sancaktarlığını başkaları yapıyor, mücadelesini başkaları veriyordu. Bugün o sancağı biz gururla ve şerefle taşıyoruz. Yarın da bu dava sancağı düşmeyecek, inşallah istikbalde de bu dava sahipsiz kalmayacak.
Bugünün çocukları, gençleri, Allah’ın izniyle bizlerden bu dava sancağını teslim alacak ve tıpkı bizim gibi, onurla ve şerefle o sancağı taşıyacaklar.”
“Bu dava hiçbir zaman koltuk davası olmamıştır”
Bu büyük dava ve kutlu hareketin mensuplarıyla şereflenmeyeceğine tam tersine mensuplarına şeref vereceğine vurgu yapan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Şunu unutmayın, gençler, ‘Ben yoksam dava da yok” diyenler daha en baştan kaybetmiş olanlardır. Gençler, şunu unutmayın, ‘Ben olmazsam dava ilerleyemez’ diyen, davanın ruhunu, özünü anlayamamıştır. ‘Bu dava ancak benim ismimle ayakta kalabilir, ancak benim ismimle şereflenebilir’ diyen, kibir tuzağına düşmüştür. İstişareyi, danışmayı, ortak aklı dışlayan, ortak kararları, şahsi beklentileriyle uyuşmadığı için beğenmeyen bu kutlu davaya haksızlık etmiştir. Zira bu dava hiçbir zaman koltuk davası olmamıştır.
Unutmayın, size yüceler yücesinden bir talimatı hatırlatıyorum, ‘Emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun’. İki, ‘Tüm işlerinizde istişare ediniz’. Bu dava, hiçbir zaman, tarihin hiçbir döneminde, makam davası, rütbe davası, paye davası olmamıştır. Bu dava, şahsi hırsları, kibri, fitneyi ve nifakı, kıskançlığı, çelme takmayı, başkasının kuyusunu kazmayı her zaman dışlamış, her zaman dairesinin dışına atmış bir davadır.”
“İhanet edenleri kimse hatırlamıyor, hatırlamayacak”
Tarihin, davasına ihanet edenlerin nasıl onursuzca yok olup gittiğinin örnekleriyle dolu olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bizim dahi, yakın tarihimiz, davasına ihanet eden, partisine ihanet eden, kendisini seçen milletine ihanet edip zillete düşen isimlere şahit olmuştur. İşte onları hiç kimse hatırlamıyor ve hatırlamayacak, bunu böyle biliniz. Onların iftiralarını hiç kimse hatırlamıyor, hatırlamayacak. Okyanus ötesinden gelen telefonlarla istifa edenleri, darbecilerin tehditlerine boyun eğenleri, darbecilerin getirdikleri haberlere inananları bugün hiç kimse hatırlamıyor ve hatırlamayacak bunu böyle biliniz.
Allah’a hamdolsun, bu dava dimdik ayakta durmaya devam ediyor ve güçlenerek yoluna devam ediyor. Safını cesaretten yana belirleyenler, işte bugün izzetleriyle, şerefleriyle, haklı gururlarıyla buradalar. Başkalarının oyuncağı olanlar ise çoktan unutuldular. Ama şunu da unutmayın, unutulmayan namzet adaylar da yok değil, var. Onlar da vakti saati geldiğinde inanıyorum ki o çöplüğün içerisinde yerlerini alacaklardır.”
Bu büyük, kadim davanın, nice isimler gördüğünü ve nice isimlere şahit olduğunu kaydeden Erdoğan, o isimlerin hepsinin gelip geçtiğini ancak davanın durduğunu söyledi. Erdoğan, bugün de, bundan sonra da isimlerin değişeceğini ve hiç kimsenin bu dünyada baki olmadığını, herkesin fani olduğunun altını çizerek, “Bu dava uğruna emek sarf edenler hayırla yadedilecek. Bu dava uğruna, canını, malını, mesaisini ortaya koyanlar hiç unutulmayacak. Bu dava dairesi içinde, arkasında eser bırakanlar belki de asırlar boyunca hatırlanacak” diye konuştu.
Erdoğan, Rabbi şahsını ve yol arkadaşlarını bu davanın neferi olarak her zaman hayırla hatırlanmayı nasip etmesini isteyerek, şunları söyledi:
“Şunu burada özellikle ifade etmek isterim ki, bizim sancaktarlığını yaptığımız dava, 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin, istiklal, hürriyet, kalkınma ve adalet davasının ta kendisidir. Bizim davamız, Türkiye davasından ayrı bir dava değildir. Biz, Türkiye içinde, farklı bir istikamete bakan, farklı hayaller ve hedefler peşinde yürüyen bir hareket değiliz.
Milletimizin asırlardır devam eden kutlu yürüyüşü, 29 Ekim 1923’te, Türkiye Cumhuriyeti adı altında yeniden şekillenmiştir; bu topraklarda Devleti Aliye’nin bakiyesi üzerinde inşa edilmiş olan bir Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ama dava değişmemiştir, hareket değişmemiştir, öz, ruh değişmemiştir.”
“Millet, devletinin ve medeniyetinin örselenmesine müsaade etmemiştir”
91 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca, kabuğunu değiştirmeye, özünü ve ruhunu değiştirmeye ve Türkiye’yi bu asırlık dava yürüyüşünden koparmaya yönelik girişimler olduğunu anımsatan Erdoğan, “Millet, bu girişimlere izin vermemiştir. Aziz millet, devletinin ve medeniyetinin kadim davasının değiştirilmesine, örselenmesine ve yıpratılmasına müsaade etmemiştir. 13 yıllık Genel Başkanlık görevim süresince, ben de, arkadaşlarım da, 23 Nisan 1920 tablosunu her fırsatta hatırlattık, her fırsatta gündeme taşıdık” değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, 23 Nisan 1920’de, Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılmadan önce, bizzat Gazi Mustafa Kemal’in talimatıyla, bütün vilayetlerde hatimler indirildiğini, mevlid-i şerifler okunduğunu hatırlatarak, şunları söyledi:
“23 Nisan günü, özellikle bir cuma gününe denk getirilmişti. Cuma günü, Ankara’da, Hacı Bayram Camisinde cuma namazı kılınmış, hatim duası yapılmış, Buhari Şerifler hatmedilmiş, Ulus’taki Meclis binasının önüne gelinmişti. Ulus’taki Meclis binasının önünde yine dualar edilmiş, kurbanlar kesilmiş, Büyük Millet Meclisi bu şekilde açılmıştı, çok anlamlı çok manalı değil mi? Ulus’taki Büyük Millet Meclisi’nin Genel Kurul salonunda, Meclis Kürsüsü’nün arkasına, hangi emri ilahi konulmuştu biliyor musunuz? ‘Onlar işlerini istişareyle yaparlar’ mealindeki Şura Suresi’nin 38’inci ayeti yazılmıştı.”
“Türkiye Cumhuriyeti’nin mayası ilk Meclis’te atılmıştı”
İlk Meclis’teki muhtevanın tam anlamıyla bir Türkiye manzarası olduğuna dikkati çeken Erdoğan, “Orada Türkler vardı, Kürtler vardı, Araplar, Çerkezler, Gürcüler vardı. Arnavut, Boşnak, Roman vardı. Orada Sünniler de vardı, Aleviler de vardı. Milletin bütün unsurları, işgali sona erdirmek, Kurtuluş Savaşı’nı sevk ve idare etmek, zafer kazanmak için gönül birliği yapmışlardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin mayası, işte orada, o ilk Meclis’te atılmıştı. Kurulacak devlet, herkesin devleti olacaktı. Millet, bütün fertleriyle, bütün unsurlarıyla, barış ve hoşgörü içinde yaşayacak; birbirinin inançlarına, değerlerine saygı içinde geleceği inşa edecekti. Farklılıklar bir zenginlik olarak görülecek; Osmanlı coğrafyasındaki bir arada yaşama kültürü, Türkiye Cumhuriyeti’nde de devam edecekti” ifadesini kullandı.
Erdoğan, sonraki yıllarda, ilk Meclis’teki umut ve uyumun ne yazık ki, muhafaza edilemediğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Millet devletine istikamet çizecekken, millet kendi devletini bu şekilde sahiplenecekken; devlet milletine istikamet çizmek istedi. Devlet, vatandaşın her şeyine karışmaya, her şeyini düzenlemeye, hatta kılık kıyafetini, müziğini dahi şekillendirmeye çalıştı. Tek tip bir millet oluşturulmak istendi. Adeta tornadan çıkmış gibi, şeklen, fikren her biri birbirine benzeyen fertler imal edilmek istendi. O kadar ki, bütün farklılıklar reddedildi.
Etnik kökenler, diller, inançlar, değerler reddedildi. Farklı olana tahammül edilemedi. Farklı kıyafete, farklı düşünceye, değerlerin, inançların yaşatılmasına müsaade edilmedi. Bu neyi getirdi? Devlet ile millet arasındaki mesafe açıldı. Devlet milletinden uzaklaştı; millet de devletinden uzaklaşmak zorunda bırakıldı. Ret, inkar ve asimilasyon; bu tür politikalar geliştirildi, 780 bin kilometrekare üzerinde hemen her fert için bir zulme dönüştü bu.”
AK Parti’yi kurduklarında iki büyük mücadeleyi vermeye azmettiklerinin altını çizen Erdoğan, “Birincisi, asırlardır yürüyüşüne devam eden davamızı değiştirmeye, örselemeye, yıpratmaya yönelik girişimlere karşı verdiğimiz mücadeleydi. Biz buna adalet mücadelesi dedik. İkincisi de; asırlardır devam eden davamızı yaşatmak ve büyütmek mücadelesiydi. İşte buna da kalkınma mücadelesi adını verdik. 29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyetimizi çok daha ileri seviyelere taşıyacak, daha da güçlendirecek; ama aynı zamanda 23 Nisan 1920 ruhunu da Türkiye’ye yeniden kazandıracaktık. Hem Türkiye’yi büyütecek; hem de kardeşliği, birliği, hoşgörüyü, değerlere saygıyı büyütecektik. Allah’a hamdolsun; bu iki büyük mücadeleyi de başarıyla bugünlere getirdik” değerlendirmesini yaptı.
“Ekonomi çok ağır bir krizin içindeydi”
Erdoğan, 3 Kasım 2002’de, milletin iktidar görevini kendilerine tevdi ettiğini, 12 yıl boyunca çok çalışarak, gayret ederek, mücadele ederek, hem adalet mücadelesinde, hem kalkınma mücadelesinde Türkiye’yi belli bir noktaya taşıdıklarını söyledi. Erdoğan, “Kasım 2002’de, iktidar görevini devraldığımızda, üzerinde karabulutlar dolaşan, umutları yıpranmış, yorulmuş, karamsar bir Türkiye vardı. Ekonomi çok ağır bir krizin içindeydi. Türkiye, bütün umutlarını Uluslararası Para Fonu’ndan gelecek borçlara bağlamıştı. Borç verenler, her ay gönderdikleri müfettişleri eliyle, sadece Türkiye ekonomisini değil, siyaseti ve idareyi de kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Bir gün ilgili zata şunu söyledim: ‘Siz bize borç verdiniz. Verdiğiniz borcu ne zaman alacağınızı takip edin. Ama bize siyasette yol çizmeye çalışırsanız, nasıl hareket etmemiz gerektiğini belirlemeye çalışırsanız kusura bakmayın buna müsaade etmeyiz.’ dedim. Bu görüşmeyi onların tepesindeki zat ile yaptım. Yanımda Ali Babacan da vardı. O zat daha sonra, söylemeye gerek duymadığım bir sebepten gitti” ifadesini kullandı.
Çarkların durduğunu, fabrikaların kapandığını, esnafın kepengini indirdiğini ve protesto için sokaklara çıktığını anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“İşsizlik büyüyor, enflasyon bir canavar olarak milletin ekmeğini azaltıyordu. Faiz yükünün altında, devletin borçlanma faizi yüzde 63’tü. Türkiye ekonomisi deyim yerindeyse, inim inim inliyordu. Yatırımcı, girişimci önünü göremiyor; yatırım yapmaktansa sermayesini faize yatırmayı tercih ediyordu. Esnaf siftahsız dükkanını kapatırken, çiftçinin tarladaki ürünü para etmiyordu.
AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte, Türkiye’deki o kötümser, karamsar hava dağıldı. Uzun süren koalisyon Hükümetlerinin ardından, ne yapacağını bilen, kararlı, güçlü bir AK Parti Hükümeti, hem içeride, hem dışarıda bütün olumlu beklentileri hayata geçirdi.
Yüksek enflasyonla, faizle mücadeleye başladık. Yatırım ortamını iyileştirdik. İktidara geldiğimiz ilk günlerde, devletin çalışanlarına olan Zorunlu Tasarruf adı altında devlet memurundan, işçisinden borç alıyordu ve 13,5 katrilyon lira devletin işçisine, memuruna borcu vardı. Bunu ödeme kararını aldık ve bu borcu ödedik. Aynı zamanda Konut Edindirme Yardımı adı altında maalesef yine işçi, memur; adeta ellerinden paraları alınmış, akıbeti belirsiz bekliyordu. 3,5 katrilyon lira da bunları ödedik.”
“Enflasyonu tek haneli rakamlara çektik”
Erdoğan, çiftçinin, aldığı kredilerden dolayı haciz kıskacında bulunduğunu ve Ziraat Bankası’nın da çiftçiye yüzde 59 faiz oranıyla kredi verdiğini hatırlatarak, “Bu faiz oranlarını hızla düşürmeye başladık ve şu anda yüzde sıfır-yüzde 8 aralığında, faizle kredi veriyor ve daha fazla veriyoruz. Aynı şekilde esnaf yüzde 47 faiz oranı ile Halk Bankası’na borçlanıyordu. Bugün 4-5 aralığında. Çiftçimize yıllık verilen destek miktarı 2002 yılında 2 milyar liraydı; 2013 yılında çiftçimize toplam 10 milyar liralık destek verdik. Enflasyon yüzde 30. Şimdi ise tek haneli rakamlara çektik” diye konuştu.
Türk Lirası’ndan 6 sıfırı başarıyla silip attıklarını kaydeden Erdoğan, “Bizimle dalga geçenler vardı. Enflasyon patlar diyorlardı. Patlamadı. Tam aksine çatladı. ‘Eğer 6 sıfırı atarlarsa ben Taksim Meydanı’nda anırırım’ diyen köşe yazarları vardı. Hala anırmalarını bekliyoruz. En düşük seviyelere enflasyonu çekerken Türkiye’de artık bu canavar halkımızı rahatsız edemedi” değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu’na olan 23,5 milyar dolar borcunu geçen yıl, 14 Mayıs’ta, 29 yıl aradan sonra tamamen sıfırladıklarına vurgu yaparak, “Merkez Bankası’nın kasasında, biz geldiğimizde 27,5 milyar dolar vardı; şu anda, kendi rekorumuzu kırmak üzereyiz, Merkez Bankamızın kasasında 136 milyar dolar rezerv var. İhracatı 36 milyar dolardan aldık, 153 milyar dolara yükselttik. Milli Geliri 230 milyar dolardan aldık, 820 milyar dolara yükselttik. Kamu net borç stokunun milli gelire oranı yüzde 73’tü; onu yüzde 35 seviyesine kadar indirdik. Kişi Başı Milli Geliri 3 bin 500 dolardan aldık, 11 bin dolara çıkardık” diye konuştu.
Erdoğan, tarihin en büyük küresel ekonomik krizlerinden birinin, yaptıkları reformlarla, alınan tedbirlerle, hiç sarsılmadan atlatıldığını söyledi.