Başbakan Erdoğan Kamu Denetçiliği Sempozyumu’nda konuştu. Erdoğan, kendisine ve hükümete yönelik eleştiri sınırlarını aşarak “küfre varan hakaretlerle saldıranların” düşünce özgürlüğünün olmadığından yakınmalarına tepki gösterdi. Başbakan “Bize küfredenler düşünce özgürlüğü yok diyor” dedi.
BİZE KÜFREDENLER ÖZGÜR DEĞİLİZ DİYOR
Türkiye’de bürokrasi, medya ve siyasi partiler reformlara karşı çıkarken hükümetimiz durmadan reform yapmıştır. Bundan 11 yıl önce bir siyasetçinin, bir siyasi partinin her konuda konuşma, her konuda görüş bildirebilme özgürlüğü yoktu. Belli konular adeta mayınlı araziydi. Ben Talim Terbiye Yüksek Kurulu’nun onayladığı Ziya Gökalp’e ait bir şiir okudum diye neler geldi başıma. Biz bunların önlerini açtık. Şu an yazarken, bırakın eleştiriyi, bize hakaret etme özgürülğüne sahip olanlar şimdi “düşünce özgürlüğümüz yok” diye bizi eleştiriyorlar. Bize küfredenler hala özgürlüğümüz diyor. Siyasi partiler dahi kendilerini kısıtlamak zorunda kaldılar. Biz doğru neyse bu istikamette yürüdük. Hükümetimiz sağladığı özgürlük alanıyla, bu korkuları tamamen kaldırmıştır. Bundan 11 yıl önce gazetelerde her haberi yapabilmek, her konuda yazabilmek mümkün değildi.
İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:
Bir esnaf geleneği olanak ahilik teşkilatı bireyi devlet karşısında güçlendiren bir teşkilat olmuştur. Kamu Denetçiliği Kurumu idare ile vatandaş arasında önemli bir köprü olacak.
Devlet şeffaf olabilir, kanunlara uyabilir. Eşit, tarafsız olabilir. Devlet kağıt üzerinde en ileri hakları vatandaşına temin edebilir. Ama bürokrasinin zihniyeti değişmiyorsa, yeni şartlara hazırlamıyorsa. Toplum demokratikleşirken bürokrasi köhnemiş geleneklere sahip çıkıyorsa, mutlaka işleyiş eksik kalacaktır.
Türkiye’de son 11 yılda çok önemli reformlar yaptık. Zihniyet devrimi çok geriden gelidği için reformlarımız topluma, bireye, vatandaşa yansıması zaman alıyor. Zihniyet değişiminin er ya da geç gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bu anlayışla reformları sürdürüyoruz. Türkiye toplumu yeniliklere her zaman açık olmuştur. Bürokrasinin de topluma ayak uydurarak yenilikleri benimsemesi için kararlarımızda taviz vermiyoruz. Hükümet olarak birçok kararımızın önünde bürokratik oligarşiyi bulmamıza rağmen, kararlılıktan taviz vermedik, bundan sonra da reformlarımızı hiz kesmeden sürdüreceğiz.
1946 yılında ilk kez çok partili seçimleri yaptık. Çok partili sistem Türkiye’de son derece kabul görmüş ve toplumda karşılık bulmuştur. Türkiye içinde bulunduğu zor coğrafyada, milli iradenin, demokrasinin gücüne inanan ve özümseyen örnek bir ülke olmuştur. Son 11 yıl içinde gerçekleştirdiğimiz reformu çarpıcı örnekler olarak zikretmek isterim.
DGM’leri biz kaldırdık. OHAL’e biz son verdik. Vatandaşlıktan çıkarılanlara haklarını iade ettik. Yerleşim birimlerine eski isimlerinin verilmesinin önünü biz açtık. Bürokrasiyi biz azalttık. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini biz sağladık. EMASYA protokolünün kaldırılmasını. YAŞ kararlarına karşı yargı yolunun açılmasını biz sağladık. İşkenceye sıfır tolerans dedik ve bunu sağladık. Kültürel haklar konusundaki sessiz devrimleri biz gerçekleştirdik. Bunlar 11 yılda yaptığımız reformların sadece bir kısmı, bütün bu reformlar ciddi bir bürokratik engelle karşılaşmıştı. Bize neler dediler, Türkiye bölünür, devlet gücünü kaybeder gibi temeli olmayan eleştiriler yaptılar. Bu reformlar engellenmeye çalışıldı ancak bu kaygıların tam tersine bu reformlarla Türkiye’yi güçlendirdik. Toplumsal huzurun arttığını hep birlikte gördük.
Hak ve özgürlükler noktasında AB standartlarını yakalamış, hatta bazı noktalarda onları geçmiş bulunuyoruz. Bizim müzakerelerimizi AB’de engelleyenler var, kim bunlar. Başta Güney Kıbrıs. Güney Kıbrıs’ın konumu ve durumu bellidir. Burada yabancı misafirlerimizin katıldığı bu toplantıda, bir noktaya değinmek istiyorum. Özellikle de AB’nin veyahutta bazı çevrelerin hükümetimize karşı karalama kampanyası olmuştur. Biz tabi bunun AB’deki dostlarımız tarafından yürütülüyor olması bizleri üzmüştür. Tutuklu ve hükümlü gazeteciler diyorlar. Bunu defalarca anlattık. Türkiye tutuklu ve hükümlü gazeteciler konusunda yanlış anlatılıyor AB ve dünya kamuoyuna.
Vatandaşların kırıp dökmeden her türlü hakkı mevcuttur. AB üyesi ülkelerle biz ağaç dikme noktasında rekabetteyiz. Biz bu konuda vagon değil lokomotifiz. Milyonlarla ağaç diktik. Hızla da buna devam ettik. Avrupa’nın her yerinde ağaçları söker ve bir başka yere nakledersin. Avrupa’ya Fransız değiliz. O makineleri nasıl ürettiklerini de biliriz. Hatta ağaç sökme makinelerini ithal ederdik. Ağaç sökülmez diye bir anlayış artık yok. Ben aynı zamanda belediye başkanlığı da yaptım. Bu işleri bilen biriyim. Yeşile hayranım, hastayım. Ağacı çok severim. Bize adeta çevre düşmanı gibi bir yaklaşım içinde olmak inanın büyük bir haksızlıktır.
Bizi eleştirenler, Avrupa’ya şikayet edenler değişime karşı olanlar hep aynı insanlar. Çözüm sürecine karşı çıkanlar da aynın insanlar.
Bakın şu anda Suriye’de yüzbinler öldürüyor. Batı nerde? Yaptığı bir şey var mı? AB ne yapıyor? AB Mısır^daki darbeye darbe dememiştir. O halde bize darbeyi tanımlasınlar. Sandığın içinden çıkmak önemli değilmiş.
Son zamanlarda bir şey konuşuluyor. Çoğunluğun azınlığa tahakkümü. Bu ne demek şimdi?
Bakıyorsun danıştay bir karar alıyor? Bu ülkede başı örtülü kardeşlerimiz için olumlu bir karar alıyor. Sonra çıkıp biz bu kararı üzüntüyle karşılıyoruz diyorsun.
İşine ne gelirse öyle davranıyorsun. Biz tüm vatandaşlarımıza eşit mesafedeyiz. Böyle yaptığımız için halkımız bizi kucakladı.
Vatandaşa hizmet götüreceğiz. Bazen aksaklıklar olabilir ama vatandaşımıza hizmet hep önceliğimiz olacak. Her vatandaşımız devlet kapısından girerken güler yüzle girip güler yüzle çıkmasını arzuluyoruz.
Önyargıları yıkmak için burdayız. Yargıda reformlara devam edeceğiz.