Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, 15 Aralık’ta attılan “inlerine girildi” manşetinden sonra Ekrem Dumanlı ve Paralel medya yazarları tarafından yürütülen linç ve itibarsızlaştırma kampanyasına sert tepki gösterdi.
MEĞER NE BÜYÜK SUÇ İŞLEMİŞİZ!
Değerli okuyucularım,Bireyler üzerinden tartışma tarzım değildir. İçinde bulunduğumuz fırtınalı dönemde bile eleştirilerimi devletteki paralel yapı ve ona sahip çıkan kesimlerle sınırlı tutmaya dikkat ettim. Zira şartlar ne olursa olsun özellikle bütün meslektaşlarımızla görüşebilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu güne kadar da, görüşleri benimle taban tabana zıt olan meslektaşlarıma bile bu itinayı gösterdim ve karşılığını da gördüm. Ama bu haftaki yazımda özür dileyerek bu ilkemin biraz dışına çıkmak zorunda bırakıldım.
Bir yıldır kendilerini desteklemeyen bütün kişi ve kurumlara karşı karalama kampanyası yürütürken, yayınlarını beğenmediği müesseslere haftalarca karalama kampanyaları dizerken başka yayın organlarının her satırını yargılayan kendinden menkul “Basın özgürlüğü” çelişkisini bir tarafa bırakarak şahsımla ilgili suçlamalara açıklık getirmek istiyorum.
BÜYÜK BİR LİNÇ KAMPANYASINA HEDEF OLDUM
Tanıdığım ve tanımadığım kişilerin STAR’daki bir manşeti kişiselleştirerek, hakaretten küfre, tehdide hatta imanımı sorgulamaya kadar giden linçlere sabrettim, hiçbir mukabelede bulunmadım. Ama Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı bir kanaldaki canlı yayında bizzat ismimi vererek ve söz konusu başlığı da ilginç bir şekilde çarpıtarak büyük bir öfke ve peşinci bir anlayışla hakkımda çok yıpratıcı ifadeler kullanınca çok daha güçlenmiş yeni bir hücuma hedef oldum.
Türkiye’nin bu ortama nasıl geldiğine bakmaksızın bir başlık üzerinden hesaplaşmanın çok iyi niyetli bir tutum olduğunu düşünmemekle birlikte ben kendi konuma döneyim.
Ne kadar önemi var bilmiyorum ama biri Medya Derneği’nin, Yönetim Kurulu Üyeleri’nin kurumlarında yapılan toplantıları çerçevesinde, diğeri ise bilmem kaçıncı yıldönümlerinde tamamen kurumsal faaliyetler çerçevesinde kurumumu temsilen katıldığım resmi programlı ziyaretleri “50 defa geldin” şeklinde sunarak taraftarlarını tahrik etmenin amacı nedir? Bu kadar lüzumsuz şeyleri tartışıyor olmaktan utanıyorum ama gerçekten bunların dışında gerçekten Zaman gazetesine girdiğimi hatırlamıyorum. Ayrıca ben, 40 yıldır duruşunu değiştirmeyen, itibarlı bir camiaya mensup biri olarak 50 defa gitsem ne olur ki?
ŞİMDİ NE DEĞİŞTİ EKREM DUMANLI?
“Şimdi ne değişti?” sorusunun cevabını ben de çok merak ediyorum. Şahsen o yıllardaki değer yargılarım şimdi de aynı. Büyükler, “Şeref ül mekân bil mekîn” buyuruyor. O halde ortada bir değişiklik varsa sebebini de değişenler izah etmeli.
Ve Dumanlı’dan son darbe!..
Ekrem Dumanlı hedefe oturttuğu ‘kadim dostu’na (!) son darbeyi indirmek için sanırım ihtiyaç halinde kullanmak üzere hafızasında yıllarca beklettiği son füzesini gönderiyor: “Hocaefendiye beraber gittik…”
Tarih 23 Eylül 2011 Cuma…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 66. BM Genel Kurulu programı için New York’tayız. Sabahleyin Ekrem Bey yanıma geldi ve “Arkadaşlar araç ayarlamış, cuma namazı için diğer yayın yönetmenleriyle birlikte bizim misafirhaneye gideceğiz. Arzu edersen gelebilirsin” dedi. Siz bu teklife ne dersiniz bilmem ama ben “Elbette” dedim.
Ve gittik, cumayı kıldık. 30 kişi civarındaki cemaat de dahil hep birlikte yemek yedik. Yemekten sonra “Hocaefendi’nin odasında kahve içelim” dediler ve orada karşılaştığımız Hidayet Bey ile New York’tan gelen ekip odaya çıktık. Genellikle dinleyici durumunda olduğum karşılıklı sohbet sırasında bir ara Enver Ağabey’i sordu, ben de rahatsız olduğunu söyledim. Ve fotoğraf çekiminden sonra ayrıldık.
Binadan çıkar çıkmaz da merhum Enver Ağabey’e e-mail yazarak ziyaretimizi anlattım ve üzerimde emanet olan “geçmiş olsun dileklerini” ilettim. Enver Ağabey de birkaç dakika içerisinde cevap yazıp teşekkür etti.
(Bu arada Pensilvanya ifşaatlarınızı güçlendirmek için bir de fotoğraf paylaşılmış ama fotoğrafın niye kırpıldığını anlayamadım…)
Meğer büyük bir suç işlemişiz!
GÜLEN İLE TELEFONLA KONUŞTURUP İLAN VERDİLER
Yıllar önce cuma namazı için organize ettiğiniz bir ziyareti, bilmediğim bir sebeple bana öfke yağdırırken kullanmanız çok ilginç. Meğer biz, canınız sıkılınca kullanacağınız büyük bir suç işlemişiz!..
‘İfşaatlarınız’ sırasında benim ismimin peşine ‘faili meçhul’ bir el öpme faslı eklemişsiniz. Ben böyle bir ifadeyi gerçekten hatırlamıyorum ama söylenmişse ve onu da paylaşmayı tercih etmişseniz lütfen tam aktarın.
Bunu da ben itiraf edeyim!
Bir temasımız daha var; Ekrem Bey ifşa etmeden ben itiraf edeyim bari!..
Bir akşam vakti Ekrem Bey beni aradı ve “Bir vesileyle Hocaefendi’nin yanına gelmiştim, geçmiş olsun demek ister misin?” diye sordu. Böyle bir durumda kim, neden “Hayır” der ki… Nitekim telefonu verdi, ben de geçmiş olsun dileklerimi ilettim ve birkaç nezaket cümlesinden sonra telefonu kapattım.
Birkaç gün sonra Fethullah Gülen, Zaman gazetesinde yayınlanan iki tam sayfa ilanla, “bizzat ziyaret ederek veya arayarak ‘geçmiş olsun’ diyenlere” teşekkür etmiş…
SİZE KARŞI KİMSENİN ÖNYARGISI YOKTU…
Böyle şeylerden gocunan namerttir. Nitekim şu ana kadar daha önce yaşanan hiçbir anekdot veya ayrıntıyı kullanma yoluna gitmedim.
Neyse… Her şeyde bir hayır vardır. Ekrem Bey’in bu “ifşaatları” camiadaki farklı isimlerin sürekli yönelttiği sorulara da cevap teşkil ediyor. Demek ki, size karşı kimsenin bir önyargısı yokmuş. Ama iddia ettiğiniz gibi “eskiden aranızın iyi olduğu herkes bugün yanınızda değilse” ya onların tamamı ters yöne girmiştir veya siz… Diğerlerini bilmem ama şahsen kendimi bildim bileli hiç yönümü değiştirmedim…
Nuh abi, senin fikrini ve fikrindeki sebatlı tutumunu seni tanıyan herkes bilir. Bu saatten sonra kendini birilerine ispat etmek gibi bir zorunluluğun yok. Sen bu mevkiye hak ederek yükseldin ve inandığın yolda (belki bazılarına göre yanlış olabilir) yürümeye devam ediyorsun. Hayatının sonuna kadar kendi doğru bildiğin yolda yürümen ve kimsenin önünde dünya çıkarları için eğilmemen dileği ile…
ALLAH DOĞRULARIN YARDIMCISIDIR.
size iftara atılmak istenen konuyu anladık ama bu geri zekalı kişiler senin geçmişine niye araştırmazlar kırk yıldır hizmet ettiğin diğer ifade ile çalıştığın yeri niye hesap etmezler benim anladığım kadarı ile seni paralel içine çekmek istediler ama çekemezler iftira atarlar atsınlar senin ne karakterde olduğunu bilenler biliyor