Güneş gazetesinde Kayahan Uygur’un bugün “Patronsuz terör örgütü olur mu?” başlıklı yazısı şöyle:
Aydın Doğan medyasından bir öğüt: DAEŞ’in “kukla örgüt”, “taşeron örgüt” olduğunu söylemekten vazgeçmeliymişiz. Ne o, emir büyük yerden galiba! Onlar için, ABD Afganistan’da El Kaide’yi kurarken de yüzde yüz haklıdır, 1995’de aynı örgütü düşman ilan ederken de. İlerde ABD, DAEŞ’e karşı tavrını değiştirirse bunların da 180 derece çark edeceğini biliyoruz. ABD bu, yapar mı yapar. Bir ara terörist devlet ilan ettiği İran’la şimdi Ortadoğu’da stratejik ortak. Şii Hizbullah’la ve Kudüs Ordusu’yla Suriye ve Irak’ta birlikte çalışıyor, PKK’nın Suriye koluyla çalıştığı gibi. Yarın, DAEŞ bahsi kapanır, örneğin Horasan bahsi açılır. 1979 Afganistan Savaşı’ndan beri bu tiyatro böyle devam eder gider ve ABD’nin senaryolarına inanmak isteyenler ya da inanması gerekenler de kendileri bilir ama bu yalanların son kullanma tarihi dolmuştur.
Bir terör örgütünün ayakta kalabilmesi için bir ya da birkaç devletin desteği, özellikle gizli servislerin yönlendirmesi şarttır. Günümüzde teröristler tamamıyla robotlaşmış, insanlıktan çıkmış ve alttan alta bir savaşa girişmiş güçlerin kullandığı birer silah haline gelmişlerdir. Küresel terör örgütleri yeni tür savaşlarda kullanılan birer araçtan başka bir şey değildirler. Bu tür bir örgütün yaşayabilmesi için asgari dört şart vardır: Örgütün küresel para dolaşımı, silah temini ve diğer lojistik, haberleşme ve propagandanın sağlanması, terörist savaşçıların ülkeler arası ulaşımı. Bunların her birine teker teker bakalım.
Örgütün para dolaşımı
Dünyadaki bütün para dolaşımı, 1 doların bir yerden diğerine yollanması bile kontrol altındadır, bankalar arası ödeşme sistemi resmen ABD tarafından yönetilir. Bankalar dışındaki özel ödeme büroları da yine merkezleri ABD’de bulunan şirketlere aittir. Bugün DAEŞ milyarlık bir bütçeye sahip ve dünyanın her yerinden, her yerine para yolluyor, alıyor. Musul’daki, Rakka’daki teröristlerin maaş aldıklarını, bunlar arasında Rusya’daki ailelerine para yollayanlar olduğunu biliyor muydunuz? Ya da Musul’da yaşayan devlet memurluğundan emekli kişilerin halen açık olan banka otomatlarından para çekebildiklerini duydunuz mu?
Örgütün silah ve mühimmatı
DAEŞ’in elindeki silahların çoğunluğunun hangi ülkeye ait olduklarını söylemeye gerek yok, çöl şartlarına uygun olarak imal edilmiş kamyonetler de onlara bir şekilde Irak ordusu tarafından ulaştırılmıştır, bu ordu yeni kurulmuştur ve başında yabancı uzmanlar vardır. Ayrıca bilindiği gibi yıllardır süren bir savaşta sadece silah yetmez mermi de gerekir. Tıpkı sürekli tükenen mühimmat gibi gerekli tüm malzeme DAEŞ’e Irak’taki yabancı güçler tarafından iletilmektedir. 2003 yılını hatırlarsak bu yabancı gücün de kim olduğu hakkında bilgi sahibi olabiliriz, bu güç bugün İran’la birlikte çalışmaktadır. İşte böyle Aydın Doğan medyası…
Örgütün sosyal medya ve haberleşmesi
DAEŞ’in en güçlü olduğu alanlardan biri sosyal medyadır. Bu mecranın her türü ve markasında DAEŞ militanları at oynatmakta, haberleşmekte, mesajlar yollamakta, videolar yayınlamakta ve propaganda yapmaktadırlar. Büyük sosyal medya firmalarının tümünün bulunduğu ülkede, internetin merkezinin bulunduğu kurum da herkes tarafından bilinmektedir. Ayrıca dünya 7 milyar insanın tümünün yaptığı telefon görüşmelerinin “Echelon” tarafından kayda alındığı, özel bazı yazılımlarla istihbarat örgütlerine “ilginç” gelen tüm bilgilerin ele geçirildiği de bir sır değildir.
Örgütün ulaşımı
Irak ve Suriye’de DAEŞ’in elindeki bölgelerde dünyanın 125 ülkesinden gelme 20 bin kadar yabancı savaşçı vardır. Bunların kimisi Kanada’dan, kimisi Latin Amerika’dan, kimisi Avustralya’dan gelmedir. Örneğin Çin’in Uygur bölgesinden gelenler önce Tayland’a uğrayıp, oradan değişik ülkelere geçerek oraya varıyorlar. Bu kadar dev bir organizasyon nasıl sağlanabilmiştir sizce? Savaşçıların cepheye ulaşımının çok büyük bir kısmı uçakla yapılmaktadır. Havayolları yolcu listelerinin uluslararası anlaşmalar gereği önceden büyük bir ülkenin istihbarat örgütüne yollandığı da biliniyor. Kimdir o büyük ülke? Her halde Abu Dabi değil.
Patron aynı
Aydın Doğan medyasının kalemleri görevleri gereği bize “ABD’nin dediğini yapın” diyorlar. Ama ABD planlarını harfi harfine uygulayan basit bir figüran olmanın bizi terörden korumayacağını onlar da biliyor. Ayrıca “PKK ve FETÖ ile uğraşmayın varsa yoksa DAEŞ” denilmek isteniyorsa kusura bakmasınlar, tek yönlü bir mücadeleyle bir yere varılamaz. Çünkü görünen odur ki, bu terör örgütleri karşılıklı olarak birbirlerini güçlendiriyorlar ve aralarında bir eşgüdüm var. Bunlardan birine karşı takınılacak hoşgörülü bir tutum kaçınılmaz olarak diğerlerine yarıyor. Tabii bunun asıl nedeni de bunların üçünün de aynı yerin “kuklası” ve “taşeronu” olarak çalıştıkları gerçeğidir, üçü de aynı cephede. Aydın Doğan medyasını en çok rahatsız eden de bu gerçeğin vurgulanmasıdır aslında.