MEDYAGUNDEM.COM- Lafı hiç evelemeye, gevelemeye gerek yok. Bugün Türkiye’de İslam’la ilişkilendirilen her cehalet, her delalet, her sefalet, her garabet, her zelaletin birinci derece sorumlusu Diyanet İşleri Başkanlığı’dır.
İslam’ın doğru anlamda tebliği ve irşad vazifesi öncelikle Diyanet’in asli görevidir.
En basitinden; Diyanet, Allah’ın evi olan camileri namaz vakti dışında kapalı tuttuğu için toplumdaki bu boşluğu paralel örgütler, saçma sapan sapık tarikatlar, kendine şeyh ve mesih diyen sapkınlar, peygamberden talimat aldığını söyleyen sahtekarlar, “kainat imamıyım” diye gezinen ruh hastaları ve niyeti bozuk fitneciler doldurdu.
Diyanet’in olmadığı yerde sapkınlıklar ve hurafe devreye girdi.
Diyanet bugüne kadar da bu sapkınlıklarla zerre mücadele etmedi.
“Ben mesihim, mehdiyim” diye ortalıkta dolaşan soytarıların, “kainat imamıyım” diyen münafıkların ve onların peşinden gidenlerin vebali Diyanet’in yakasını bırakmayacak.
Diyanet işini iyi yapsaydı ortalık dini istismar eden bu sahtekar ve soytarılara kalmayacaktı.
Diyanet işini iyi yapsaydı millet o sahtekarlara değil, Diyanet’e koşacaktı.
Diyanet işini yapsaydı her akşam ekranlarda yarı çıplak kadınlarla din anlatanlara meydan verilmeyecekti.
Hz. Muhammed’i kamyonet sırtına bindirip, stadyumlarda olimpiyatlar için gezdiren sapkınlara Diyanet hadlerini zamanında bildirseydi, bugün sahte mehdiler türemeyecekti.
Hiç uzatmaya gerek yok, dini oyuncak eden ve bu sapkınların palazlanmasına göz yuman Diyanet’tir.
Diyanet, Diyanet olsaydı bu hareketlerin din dışı ve batıl olduklarını açıklayıp gerekli yaptırımları uygular, camilerde halkı bu sahtekarlara karşı uyarırdı!
Meydanı dini kirleten bu soytarılara terkedip, bir de bu şarlatanlarla mücadeleden kaçan Diyanet nasıl hesap verecek Allah’a?
Millet Diyanet’in bu boşluğunu dolduran sahtekarlardan dolayı camiye küstü, camiye gidenleri Müslüman yerine şu tarikatçı, şu cemaatten diye yaftaladı.
Kimse camiye gidenlerin Müslüman oldukları için gittiğini düşünmedi.
Gitmeyenler gidenler için böyle düşündü, gidenler de gelmeyenleri çağıracağına kaçtı, uzaklaştı.
Diyanet adam akıllı bu milleti bilinçlendirseydi hangi siyasetçi 30 sene boyunca bu ülkede başörtülü okumayı yasaklayabilirdi, hatta aklından geçirebilirdi?
Ezanı Türkçe’ye çevirmeye kim cesaret edebilirdi?
“Başınızı açıp okuyun” diye fetva veren soysuzları kınamalıydı Diyanet, camilerde de “kızlarımızın başını örtmeye kimse engel olmamalı buna karşı Müslümanca direnin” demeliydi.
Ama demedi, hep seyretti.
Bu ülkede “Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, mü’minler asker” diye şiir okudu diye hapse atılan bir Cumhurbaşkanı var. Yani özgürlük için bedel ödeyen bir lider…
Peki Diyanet neyin bedelini ödedi?
Bu ülkede başörtüsüne zulüm üstüne zulüm yapılırken, başörtülü kadınlar üniversite kapılarında polis tarafından yerlerde sürükleniyorken, Diyanet neredeydi?
Hep seyretti.
Çıkıp da dedi mi; “Başörtüsü Allah’ın emridir.”
Hayır.
Diyanet hiçbir zaman Diyanet olmadı.
Din ve diyanet işleri hep kavga ve mücadeleyle ya siyasi arenada, ya meydanlarda Müslümanların meselesi oldu.
İşte o Diyanet şimdi bir şeyler yapma gayreti içindeki samimi insanların önünü tıkamaya, topluma bir mesaj verip, kötüyü iyiye ve doğruya yöneltme gayreti içindeki yapımları, filmleri hedef aldı kendisine. Oysa destek vermesi, veremiyorsa da köstek olmaması beklenirdi.
Daha da kötüsü Diyanet yine bir utanç örneği sergileyerek, dini istismar eden, fitneci ve bozguncu bir paralel örgütle aynı safta yer tuttu.
Bu ayıp Diyanet’e yeter de artar bile…
Ve altını çizelim;
Diyanet bir “imamlar ve müezzinler meslek birliği” değildir.