Gezi olayları Avrupa’nın Türkiye hakkında endişe söylemini zirveye taşımıştı. Olayların Türkiye siyaseti için ne anlama geldiği çokça tartışıldı ve yorumlandı. Gezi provokasyonunda endişesinden yerinde duramayıp canlı yayın araçlarını Türkiye’ye gönderen Batı basını, Fransa’da sessizliğe gömüldü.
Sabah gazetesi yazarı Burhanettin Duran “Gezi günlerinde Paris’ten “endişeli” olmak” başlıklı yazısında Batı medyasının ‘Gezi Parkı’ olaylarına yoğun ilgisini ve “endişesini” hatırlattı. Duran, “Gezi olayları sırasında “protesto özgürlüğünü,” paralel ve terörle mücadele süreçlerinde “basın özgürlüğünü” vurgulamakta fayda görüyorlar. Ancak bu “endişeli hal” Brüksel ya da Paris meydanlarındaki on binlerce protestocuya gösterilen polis şiddetini ve göz yaşartıcı gazı ya görmezden geliyor ya da “küçük” ifadelerle, “somut” bir dille anlatmayı tercih ediyor.” diye yazdı.
Duran’ın yazısı şöyle:
Gezi olayları AK Parti muhaliflerinin arzu ettiği “yeni bir demokratik halk hareketini” başlatmaktan çok uzak kaldı. Aksine endişelere, korkulara ve nefrete dayalı bir psikoloji üreterek muhalefetteki zayıf aktör patolojisini derinleştirdi.
AK Parti iktidarını her şeyin sorumlusu olarak suçlamaya dayalı, bağımlılık yapan siyasi bir söylem birikimi oluşturdu. Bu birikim, muhalefeti siyasetin rasyonel düzleminden uzaklaştırdı. AK Parti -Erdoğan karşıtlığının sadece muhalefette kalmayı garantilediğini göremediler. Ne zamana kadar? Bence, 7 Haziran seçimlerinde AK Parti çoğunluğu kaybettiğinde bir araya gelip koalisyon kuramadıklarını görene kadar. 1 Kasım sonrasında da “otoriterleşme”, “tek adam” malzemesini kullansalar da bunun bir iktidar getirmeyeceğini artık biliyorlar. Aslında Türkiye’nin gidişatı hakkında “endişe” duyanların argümanları en çok Batı başkentlerindeki siyasetçilerin işine yarıyor. Avrupa basını da “tek adam”, “sultan” güzellemelerinden geçilmiyor. Batılı siyasetçiler terörle mücadeleden dokunulmazlıklara kadar birçok konuda “endişelerini” açıklamayı Türkiye ile ilişkilerinde menfaatlerine uygun buluyorlar.
Gezi olayları sırasında “protesto özgürlüğünü,” paralel ve terörle mücadele süreçlerinde “basın özgürlüğünü” vurgulamakta fayda görüyorlar. Ancak bu “endişeli hal” Brüksel ya da Paris meydanlarındaki on binlerce protestocuya gösterilen polis şiddetini ve göz yaşartıcı gazı ya görmezden geliyor ya da “küçük” ifadelerle, “somut” bir dille anlatmayı tercih ediyor.
İlginçtir, tam da Gezi olaylarının başladığı Mayısta Paris’te işçi sendikaları Fransız Cumhurbaşkanı Hollande’ın “idari tasarrufuna” karşı meydanlardalar. İşten çıkarmaları kolaylaştıran ve tazminatları düşüren yeni iş kanununu protesto için grev halindeler. Ve Batı medyası da siyasetçiler de polis şiddetinden “endişeli” değil.
bunlar iyi günleri avrupa artık hasta adamdır sözde insani değerlerin, özgürlük ve demokrasinin beşiği avrupa hem yaşlandı hem de ekonomik bir çöküşün eşiğinda para avrupadan amerikaya kaçıyor ekonomik çöküş başladı işsizlik korkunç boyutlarda olayların çıkmasına sebep olan yasa bu nedenle çıkarılıyor fransada çalışanların sosyal hakları o kadar geniş ki rahata ve sırtlarını devlete dayamaya çok alışmışlardı o yizden hepsi böyle ayağa kalktılar bizim artık ab sürecinden çıkışı ciddi ciddi düşünmemiz gerekiyor zira ab üyeliği türkiye nin menfaatine değildir bu konuyu kesinlikle tartışmalı aynen ingilterenin yaptığı gibi bir referandum yapıp halka ab sürecine devam mı yoksa tamam m diye sormalıyız böylece ab nin bize sürekli baş öğretmen edasıyla iki yüzlü bir şeklde demokrasi, özgürlük raconu kesmesinden de kurtuluruz boşuna asabımız bozulmaz