Türkiye’ye o gün Ogün Samast’ın emniyet binasında” kahraman” gibi karşılandığını gösteren olay görüntüler bir “büyük gazetecilik” gibi sunulmuştu. O görüntülerin Cemaat’in “emir eri” muhabirine nasıl bir operasyonla verildiğinin hikayesi 8 yıl sonra Sabri Uzun tarafından deşifre edildi.
MEDYAGUNDEM.COM- 19 Ocak 2007 günü Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmesinin bir gün sonrasında katil Ogün Samast, gece Samsun otogarında yakalandı.
1 Şubat 2007 günü de Türkiye’yi sarsan o görüntüler ilk kez o dönemde kısa süre sonra FOX TV adını alacak olan TGRT kanalında yayınlandı.
Samast, yakalanmasının ardından Samsun’daki emniyet müdürlüğü binasında “kahraman” muamelesi görüyor, polis ve jandarmalar Ogün Samast’ın eline Türk bayrağı veriyor, Atatürk’ün “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez” sözü önünde Samast’la kol kola fotoğraf çektiriyorlardı.
Türkiye ilk kez o haberle bir muhabirin adını duydu.
Ercan Gün…
O gün için inanılmaz büyük bir gazetecilik başarısıydı. Bir gazeteciyi yıldız yapmaya yetip de artacak kadar güçlü bir habere imza atmıştı.
Türk medyasında o haberiyle Ercan Gün kendisine sağlam bir yer edinmişti.
Herkes ortadaki işin büyük gazetecilik olduğuna inandı, inandırıldı. Kimse o günlerde Ercan Gün’ün 1993 yılında Zaman’da gazeteciliğe başlayan vasat bir “Cemaat gazetecisi” olduğuna takılmadı bile!
Meğer tüm Türkiye’ye “büyük gazetecilik” diye yutturulan şey, hedefi paralel bir kumpas olan tipik bir Gülen örgütü operasyonuymuş.
SABRİ UZUN’DAN MÜTHİŞ DEŞİFRE
Sabri Uzun, Gülen örgütünün gerçek yüzünü ortaya koyan “İN” isimli kitabında o fotoğrafın servis hikayesini anlattı.
Ercan Gün’ün adını vermedi ama apaçık ondan bahsettiği açıktı.
O fotoğrafın servis öyküsü ortada bir “büyük gazetecilik” falan olmadığını ortaya koymakla kalmadı, bir “Cemaat gazetecisi”nin nasıl “emir eri” olduğunun ve paralel çetenin medya operasyonlarının da müthiş deşifresi oldu.
Sabri Uzun Ercan Gün’ün o görüntüleri nasıl “elde ettiğini” şöyle anlatıyor:
***
Mustafa İlhan, Samsun İl Emniyet Müdürü’yken, Dink Cinayeti şüphelisi Ogün Samast Samsun Otogarı’nda yakalandı ve Emniyet Müdürlüğü’ne getirildi. Müdüriyette, bazı polisler, Samast’la fotoğraf çektirdiler. O sahneyi çeken başka polisler de vardı!
O Cemaatçi fotoğrafçı polis, çektiği görüntüleri elektronik postayla Ankara’ya gönderdi. Ankara’da bulunan “Cemaat Operasyonu’nun başındaki” kişi, o görüntüyü, “Cemaat medyası”nın başındaki kişiye iletti.
Medya aracılığıyla Mustafa İlhan’a operasyon yapılacak ve görevden aldırılacak, yerine de “Cemaatçi” bir il emniyet müdürü geçirilecekti.
Hemen İstanbul’daki bir “Cemaat gazetecisine” emir verildi. “Samsun’a git. Cep telefonun hep açık olsun. Samsun Jandarma Komutanlığı’nın santral telefonunu cep telefonundan ara. Bir süre, o santral görevlisiyle konuş. Daha sonra, cep telefonunu kapat; bir-buçuk saat sonra tekrar aç; İstanbul’a dön. İstanbul’a geldikten sonra bana uğra.”
Emir verilen muhabir, daha önce “Cemaat gazetesi”nde çalışmıştı; cemaatçiliğin ne olduğunu biliyordu. Cemaat’in kültüründe “neden-niçin” diye sormadan itaat etmek vardı. Bunun bir operasyon olduğunu da anlıyordu. Denilenleri yaptı. İstanbul’a döndüğünde kendisine Ogün Samast ile Samsun polisi ve jandarmanın birlikte çektirdikleri fotoğraflar verildi, çalıştığı televizyon kuruluşunda haber yapması istendi. Yaptı… Samsun İl Emniyet Müdürü Mustafa İlhan görevden alındı.
Eğer bir müfettiş görevlendirilseydi o gazete muhabiri şu ifadeyi verecekti:
“Ben, Samsun’a gittim. Jandarma telefon santralini aradım. Haber kaynağım bir kişiyle konuştum. Daha sonra bir bir buçuk saat yüz yüze görüştük. Bu fotoğrafları da ondan aldım. İstanbul’a döndüğümde çalıştığım televizyon kanalında haber yaptım. İnanmazsanız, telefonumun baz istasyonu bilgilerine ve konuşma kayıtlarına bakın.”
Böylelikle, o fotoğraf görüntülerini Ankara’ya gönderen Cemaat şakirdi polis ile Ankara’da Cemaat’e servis eden Cemaat İmamı müdür gizlenmiş oluyordu.
Tekrar vurguluyorum, o görüntüleri haber yapan muhabir, Samsun’a niçin gittiğini bilmiyordu.
İşte böyle, Cemaat’in her tuzağında, tuzak içinde tuzak vardır; o tuzağın içinde bulunanlar dahi (gazete muhabiri gibi), neyin ne olduğunu tam anlayamaz. Tüm ayrıntıları ancak Baş İmam bilir.
Geçerken bir olayı daha nakletmek isterim. Yukarıda söz ettiğim muhabir, 2013 Aralık ayının ilk haftasında beni telefonla aradı. “Sabri Bey, Dink Cinayeti’nin azmettiricisi diye tutuklanan Erhan Tuncel ifadesinde, sizi de suçlamış, ne diyeceksiniz?” diye sordu. “Sen, Ogün Samast ile polislerin fotoğrafını haber yapmanın iç yüzünü bana anlat, ondan sonra ben senin sorularına cevap vereyim” dedim. Muhabirin konuşacak hali kalmamıştı.
***
vay vay vay…osman’ım ın da fotoları çıkacak mı?:))