MEDYAGUNDEM.COM- 28 Şubat sürecinde başörtülü olduğu için okuldan kovulup, polisten kaçarken kamyon altında kalıp sağ bacağı kesilmişti… Bütün zorbalıklara rağmen azmini kaybetmeyerek dimdik ayakta kaldı… Saraybosna’da üniversite bitirip diploma aldı…
Dilek Gürgen… 28 Şubat sürecinin mağdurlarının sembol ismi… 14 yaşında başörtüsü yasağıyla tanıştı. Bursa’da Nilüfer İmam-Hatip Lisesi’nde üçüncü sınıf öğrencisi iken başı örtülü olduğu için okuluna alınmadı, günlerce okulunun önünde bekledi, jandarma ve polis barikatını aşamadı ve okuluna giremedi. 21 Aralık 1998 tarihinde yine okulunun önündeydi, yasağa karşı çıktığı gerekçesiyle coplandı, evine dönerken (ders saati içinde) kamyon altında kalarak feci şekilde yaralandı, sağ bacağı diz kapağı hizasından kesildi.
Dilek Gürgen’e o zulmü yaşatansa dönemin Bursa Valisi Orhan Taşanlar’dı. 28 Şubat zulmünün zorba isimlerinden biri olan Taşanlar binlerce insanın hayatıyla ve geleceğiyle oynadı.
Ancak Dilek Gürgen’in yaşamı Taşanlar gibi zorbalara bir tokat gibi…
Yeni Akit’e bir röportaj veren Dilek Gürgen’in kutlu mücadelesi takdirlere şayan. 28 Şubat sürecinde başörtülü olarak kendi ülkesinde okuyamadı, çok sevdiği ülkesinden hicret etti. Saraybosna Üniversitesi’nde yabancı dilde öğrenim gördü ve psikoloji bölümünden mezun oldu. Saraybosna Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Abdülhamit Yıldırım ile evlendi. 4 yaşında Hamza Musab isimli çocuğu var.
Dilek Gürgen eşi ve çocuğuyla Bosna-Hersek’te yaşamına devam ederken, 28 Şubat sürecinin sivil mimarlarından Bursa Eski Valisi Orhan Taşanlar’ın ifadesi dahi alınmadı. “Zulmün silinmeyen kareleri hâlâ beynimde karanlık bir bellek olarak duruyor” diyen Dilek Gürgen, kendisine bu zulmü yaşatanları affetmediğini söylüyor.
ÇETEDE DE, UYUŞTURUCU İŞİNDE DE, SUSURLUK’TA DA 28 ŞUBAT’TA DA ADI VAR
Söylemezler çetesinden, bir uyuşturucu kaçakçısının sahte belgeyle yurtdışına çıkarılmasına kadar pekçok olayda adı geçen Taşanlar, Bursa Valisi olarak yaptığı uygulamalarla büyük tepki toplamıştı. Özellikle İmam-Hatip Okulları’na yönelik gerçekleştirdiği “başörtüsü baskısı” ile gündeme gelen Taşanlar’ın bu tür uygulamalarla “kendisi hakkındaki bazı iddiaları örtme gayreti”nde olduğuna dikkat çekilmişti. Susurluk skandalıyla birlikte ortaya çıkan olaylar zincirinde Orhan Taşanlar’ın Mehmet Ağar ekibinden olduğu da gündeme gelmişti.
Orhan Taşanlar’la ilgili en önemli suçlamalardan birisi, “6. Filo” adıyla bilinen bir örgütle bir TV yöneticisi arasındaki anlaşmazlıkta arabulucu olmasıydı. Buna göre, bazı cinayetle adı karışan ve bakan, milletvekili ve polis müdürleriyle ilişkide bulunan 6. Filo Örgütü’nün bir televizyon yöneticisiyle olan anlaşmazlığında Orhan Taşanlar devreye girmiş ve “olay tatlıya bağlanmıştı.”
Kamuoyunun Susurluk skandalından daha önce tanıdığı Söylemezler çetesi olayında, sanıklar, Orhan Taşanlar’ı suçlayan iddialar ortaya attılar. Bu sanıklardan Mehmet Sena Söylemez, daha sonra cezaevinden yazdığı mektuplarda olaylara adı karışan İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Deniz Gökçetin ve Asayiş Şubesi eski Müdürü Sedat Demir’in “Aslında Mehmet Ağar ve Orhan Taşanlar’ın adamları olduğunu” söyledi. Aynı davada yargılanan Ahlak Masası Amiri Halim Apaydın da şu ifadeyi vermişti: “Ben Söylemezler’in ele geçirdiği parayı, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Deniz Gökçetin ve Asayiş Şubesi eski Müdürü Sedat Demir’e veriyordum. Demir ve Gökçetin’e 1 trilyon liraya yakın para verdim.” O dönemde açılan soruşturmalarda bir türlü Orhan Taşanlar’a kadar ulaşılamadı. Mehmet Ağar, İçişleri Bakanı olunca, Taşanlar’ın Bursa Valisi olması için çaba gösterdi. Taşanlar tüm iddalara rağmen Bursa Valisi oldu.
Emniyet İstihbarat Eski Daire Başkanı Hanefi Avcı da Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede, “Orhan Taşanlar’ın İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gelirken bugün bilinen suçlardan ve rüşvet suçundan yakalanıp yargılanmakta olan personeli beraberinde getirdiğini” belirtmişti. Hanefi Avcı, ayrıca Taşanlar’ın sözkonusu ekiple “İzmir’de birlikte çalıştığını, bunları İzmir’den Ankara’ya ve Ankara’dan da İstanbul’a tayin ettirdiğini, İstanbul’da bunların bu olaylara karıştıklarını” da söylemişti.
BAŞÖRTÜLÜ KIZLARI COPLATTI
28 Şubat sonrası iyice artan başörtüsü zulmünün sembol isimlerinden olan Taşanlar’ın lakabı da “28 şubat valisi”dir. Bursa Valisi’yken ve sonrasında İstanbul Valisi’yken başörtülü kızları coplatan, karınlarındaki bebekleri düşürten isim olarak tanınıyordu.
İşte o günlere dair birkaç fotoğraf:
TAŞANLAR ADINI SİLİN
Orhan Taşanlar’a öylesine öfke var ki Bursa’da Eğitim-Bir-Sen Şubesi üyeleri geçen yıl adının verildiği ortaokulun önünde bir araya gelip, okulun adının değiştirilmesini istemişti.
Bursa’da Eğitim-Bir-Sen Şubesi üyeleri, kentte bir dönem Valilik yapan Orhan Taşanlar’ın adının verildiği merkez Yıldırım İlçesi’ne bağlı Değirmenönü Mahallesi’ndeki ortaokul önünde biraraya gelip, okulun adının değiştirilmesini istemiş, Şube Başkanı Numan Şeker, “28 Şubat döneminin Bursa’da yıkıcı öncülüğünü yapan Orhan Taşanlar ismi bir eğitim kurumuna nasıl layık görülebilir? Bu kara leke daha ne kadar burada yazılı durabilir? 28 Şubat darbesinin izi, okuldan silinmeli” demişti. Taşanlar’ın 28 Şubat’ın Bursa’daki mimarlarından biri olduğunu söyleyen Şeker, “Bursalılar’a, özellikle imam hatiplilere o dönemde kan kusturan, zamanın valisinin ismini hayırla anmamız bu derece imkansızken, okul tabelasına çakılmış olan bu kara lekenin de derhal silinmesi gerekir. Günümüzde bir eğitim kurumunun hala bu adla anılıyor olmasına şiddetle karşı çıkıyoruz. 28 Şubat sürecinde okuluna gidemediği için geçirdiği kaza sonucu hayatının baharında ayağını kaybeden Dilek Gürgen’in adının verilmesini istiyoruz” diye konuşmuştu.
CUNTANIN VALİSİ DHKP-C’YE ÇALIŞMIŞ
28 Şubat darbesinde Bursa’da valiyken Müslümanlara yönelik sert tutumuyla bilinen Orhan Taşanlar’ın DHKP-C’ye çalıştığı iddiası da gündeme gelmişti.
İmam Hatip öğrencilerinin üzerine polisleri salıp bir talebenin ayağının kopmasına neden olan Orhan Taşanlar’la ilgili iddiayı eski bir DHKP-C mensubu ortaya attı. Twitter’da DHKP-C GERÇEKLERİ @Mustafaselanik3 adıyla hesap açan eski örgüt mensubu taşeron örgütün kirli geçmişini anlatıyor.
İşte Orhan Taşanlar’la ilgili iddiaları:
“Zamanında bir valimiz vardı? ismi Orhan Taşanlar,hatırlamış olmalısınız,Sabancı eyleminde İstanbul Emniyet müdürüydü
S.Demirel in gizli prenslerindendi,hatırladınız mı?
Dhkp-c,88 atılım yılı ilan etti,bu süreç 1993 e kadar devam etti,birçok general,savcı,mit müsteşarı ve çok sayıda polis öldürüldü
90 ya da 91 olabilir,O.Taşanlar Antalya da yazlıgında dinleniyor,ama örgütün ölüm listesinde,önce birileri ile ilişki kuruyor,Ankara cezaevindeki örgüt sorumlusuna ulaşıyor,beni afedin,istediginizi yapacam diyor,o zaman agır bir istek listesi gönderdik kendine yapamam dedi,sonra Avrupa da,yakını biri aracılıgıyla örgüte ulaştı,büyük para teklif etti(rakamı hatırlamıyorum) örgüt para ve kendi el yazısıyla,Türkiye halklarından,yaptıklarım için af diliyorum yazacaksın dedi,bunu yapamam kendimi bitiririm dedi o zaman bize verecegin bilgiler istendi(ne oldugunu bilmiyorum) ve bu bilgiler geldi,af edildi,ama aynı adam,S.Demirel ile birlikte sonra büyük ilerde,Ankara-Bursa gibi valilikler yaptı,istanbul da emniyet müd oldu,örgütle hesaplaşacam diye demeçler verdi:))) şimdi düşünün,ne verilmiş olabilir bilgi bazında örgüte? işte ülkeyi böyle adamlar yönetiyordu,bu bilgiyi kimse bilmez,bilende açıklamaz”
“ZULMÜN KARELERİ HÂLÂ BEYNİMDE KARANLIK BİR BELLEK OLARAK DURUYOR”
“28 Şubat sürecinde ne oldu ki!” diyenler, Dilek Gürgen’in Yeni Akit’e yaptığı açıklamaları okursa belki utanırlar.
İşte Dilek Gürgen’in cevapları:
28 Şubat’ta İmam Hatip Liseleri hedef alındı. O dönemde nasıl baskılar yaşadınız?
– Bursa’daki İmam-Hatip Liseleri başörtüsü yasağının uygulamasında pilot bölge olarak seçilmişti. Ben de Bursa’da Nilüfer İmam Hatip Lisesi’nde o dönemde orta son sınıf öğrencisiydim. Bu anlamda imam-hatip liselerinde başörtüsü yasağının ilk mağdurlarıydık. Belki ‘başörtüsü mağdurları’ çok dile getirilmiş bir ifade olabilir ama ben o cümleyi tam tersinden okuyorum, ‘başörtüsü direnişçileri’ diye tabir ediyorum.
O süreçte her şey çok çetrefilliydi. Okul idaresinin sınıf sınıf dolaşıp yaptığı baskılar, bunun yanında öğretmenlerin tutarsız yasakla ilgili psikolojik baskıları ve brifingleri, ailelere defaten yapılan baskıyla karışık bilgilendirmeler ve lise sonda görülen Milli Güvenlik Dersi’nde üst üste yaşanan başörtüsü yasağı tehditleri. Bütün bunlar biz okulun kapısının önüne konulana kadar olan şeylerdi.
Yasağın başladığı haftalarda polisler ellerindeki coplarla etrafımızı kuşatmıştı. Polisler direnmeyip içeri örtülerimizi açıp girmezsek coplanacağımız tehdidinde bulunuyorlardı ve çok defa coplandık da… Günlerce soğukta direndik Bir kareyi hiç unutmuyorum. Biz adeta kapının önüne atılmış, ikinci sınıf insanmışızcasına muamele görürken, içerde sıcak çayını yudumlarken bir tebessüm dağarcığıyla pencereden bizi seyreden askerler. Böylesi bir durumun tefsiri olamaz. Nasıl bir ülkede yaşıyorduk. Millete hizmet için görevli olanlar bize zulmün de ötesini yapıyordu. Ben o dönemde gerçekten anlayamıyordum. Günlerce okulun bahçesinde her şeye rağmen direnip ders yapmaya devam ettik. Eylemler sırasında okulun önünde geçirdiğim kaza, hastanede yaşadığım o çok acı, uzun ve sancılı aylar ve yıllar tüm yaşadığım ızdırapları anlatmak o kadar zor ki bundan hep kendi adıma üzüntü duyduğum için değil her bir örtülü, tesettürlü ya da inandığı kimlikle her yerde olmak isteyen hepimize yapılan o zulmün kareleri silinmeyen kareleri hâlâ beynimde karanlık bir bellek olarak duruyor.
“DÜŞÜNCELERİM DONDU”
Başörtüsü yasağı sizi nasıl etkiledi?
– Başörtüsü yasağı her yönüyle benim tüm yaşamsal faaliyetlerimi kilitledi. Yeri geldi, düşüncelerim dondu, gerçekten çıkmaz bir yola sapmış gibiydim ama bunun yanında olumlu etkileri de hep iç içe gitti çünkü bu yasak aynı zamanda mücadele azmimi de bileyliyordu ve bir şeylerin kavgasız kazanılamayacağını gösteriyordu
“SARAYBOSNA ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ BÖLÜMÜNDEN MEZUN OLDUM”
Yurtdışında eğitiminize devam ettiniz. Avrupa’da başörtüsü yasağı var mı? Üniversite ve kamu kuruluşlarında yasak uygulanıyor mu?
– Liseyi açık öğretimden bitirebildim. O süreçte de çok sancılıydı çünkü keyfi olarak öğretmenler toplu sınavlar da uyguluyordu. Sınıfı terk etmeyeceğimi ve almak zorunda olduğunu söyleyip direnince almaya mecbur kalıyorlardı. Sonrasında üniversite arayışı başladı. Bosna-Hersek tek seçenek olarak karşımdaydı ve hamd olsun uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde yabancı dilde öğrenim gördüm ve psikoloji bölümünden mezun oldum. Avrupa’da hususiyetle benim yaşadığım Bosna-Hersek’te tabii ki başörtüsü yasağı gibi ya da kılık kıyafete yönelik bir yasak yahut sınırlama ne kamu kuruluşlarında ne de özel kurum ve kuruluşlarda yok.
“RESMİ VATANDAŞI OLDUĞUM KENDİ ÜLKEMİ TERK ETMEK ZORUNDA KALDIM”
Halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkede uygulanan yasak dolayısıyla yurtdışına hicret ettiniz? Bu nasıl bir duygu?
– İlk önce insanın dünyasını yalnızlık sarıyor. Tüm o çırpınışların ve mücadelelerin ardından bulduğum bir ışık gibiydi. Başka bir ülkede okuma fırsatı yakalamam ve oraya hicret etmem tam da o noktada motivasyonum daha bir katlandı ama diğer taraftan bu duruma isyan eden bir tarafım da vardı çünkü her şeyi ardımda bırakmak zorundaydım. Ailemi, sevdiklerimi en önemlisi resmi vatandaşı olduğum kendi ülkemi terk etmek zorundaydım. Bu yönüyle hiç hoş bir duygu değildi.
“BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ KALKMASI DEVRİM”
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de kamu kurum ve kuruluşlarında başörtüsü yasağı kalktı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Kamu kurum ve kuruluşlarında başörtüsü yasağının kalkmasını bir devrim olarak değerlendiriyorum. Bu, Türkiye’nin gelişmiş ülke sıfatına çok yakışan bir teşebbüs. Keşke bu adımlar daha önce atılabilseydi. Bu kararla beraber artık kimse inancı, mezhebi, mesleği ne olursa olsun bu ülkenin vatandaşıysa öncelikli olarak tüm haklardan adil bir biçimde bu toplumun bir parçası olarak yararlanmalıdır algısını giderek geliştirip yayacaktır. Herkes birbirine geniş bir vizyonla bakıyor, kutuplaşmaya kaçmadan herkese kendi olma özgürlüğü sunuluyor. Gelişen ve değişen kurumsal algı toplumun algısının da her kesimin algısını özellikle bu özgürlükler konusunda zamanla daha da iyileştirecektir. Hukuki müeyyidelerin net konulması ve bireylerin kişisel haklarının bu müeyyidelerle korunması ayrıca sevindirici…
O zorbalar cezalandırılsın
Yurtdışındasınız, orada yeni bir hayata başladınız. Türkiye’de başörtüsü yasağını uygulayan, İmam Hatiplilere baskı uygulayan 28 Şubat darbecilere dava açıldı. Şu anda sadece askerler yargılanıyor. Önümüzdeki günlerde sivillerin de yargılanacağı ifade ediliyor. Size zorbalık yapan sivillerin yargılanmasını ister misiniz? Bu zorbalara hakkınızı helal eder misiniz?
– 28 Şubat darbecilerine yönelik açılan dava sürecini tabii ki olumlu buluyorum. Yaşanan acılı süreçlerin bir daha tekrar etmemesi için bu silkelenme ve bunu uygulayanların da asker-sivil ayırt etmeksizin daha güçlü bir şekilde silkelenmesi gerekiyor. Aksi takdirde benim vicdanımda ve toplumun vicdanında yargılanmaya devam edecek ve affedilmeyecektir ve tüm bu zorbalıkları yapanlar ya da hâlâ bu arzu içersinde olanlar için gerekli, tatminkar ve caydırıcı bir ceza ve müeyyidenin uygulanmaması onlar için pekiştirici bir etki oluşturacaktır. Biz yaşadığımız mağduriyetler, maruz kaldığımız ihlaller ve haksızlıklarla baş başa kalırız. En ağır ya da en etkili yargılama öyle düşünüyorum ki kişilerin kendi vicdanında kendini yargılayabildiği ve muhakeme edebildiği bir yargılamadır. Bu dava sürecinde yargılanıp da buna cesaret edebilen ve buna paralel adımlar atmak isteyenler de bu iyi niyetlerini ispatlamak zorundalar.