MAĞDURUM DA MAĞDURUM!
ELİHA O. YAZDI
Dershane severler sayesinde ajitasyon kıvamı kaçmış bir öğretmenler günü geçirdik. Bu nedenle meseleye sadece dershane öğretmenlerinin penceresinden bakmaya çalışacağım.
İlk kez böyle ağlak bir öğretmenler günü kutladık. “Ne olacak dershane çalışanı yüz bin öğretmenin hâli?” diye sordu herkes. Özellikle dershane patronları, özellikle son günlerde öğretmenleri adına çok kaygılılar. Basın bültenleriyle hatta her yol ile ilan ettiler bu kaygılarını ama öğretmenler günü vesilesiyle daha da şeddelendi tabii. Aman haksızlık ettiğimiz düşünülmesin. Elbette dershanelerin kapanması gündeme gelmezden evvel de kapalı kapılar ardında üzülmüşlerdir. Lâkin biz kapanma meselesi alevlenince şahit olduk ne hikmetse.
Şimdi dershane öğretmenlerinin bu gün değil uzun yıllardır var olan endişe verici şartlarına kısaca bir göz atalım.
Devlette çalışan bir öğretmen, maaşını haketmek için haftada on beş derse girmek zorundadır. Fazladan girdiği( eğer isterse) her bir ders için yaklaşık on lira daha ek ders ücreti alır. Bir dershane öğretmeni ise girdiği bir ders karşılığında ortalama yirmi lira kazanır. Günde beş, haftada otuz, ayda yüz yirmi ders desek kabaca iki bin dört yüz lira maaş alır. Eh iyi para, daha ne olsun. Demeyin. Öyle değil çünkü. Ayda yüz yirmi derse giren bir öğretmen bir o kadar derse de ücretsiz girer. Çünkü dershane yönetimince velilerin gözünü doyurmak için vadedilmiş etütler, bire bir dersler vardır. Ve bunlar için öğretmene para ödenmez. Ben giremem bu derse, böyle anlaşmamıştık diyemez öğretmen. Paşa gönlü bilir, o paraya bu işi yapacak yeni mezunlar kapıda beklemektedir nasılsa.
Zaten tercih edilme nedeniniz çoğu zaman işinizi iyi yapmanız değil ucuza yapmanızdır. Tecrübeli bir öğretmen hem pahalıya mâl olacak hem de kaprisli olacaktır. Mümkünse yeni mezunlar tercih edilir zira yeni mezunlar hem kârlılığı artırır hem de itiraz etmeden pili bitene kadar çalışır. Az paraya çok iş, daha ne olsundur. Üstelik öğretmenimiz bir yandan da KPSS sınavına hazırlanmaktadır. Bir an evvel bu dershane çilesinden kurtulmalı, devlette çalışmaya başlamalıdır. Ne yazık ki bunun için de bir KPSS hazırlık dershanesine gitmesi, bu sınavı bir an evvel kazanması lazımdır. Dershane kısır döngüsünün iki kere mağduru olur bu yüzden. Bu saatten sonra anne babasından kurs parası isteyecek değildir. En iyi ihtimalle orta halli ailelerin çocuklarıdır öğretmenler ve çoğu ailenin bu parayı bir kere daha ödeyecek gücü yoktur zaten. Dikkatli bakarsanız, okulu uzamış, henüz eğitim fakültesi diplomasına kavuşamamış öğretmen adaylarının çalıştığı dershaneler bile görebilirsiniz. Mesela benim gittiğim dershanenin kurucuları iki kardeşti. Matematik derslerimize inşaat mühendisi olan kardeş girerdi. Kendisini anmış olayım bu vesile ile.
Bitti mi? Hayır tabii. Bir dershane öğretmeni on beş ağustosta derse başlar. Herkes tatil yaparken o çalışmalıdır. Tatil falan da yapmak istemez kanımca. Çünkü tatil varsa para yoktur, tatil varsa sosyal güvence yoktur. Devlette çalışan öğretmenleri kadroda gösterip sigorta maliyetini büyük oranda aşağı çekme pratiği yapmamışsa dershane yönetimi, belki sigortası asgari ücretten yatırılan şanslılar zümresine dahil olur ki yatıp kalkıp şükretmelidir.
Bu yoğun tempo ile aslında ders başı on lira kazanarak durmadan, dinlenmeden çalışır öğretmenimiz. Dahası, “Önümüzdeki yıl sözleşmemi yenilerler mi acaba?” endişesi uykularını kaçırır yıl boyunca. Aman sözleşmem yenilensin diye gözden çıkarılamayacak kadar çok çalışmalı, bolca fedakarlık yapmalıdır. Yorulmaya, hastalanmaya hiç mi hiç yeltenmemelidir. Zira hastalanacak olursa, yerine derse girecek bir Allah’ın kulu, patronların ise buna tahammülü yoktur. Belki bir kerelik göz yumulabilir doktor raporu ile tavsiye edilmiş bir istirahate ama tekrarlanırsa kendine yeni bir iş bulmalıdır. Hoş ne kadar fedakarca çalışırsa çalışsın, sözleşme günü gelip de masaya oturulduğunda içerisi cv lerle dolu bir klasör konacaktır önüne. Bakın hocam, deyip, klasörü göstereceklerdir. Şuradan mezun, buradan referanslı öğretmenlerin cv leri ile ağzına kadar dolu. Şartlarımız bu, işinize gelirse demeye getirip en azına razı edeceklerdir.
….
Bahsedebildiklerim meselenin öğretmenler açısından vehametinin en hafif özeti ki bu pilav daha çok su kaldırır.
Yeterince kaygı verici değil mi?
Daha kaygı verici olan ise bunca yıl bir kere bile öğretmenlerinin sorunlarını dile getirmeyen patronların bu günlerde bangır bangır “Dershaneler kapanırsa ne olacak bu öğretmenlerin hali?” demeleridir.
Bu şartlarda çalışan öğretmenler adına dün endişelendiğine şahit olsaydık dershane sahiplerinin, bu gün samimiyetlerine inanacak gibi olurduk. Mağdur edilmeyecekleri vaat edildiği halde, yıllarca emeğini sömürdükleri öğretmenlerin olası mağduriyetlerini bile sömürmeye kalkmasalar, böyle bir yazı yazmazdık en azından. Hâl böyleyken öğretmenler için endişelerinizi dillendirmeniz bize inandırıcı gelmemektedir vesselam. Hatta aptal yerine konduğumuzu düşünüp hafiften gücenmekteyiz.
Bu arada, dershaneler kapatılmalı mı sorusu dershane öğretmenlerine de sorulmalı. Çalışma koşullarınızdan memnun musunuz? diye sorulmalı mesela. Sizin için endişelenen patronlarınızı samimi buluyor musunuz? sorusu da unutulmamalı. Hatta; “Buyurun devlet okullarında öğretmenlik yapmaya.” dediğinde MEB, kaç tane dershane öğretmeni, “İstemez, dershanede çalışmaya devam edeceğim.” der acaba? Bunu da düşünmeli. Ben şahsen merak etmekteyim.
Not: Bahsettiğim şartlardan çok daha iyilerini sunan dershane yönetimi varsa eğer lütfen üzerine alınmasın. Ve eğer varsa haklarını helal, kusurumuzu af etsinler.