Bugün Yeni Akit yazarı Hasan Karakaya “Birileri kelle koltukta paralel örgütle mücadele ederken Akın İpek’in kılıcını sallayan adam nasıl Şehir Üniversitesi’ne rektör olur” diye sordu. FETÖ medyası yazarı Ali Atıf Bir, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurucusu olduğu İstanbul Şehir Üniversitesi’ne Ülker’in patronu ve üniversitenin mütevelli heyeti başkanı Murat Ülker tarafından rektör olarak atandı. Peki FETÖ medyası yazarı Ali Atıf Bir, bugüne kadar neler yazdı, Fetocu terör örgütü için Hasan Karakaya’nın bugünkü yazısında dediği gibi nasıl “kılıç salladı” yakından irdeleyelim…
MEDYAGUNDEM.COM- FETÖ’nün kaçak finansörü Akın İpek’in sahibi olduğu Bugün gazetesi yazarı Ali Atıf Bir, 2006 ve 2015 yılları arasında tam 9 yıl paralel medya için yazdı.
Yazılarında daha çok danışmanlık hizmeti verdiği firmaların tanıtımı yapılırken, rakip firmaların (başarılı oldukları halde) neden başarılı olamadıkları anlatıldı. Bu sayede o firmalara da ücretli danışmanlık yapmaya başladı.
2006 yılında Hürriyet köşe yazarıyken Gülen karşıtı ve Türkiye için tehdit olduğunu düşünüyordu, ardından Gülen’in gazetesine transfer olunca FETÖ’ye imaj desteği vermeye çalıştı
17 Aralık sonrası yazılarında ise tam yerini buldu ve paralel safına geçip hükümeti kıyasıya eleştirdi, paralel yapıya toz kondurmayan yazılar yazdı. “Paralel yapılanma”nın içi boş iddialar olduğunu yazılarında sinsice işledi.
Altaylı 2007 yılında Medicat dergisine Sabah gazetesi genel yayın yönetmeni olarak verdiği röportajda uzun süre Hürriyet’te beraber yazdığı Ali Atıf Bir’i, şu sözlerle anlatmıştı:
“Ali Atıf Bir’e 20 bin dolar maaş versem, beni de övmeye başlar.”
Altaylı, Bir’in Hürriyet’ten neden kovulduğunu da anlatmıştı.
İşte Bir’i tanıtan Altaylı sözleri:
(…)
Ben Hürriyet’te bunun mücadelesini yıllarca verdim, hâlâ acısını çekiyorum. Malum Ali Atıf Bir… Ben Ali Atıf Bir’in Hürriyet’te yazmasına her zaman karşı çıktım. Bir sürü rezalet çıktı ortaya: Banvit’ten danışmanlık parası alıp Köytür’ü kötülemesi, menajerliği yaptığı adamın reklam filminde oynaması için reklam ajanslarını karalaması vesaire… İşi öyle bir hale getirdi ki sonunda Hürriyet’ten kovuldu bir anda.
Ben buna hep karşı çıktım. Buraya geldiğim zaman da Ali Bey’e, Ali Saydam’a bu konuda dikkatli olmasını söyledim. O da elinden gelen dikkati sarf etti herhalde, bilemiyorum. Ama ne kadar dikkat ederse etsin sonuç olarak dışarıdaki algılama farklı oluyor. Benim için önemli olan biraz da dışarıdaki algılamanın ne olduğu. O yüzden Ali Bey’e bu iş olmuyor bırakalım, dedim. Onun yerine bir akademisyene yazdırmaya başlattık. Herhangi bir şirketle doğrudan bağlantısı olmayan, sadece bazı siyasilere, Genelkurmay’a veya kamudaki başka bazı yerlere danışmanlık yapan bir akademisyene yazdırmaya başladık.
Şu andaki yazarlarımızın bilgim dışında bir danışmanlık bağlantısı var mıdır bilmiyorum. Ama olabilir. Birilerine bir şey yapıyorlardır belki ama bilgim dahilinde olan bir şey yok. Bilgim dahiline girdiği anda onlarla da yollarımızı ayırmaktan çekinmem. Gazeteci ekmeğini, evini geçindiren parayı gazeteden alacak, başka bir işten kazanmayacak. Televizyonculuk da, radyoculuk da olabilir ama temelde bu işi yapacak. Yani buradaki işini laf olsun diye yapmayacak. Ben bunu sporda da uygulamak istiyorum. Spor yazarlarımız gerçek spor yazarı olsun Kulüplerle doğrudan bağlantılı, işadamlarıyla doğrudan bağlantılı olanlar ya da hobi olarak spor yazarlığı yapanlar olmasın istiyorum. Ne bileyim, Fenerbahçe başkanının danışmanına, federasyon danışmanına yazı yazdırmam burada. Sabah gazetesinde bir danışman yazı yazacaksa da bu düzenli yazarlık şeklinde olmaz. Yazdığı zaman kim olduğunu, ne iş yaptığını yazarız, herkes bilir onun yazdığının bir şirketle ya da o şirketin rakipleriyle bağlantısı nedir ne değildir diye.
Ali Atıf Bir’den söz ettiniz. Yakın zamanda köşesinde sizinle ve Sabah gazetesiyle ilgili yazdı…
Ali Atıf Bir, büyük bir kinle benim aleyhime yazılar yazıyor çünkü biliyor benim onun Sabah’a gelmesini istemediğimi. Hürriyet’te çalışırken Sabah’a gelmek istedi. Ben aldırmadım. Turgay Bey’le görüştü reklam bölümünde iş yapmak için. Turgay Bey tabii tanımıyor onu, iyi bir reklamcı zannediyor. “Ben bu adamla çalışmak istemem” deyince -ki o zaman daha yayın yönetmeni de değildim- konu kapandı. Şimdi ondan dolayı bana saldırıyor, “Sabah kötü marka, Fatih Altaylı iğrenç” diye. Ben şunu biliyorum: Bunun gibi adamlara yirmi bin dolar maaş versem, “Gel kardeşim, otur burada” desem benim lehime de yazmaya başlayabilir ki böyle şeyler de olmuyor değil Türkiye’de.
İşte Bir’in o yazılardan bazıları:
(***)
13 Ocak 2014 Pazartesi Bugün Gazetesi
Üstelik “paralel devlet” kararı kimin… Olsa olsa bu retorik bir argüman olabilir. Kim karar verdi The Cemaat’in boyutsal olarak ve eylemsel olarak devleti tehdit ettiğine? Elimizdeki “paralel yapının” saptanmasının ölçüsü ne? Böyle büyük yapının bağlantıları ortaya çıkarılamıyor ve savcılar aracılığıyla dava açılamıyorsa bu yapı nasıl bu kadar büyük olabilir?
Askeri vesayet bir zamanlar “Din devleti getirecekler” argümanıyla taş üstünde taş bırakmamıştı. AK Parti’ye bile dava üzerine dava açıyordu. Dava dosyasındaki delillerin de aslı astarı yoktu.
…
Şimdi ise operasyon yapıp o demokratik yapıyı, (demokratik yapı demokratik çalışmayı becerememiş de olabilir) HSYK’yı Adalet Bakanı’na bağlamaya çalışıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Bunun olmayacağını bilmek için derin hukukçu, profesör olmaya da gerek yok. Sokağa çıkın berbere, manava, fırıncıya sorun size bunun böyle olmaması gerektiğini anlatır.
http://www.bugun.com.tr/bizi-onyargi-degil-yargi-kurtarir-yazisi-929973
****
Şu anda Türkiye’de olan da farklı değil. 17 Aralık’ta ve 25 Aralık’ta iki ayrı yasal tutuklama operasyonu yapıldı. Bu tutuklamaları yapan savcılar da izleri süren polisler de belliydi.
Daha sonra hükümet tutuklamaları “paralel yapı” argümanına dayandırarak adalet sistemine bağlı yapılarda büyük bir operasyon yaptı. HSYK’nın yapısını değiştirdi. Tayinler gerçekleştirdi. Ancak hiçbir polis ya da savcının doğrudan paralel yapı ya da “The Cemaat” bağlantısı olduğuna dair kanıt ortaya konulamadı. Yani bu polislerin ya da savcıların talimatla bu operasyonu yaptılarına dair kanıtlar açıklanmadı.
http://www.bugun.com.tr/malezya-ucagi-the-cemaat-ve-montaj-yazisi-1023714
—
10 Mayıs 2014 Cumartesi Bugün Gazetesi
Kendi açımdan ben de bu alternatifi destekliyorum ve Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasıyla Türkiye’nin rahatlayacağını düşünüyorum. Üstelik benim hissettiklerim ortak akıl olarak seçmene yansırsa Erdoğan %55’lere çıkabilir. Hatta marjinal bir görüş daha ileri süreyim: The Cemaat’in tabanı bile “Türkiye rahatlar” düşüncesiyle Erdoğan’a oy verebilir.
Peki Erdoğan cumhurbaşkanı olursa Türkiye rahatlar mı? Bu şu andaki yasalara bakarsak kimin AK Parti’nin başına geçeceğine ve başbakan olacağına bağlı. Eğer 2015 seçimlerine kadar Ali Babacan ya da Ahmet Davutoğlu başbakan olur, seçimlerde de Abdullah Gül milletvekili seçilip partinin başına geçerse Türkiye gerçekten büyük bir rahatlama geçirir. Neden? Çünkü Erdoğan şahinse Gül güvercin. Gül’ün “güvercinliği”nin AK Parti-The Cemaat gerginliğini bile bitireceğine inanıyorum. Türkiye’deki kutuplaşma gerginliğini azaltacağına da… Türkiye’nin bu gerginlikleri bir an önce bitirmesi gerekiyor. Bitirelim ki Türkiye’yi geleceğe hazırlayalım. Daha sistemik sorunlarımızı konuşalım. Kişisel olarak Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak farklı davranacağına, Gül’ün de “güvercinliğine” çok güveniyor ve bu alternatifi de destekliyorum.
http://www.bugun.com.tr/cozum-erdogan-cumhurbaskani-gul-basbakan-yazisi-1097596
—–
13 Haziran 2015 Cumartesi Bugün Gazetesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ele alalım. Bu köşede sürekli yüzde 50’yi dışlayarak, azarlayarak Türkiye’yi birleştiremeyeceğini yazdım. İşte ne oldu! Seçim sonuçlarına göre Türkiye daha fazla bölündü. Şimdi gel çık işin içinden. Ama bakıyoruz Erdoğan’ın konuşmaları “yumuşasa” da yaptıkları yumuşamıyor. Gidiyor ve sonuçlarını bildiği halde Başbakan’a danışmadan Baykal’ı yanına çağırıyor ve oyunu yeniden kurmaya çalışıyor.
Baykal kim? Rezil bir kumpas sonucu evlilik dışı ilişkisi ortaya çıktığı için istifa etmiş eski bir lider. Bu zamana kadar da bu ilişkiyle yüzleşmemiş, özür dilememiş, çaktırmadan kıyısından köşesinden aktif siyasete devam etmiş siyasetçi. Erdoğan kişisel hesapları için yeniden Baykal’ı oyuna sokuyor.
Bugüne kadar Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’nda ne yaptıysa Davutoğlu izin verdiği için yapmıştır. Bundan sonra da Davutoğlu izin verdiği sürece AK Partili bir parti lideri gibi davranmaya devam edecektir.
Ederse ne olur? Seçimde ne olduğunu gördük. O halde Davutoğlu’nun artık “Başkası olma kendin ol” şarkısını tekrar tekrar dinleyip Erdoğan’ı frenlemesi gerekiyor. Yapabilir mi?
Tek şartı var. Erdoğan’ın kontrol ettiği medyayı ve resmi parasal kaynakları kontrol edecek. Yani AK Parti gündemini belirleyip bu medya aracılığıyla yayacak.
Ve de başta AK Parti olmak üzere iç ve dış seçmenin tek ve gerçek parti lideri olacak.
Bunu yapmaz ise Davutoğlu’nun işi zor. Sürekli başkası olmayı sürdürdüğü için de ikinci bir şansı olmaz.
Farklı görüşler var. Hükümet kurmada anahtar MHP diyen de var, HDP diyen de var, CHP diyen de var.
Bence Türkiye’nin geleceğinin anahtarı Davutoğlu. Ya gerçekten AK Parti’nin başına geçecek ve AK Partili seçmenin yüzde 40 oyunun hakkını verecek ya da yüzde 60 muhafazakâr dindar sağ seçmen yeni bir lider çıkaracak ve onun kanatları altında yoluna devam edecek.
Parti AK Parti mi olur yoksa başka parti mi işte onu bilemem.
http://www.bugun.com.tr/anahtar-davutoglu-hocada-yazisi-1690843
—
29 Ocak 2006 Hürriyet Gazetesi
Evanjeliklere bakıp Gülen’e sormak lazım: “Eğer reformist Müslüman hareketinin lideri olduğunu kabul etmiyorsan niye dersane işindesin? Niye FEM dersanelerini pompalıyorsun… 700 okulun, 1000 yurdun, 1000 kreşin arkasında ne var? Yoksa reformist değil, beyin yıkama işinde misin? Niye bu kadar güçlü bir cemaat pazarlaması? Türkiye’yi bir karşı devrime mi hazırlıyorsun? Bu hızla giderse, cemaat kaç yılında Türkiye’yi yönetecek hale gelir?”
Bir de aklıma gelmişken… Niye Amerika’da yaşıyorsun? Samimi Müslüman, samimi samimi Türkiye’de yaşar. Samimi yanıtlar bekliyorum.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/3857432.asp
—
15 Haziran 2008 Pazar Bugün Gazetesi
Gerçekten bildiğiniz, gördüğünü bir şey var mı? Onların sistemli, örgütlü birliktelikleri sizi niye bu kadar geriyor?. Siz bir türlü böyle örgütlenemiyorsunuz diye mi? Namaz kılan, sizden daha inançlı, bir “öğretiye” göre “modern Müslüman” yetiştirmeye kendini adamış bir “cemaat” size niye ve neden zarar verebilir ki?
http://www.bugun.com.tr/ocu-yaratip-beslenmek-yazisi-28844