Yeni Şafak yazarı Cem Küçük bugün yazısında Basın Konseyi’nin nasıl paralel örgüt tetikçisine dönüştüğünün ibretlik halini yazdı.
Yazısı şöyle:
ÜYELERİNİN DARBEYİ AYAKTA ALKIŞLADIĞI KONSEY
Gazeteciliğin ne kadar zor bir meslek olduğunu en iyi gazeteciler bilir. Bazen tek başınıza mücadele eder, arkanızda tek bir kişiyi bile bulamazsınız. Türkiye’de çeşitli basın kuruluşları, dernekleri var ama onların bir kısmının da kime hizmet ettiği belli değil.
Sözde tarafsız gazeteciliği temsil eden, her daim gazetecilerin yanında olduğunu iddia eden bir dernek var. Adı Basın Konseyi. Bugüne kadar basın dışında ne iş yaptığını bilen yok. Gerçi kendi ideolojilerini rahatsız eden, kendi arkadaşlarının başına iş geldiğinde devreye giren Basın Konseyi kendisi gibi düşünmeyen, yani Kemalist, ulusalcı, CHP’nin payandası olmayan gazete ve gazeteciyi zerre umursamıyor.
Basını temsil eden kurumların duruşları zor zamanlarda belli olur. Darbe dönemlerinde Basın Konseyi hemen buharlaşır. Mesela 28 Şubat döneminde akıllarına bir kere bile kudretli generalleri kınamak gelmemiştir. Tövbe, olur mu öyle şey? Askerlere selam çakmışlar, Konsey’in bazı üyeleri darbeyi ayakta alkışlamışlardı. Ne de olsa bunların işine gelen darbe ilerici darbedir. Öyle ya, Refah-Yol’u askerden gelen talimatla attıkları manşetlerle yıkan gazete ve gazetecileri kınamak ne hadlerine.
BİR SOSYALİSTİN BAŞINA BİR ŞEY GELSE HEMEN ORADA BİTERLER
Ama bir sosyalistin burnu kanasa, başına bir şey gelse Basın Konseyi orada hemen biter. 28 Şubat’ta Basın Konseyi’nin başındaki adam, yani Oktay Ekşi gazeteci arkadaşlarını PKK’ya yardım ve yataklık etmekle suçlamış, ‘Alçakları tanıyalım’ türünde yazılar yazmıştı. Oktay Ekşi bu konseyin bir diğer üyesi eski Hürriyet yazarı Tufan Türenç’le 2010’daki CHP Kurultayı’nda horona kalkmışlardı. Tabii ya bunlar tarafsız (!) Basın Konseyi’nin yöneticileri. Engin Ardıç abimiz bunlar hakkında yeterince yazıyor da, ciddiye alıp yazmak bile zaman kaybı.
ARİF’İN BARINDA KAFA ÇEKEN KONSEY ÜYELERİ
Yeni Şafak olarak 28 Şubat’tan başlayarak bütün kritik süreçlerde hep demokrasiyi savunduk. Geçen yılki Gezi kalkışması ve 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinde duruşumuzu gösterdik. O yüzden de belirli odakların hedefi olduk. Darbelere, cuntalara boyun eğecek değiliz. Başkaları gibi korkak, pısırık hiç değiliz. Bunları niye mi yazıyorum? Geçtiğimiz 9 Mart’ta ‘Yine O Hakim MİT’çileri Dinletmiş’, 12 Mayıs’ta ‘Kumpas Emri Bir Ay Önceden’, 13 Mayıs’ta ‘Kim bu şüpheli Murat?’ ve 14 Mayıs’ta ‘Paralellerin resmidir işte TIR ihanetinin anatomisi’ haberlerini yaptık.
Hepsi de özenle çalışılmış, o günün gündemini belirleyen haberlerdi. Ama gelin görün ki, basını, gazeteleri, muhabirleri koruması gereken Basın Konseyi Yeni Şafak’a ve haberlerde imzası olan muhabir Cihat Arpacık arkadaşımıza sözde uzlaşma talebiyle ilgili Jandarma Astsubay Gültekin Menge’nin başvurularını iletmiş. Normalde akşamları Arif’in Barı’nda içki içen bu konseyin üyeleri bir zahmet edip de keşke haberlerimize sahip çıksalardı. Böyle bir şey asla yapmazlar, biz de kendilerinden böyle bir şeyi asla beklemeyiz.
Musul haberleriyle ilgili yasak var diye meseleyi AYM’ye taşıyan, Odatv davasında kıyamet koparan, Tuncay Özkan’ların, Soner Yalçın’ların doğal hamisi Basın Konseyi bize sahip çıkacak değil ya? Tam tersi bizlerin bu haberlerden dolayı ağız cezalar almalarını bile isterler. Muhafazakar, dindar, hükümetle ideolojik olarak aynı yerde duran gazetecileri içeri tıksalar Basın Konseyi kılını kıpırdatmaz.
PARALELLERİN KULLANDIĞI KONSEY
Zaten Basın Konseyi şu an paralel medyayla aynı yerde duruyor. Gülenist savcı ve hakimlerden ödleri koptuğu için güya kendilerine bizleri hedef seçiyorlar. O astsubaya karşı Basın Konseyi istese bizi savunabilirdi, ama yapmadı. Yapmaz. Çünkü Basın Konseyi eski Türkiye’nin bir kurumu. Vesayetçidir. Eskiden askerlerden yanaydı, şimdi paralel medyadan. Hatta paralellerin kendilerini kullandıklarının farkında bile değiller. Neymiş, eğer başvurumuz zamanında gelmezse Basın Konseyi kendisi karar verecek ve bunu bir raporla Yüksek Kurul’a sunacaklarmış. Bak bak! Sanırsın dünyadaki fakirliğe çare bulacaklar.
Biz haberlerimizin arkasındayız. Basın Konseyi gibi demode, hiçbir işlevi ve yasal dayanağı olmayan bir kurumu ciddiye almıyoruz. O yüzden zırt pırt bize böyle şeyleri gönderip durmayın. Uyarılarınız bir kulağımızdan girer, diğerinden çıkar. Bunu böyle bilin.
Darbelere selam çakmış, Kemalist, vesayetçi, ideolojik olarak kendileriyle aynı çizgide bulunan arkadaşlarını koruyup kollayan bir Konsey’le yollarımız asla kesişmez. Sizin sözde uzlaşma taleplerinizi dikkate dahi almıyoruz. Bu tür psikolojik hap yöntemleri eski Türkiye’de kaldı. Artık yeni Türkiye’deyiz. Sistemin değişmesine ramak kaldığı şu günlerde Basın Konseyi de bir virgül dahi olmadan eski Türkiye’nin vesayetçi kurumlarıyla beraber tükenmeye mahkumdur.
Nasıl ki zamana karşı galip gelinemiyorsa, Basın Konseyi de eski kafayla yeni Türkiye’de söz sahibi olamayacaktır. Siz gidin Cumhuriyet’le, Hürriyet’le uzlaşın. Bir yüzyıl geçse de ideolojik ve ahlaki olarak sizlerle aynı yerde olmaktan hicap ederiz. Zaten bir fonksiyonunuz yok ama zamanımızı kendi değersiz uğraşlarınızla çalmayın. Eskiden yitik şehrin figüranları vardı, şimdi de Basın Konseyi gibi itibarsız kurumlar var.