Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı, bugün “kaos mühendisliği”ne soyunarak, 4 madde ile AK Parti’nin nasıl devrilebileceğini yazdı.
Ergenekon örgütünün deşifre olan “hükümeti devirme planları”nı anımsatan yazısında, “kaos planını” bir temenni gibi köşesine taşıdı.
İşte Orhan Bursalı’nın yazısı:
Dünkü yazımda AKP’nin temel özelliğinin “aşırı uç parti” olduğunu ve olağanüstü koşullarda iktidara tırmandığını yazdım… AKP, merkez sağın 10 yıl içinde yok oluşunun ve nihayet 2001 krizinin ürünüdür!
SOL İTTİFAKIN BAŞARISI
Bu saptama evrensel geçerlilik taşır: Yunanistan’da da benzer bir siyasi süreç izliyoruz. Ülkeyi batıran sağlı sollu iki merkez parti, yarı yarıya azaldı… Sol İttifak büyük başarı gösterdi, PASOK’un (yüzde 13) kaybettiği oylardan fazlasını (yüzde 16) aldı! Komünist Parti yüzde 8, Demokratik Sol yüzde 6. Sağcı Yeni Demokrasi Partisi’nden kopan Bağımsız Yunanlılar yüzde 10’la parlamentoya girdi. Tabii, tam bu koşullara uygun başka bir gelişme, aşırı sağcı Hitlerci parti de yüzde 7 ile mecliste!
Yunanistan’da seçim barajı yüzde 3…
Olağanüstü koşullar “merkez denge”yi bozup altüst ediyor. Ama unutmayalım ki her ülkenin “merkez denge”sinin bozulma koşulları farklı! Almanya’da örneğin son seçimlerde teraziyi epey bozan olay, Japonya’daki nükleer patlama oldu ve Yeşiller iyice yukarıya fırladı!
Neyse, konumuza dönelim…
AKP hangi koşullarda yıkılıp çöker? Bir bakalım:
1) Suriye ile savaş… RTE bir yıldır “savaşa” hazırlanıyor. Dün İtalyan gazetesine verdiği demeçte, Suriye’ye saldırabileceklerini söyledi! Geçen hafta, “basına sert” Orgeneral Özel ile 3 saat Suriye’ye saldırı konusunu görüşmüştü! Özel, savaşırız ve kazanırız garantisini verdi anlaşılan! Başbakan da, ordu sahte belgelerle darmadağın edildiğinde susar ve süreci desteklerken, şimdi orduyu korumasına aldı. Rap rap! Savaş için ihtiyacı var!
Suriye’ye saldırma içgüdüsü ile yanıp tutuşan bir RTE ve Davutoğlu var ülkenin başında! 10 Ekim 2011 tarihli (blogumda da var) Davutoğlu: Savaşçı Dil başlıklı yazımda süreci okuyun! Orada, hem yabancıların değerlendirmesi (“Türkiye, Suriye’deki gelişmeler konusunda bir Vahşi Kart (joker gibi) olmaya devam ediyor…”) hem Erdoğan ve Davutoğlu’nun savaş açıklamaları var.
5 Eylül 2011 tarihli “Savaşa Oynayan Lider” yazımda, RTE, “Gerçek savaşçılığını öncelikle Suriye’de göstermek niyetindedir! Suriye en uygunudur” diyordum. Ve ekliyordum, Erdoğan ve ekibi;
“Suriye ile muhtemel ve Batı dayatmasıyla gerçekleşecek savaşın, içeride bir savaş kahramanı, ulusal lider yaratacağına, son derece inanıyorlar! Böyle bir savaştır ki, RTE ülkede otoriter liderliğini ve başkanlığını kesinleştirebilir! RTE savaşa oynuyor! Tabii, arkasında, NATO’nun tankı ve tüfeğiyle!”
Suriye ve Ortadoğu savaşı, Türkiye’yi yıkar. Savaşın altında, bu kısır kafalı politikacıların kalacağı kesin olmakla birlikte, umarım böyle bir felakete kalkışmazlar!
2) Ekonomide gerileme: Tam çöküş falan demiyorum. Cari açık vermenin bir sınırı var veya çok yüksek bedeli! S&P kredi kuruluşunun Türkiye notunu durağana düşürmesi, Erdoğan’ın şiddetli tepkisine yol açtı; efendim büyüyorlarmış, bu haksızlıkmış… Kimin parasıyla büyüyorsun? S&P, kullandığın yabancı paraların güvenliğiyle meşgul…
Türkiye, cari açığın, dış kaynak kullanımının sınırlarına dayandı. Bu nedenle yabancıya mal mülk satışına yöneldiler! Büyümeyi finanse edecek büyük paralara ihtiyaçları var. Yüzde 4 ve 6’nın altında büyümeler bile, Türkiye için kriz üretecek rakamlardır…
3) “Aşırı Uç Parti” politikalarında ısrar: Ruhu ve dinci bakışı ve uygulamalarıyla ülkeyi cendereye sokma politikaları da, eninde sonunda bu iktidarı ayakta duramaz hale getirir. Uygulayacağı baskı, büyük olaylar yaratma potansiyeline sahiptir. Fransa’nın yeni başkanı Hollande, Sarkozy’nin hakkından, “Fransa’yı ve Fransız vatandaşlarını bölüyor” mottosuyla geldi!
Erdoğan ise Türkiye’yi parça parça yaptı! CHP bunu bile kullanabilecek bir izandan yoksun! Parti önderliği, cemaatlerin ve dinin arkasından koşarak oy alacağını sanıyor… (Bunu ayrı yazacağım!)
4) Otoriterlik ve diktatörlük süreci: Erdoğan’ın yapısı, diktatörlüğe elverişlidir. O yolda durmadan yol alıyor. Bütün ülkeyi tek adama bağlı bir yönetim modeline götürüyor. Anayasa ile bunu gerçekleştirmek isteyecek. Zaten dün hem kendisi hem de Bozdağ konuyu yeniden ısıttı. Başkanlık sistemi, Erdoğan’a Hitler’vari bir yönetimin kesin yolunu açar. Yasa ve sistem ne derse desin, Erdoğan istediğini yapar. Bugüne bakın, dövmediği kim var!
Bu süreç, giderek yönetilemez bir ülke yaratacaktır. Mısır ve Arap Baharı patladığında, demiştim ki, bunlar Türkiye’nin de umududur! Otoriterlikten kurtulma, demokrasiye yönelme umudu!
Yukarıdakilerden bir veya birkaçının bir arada gerçekleşmesi iktidarı devirir…
Başka?