MEDYAGÜNDEM- Dün akşam Kiev’de İspanya’nın kupayı kaldırdığı Avrupa Futbol Şampiyonası’nı Türkiye’den bir grup gazeteci de stadyumdan izledi.
Coca Cola’nın davetlisi olarak giden gazetecilere dair izlenimleri kendisi de orada bulunan Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya aktardı.
Bir “hanut hatırası” fotoğrafları da paylaşan Küçükkaya, gezide yer alan gazetecilerin de adını şöyle açıkladı:
“Mehmet Ali Birand (Kanal D), Ali Kırca (Show TV), Mehmet Yılmaz (Hürriyet), Mehmet Tezkan (Milliyet), Mustafa Karaalioğlu (Star), Selahattin Duman (Vatan), Fikret Ercan (Hürriyet), Servet Yıldırım (CNBC-E), Fuat Akdağ (NTV Spor) ve AKŞAM’ı temsilen ben…”
Küçükkaya final maçını izlemek için Coca Cola tarafından kendilerine verilen biletin fiyatının 600 euro olduğunu da yazdı. Tabi bu sadece maç bileti. O gaeteciler için diğer masraflar ise başka bir konu…
İşte Küçükkaya’nın kaleminden Coca Cola’nın sponsorluğuyla “hanut hatırası”:
***
En güçlü iki Türk
Futbol gezegeninden bildiriyorum.
Sporun tahmin edilemeyecek boyutlardaki ekonomiyle, eğlencenin tarif edilemez etkinlikteki güçle buluşup kitleselleştiği gezegenden…
Avrupa Futbol Şampiyonası finali için hafta sonunda Kiev’deydik. Bir grup gazeteciyiz. Türkiye’den bir takım kadar, 11 kişi.
Coca Cola’nın davetlisiydik. Dünyanın en bilinen ve en pahalı markası. Sistemin toplam 700 bin çalışanı var. 206 ülkede satış yapıyor. BM’den daha büyük yani anlayacağınız… Her gün 1.8 milyar şişe içecek satıyor.
Başında bir Türk: Şirketin CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanı Muhtar Kent. Üzerinde yeterince durulmasa da ne muazzam bir başarı. Ve aslında ‘sessiz’ olsa da ‘reklamını yapmasa da’ Türkiye’nin uluslararası tanıtımı, prestiji, lobisi ve etkinliği bağlamında nasıl da önemli bir güç. Sessiz güç…
Bu arada, Muhtar Kent Galatasaraylıymış. Gürtay Kıpçak’tan öğrendiğime göre kongre üyesi de olmuş. Kıpçak, Muhtar Kent’in uzun yıllardır arkadaşı ve sağkolu…
Kiev, finalin ev sahibi ama inanın hiçbir coşku yok. Harika bir şehir fakat tam turistlere göre. Futbolun eşsiz heyecan fırtınası esmiyor. Oysa kulüpler düzeyindeki finaller o şehre olağanüstü hava katıyor ve hareketlilik getiriyor. Futbolun yeni ve büyük sorunu: Uluslararası turnuvalarda ev sahibi elenince tansiyon düşüyor. Bir aya yakın süre aynı coşkuyu taşımak zaten zor. Ya da Türkler devreye girecek. Avusturya-İsviçre turnuvası o açıdan unutulmazdı. Futbolumuz ve tribün şovlarımız hafızalarda. Bir hakemimizin temsil edilmesi bile ne hoş duygu veriyor bizlere, ülkemiz adına. Futbolu ve tutkuyu seviyoruz.
Gel gör ki bizim takım elemeleri geçemiyor. Yazık!
ANNECİĞİM TÜRKLER GELSİN!
Platini’nin ‘Artık Avrupa Şampiyonaları’nı 12 ayrı Avrupa şehrine yayalım’ şeklindeki önerisi hiç de yabana atılacak gibi değil. Ama umarım önce Türkiye’de 2020’yi düzenleriz. Futbol tarihine geçecek şampiyona olacağına eminim. Hele ki takımımız tribün desteğiyle finale kalırsa…
Futbol ekonomisi için bulunmaz fırsat. Eminim UEFA yönetimi bunu hesaba katıyordur.
Kiev’e indiğim anda havaalanında en çok Varşova’dan gelen uçaklar dikkat çekiyordu. Almanları eleyen İtalyanların uçakları. İspanyollar ‘finale erken bilet’ aldığı için daha önceden gelmişler. Havalarına bakılırsa dostluk maçı oynanacak. ‘Nerde o Akdenizli ateşi’ diyesi geliyor insanın.
Caddede uzaktan takım elbiseli bir grup. Oysa herkes tişörtlü, hatta şortlu. Ve ‘futbol gezegeninin karar vericileri’ aralarında bir Türk: Şenes Erzik.
Heyet olarak Hyatt Oteli’ne girdiler. Konuşabilir miyim diye baktım, fırsat olmadı. Şike konusunu bir de Erzik’le konuşmak isterim. Dünya futboluna yön veren isimlerden birisi o. Taa Galatasaray’ın Neuchatel Xamax savaşından beri, bugünlerdeki şike depremine kadar Türk’ü haksızlıktan koruyan sakin güç…
VE FİNALDEYİZ…
Avrupa’nın futboldaki en büyüğünün kim olduğunu öğreneceğiz. Stat Türkler tarafından yeni yapıldı. Ukrayna’da muhalefete karşı baskılar nedeniyle Avrupalı devlet adamları adeta protesto edip, maça gelmediler. Muhalefet lideri hapiste diye şu ana kadar Kiev’de hiçbir ülkenin başbakanı adım atmadı maçlara.
Biz saat 16.00’da otelden çıktık, biletlerimizin üzerine baktım, 600 euro yazıyordu. İlk durak maç öncesi Coca Cola’nın daveti. İkram var. Derken Olimpiyat Stadyumu’ndayız. İkisi de ekonomik krizin pençesindeki İspanya ve İtalya kozlarını paylaşacak.
Bizim tesellimiz ise dördüncü hakem Cüneyt Çakır. Yarı finalde çok başarılıydı.
Gazetecilerin Kiev macerası
Şimdi biraz da geziden renkli, medya notlarından bahsedelim. Mehmet Ali Birand (Kanal D), Ali Kırca (Show TV), Mehmet Yılmaz (Hürriyet), Mehmet Tezkan (Milliyet), Mustafa Karaalioğlu (Star), Selahattin Duman (Vatan), Fikret Ercan (Hürriyet), Servet Yıldırım (CNBC-E), Fuat Akdağ (NTV Spor) ve AKŞAM’ı temsilen ben…
Birand, oğlu Umur’la geldi. Büyük turnuvalara beraber giderlermiş. Türk gazeteciler maçta İtalyanları tuttu. İspanyolların bütün kupaları parsellemesine tepki olsa gerek. Yoksa ikisi de Akdenizli, ikisi de bize yakın ve sempatik. Ben ise gerçekten ‘iyi olan kazansın’ diyerek gönül huzuruyla izledim maçı.
Fuat Akdağ vizeyi kapıda aldı. Maç biletini ve otel rezervasyonunu gösterip 30 dolar ödeyen Ukrayna’ya giriş yapıyor. Zaten 1 Ağustos’tan itibaren Türklere 1 aya kadar seyahatler için vize şartı da kaldırılıyor.
Selahattin Duman, tahmin edeceğiniz gibi espri küpü. Fikret Ercan’ın ilk gün kırmızı, ikinci gün sarı pantolon giymesini fena diline doladı. Gerçekten de yıllardır yazdığı gibi bütün gece ayakta ve güne akşam üzeri uyanarak başlıyor. Langırtta ise ustaymış. Bunu gördük.
Pazar sabahı topluca kahvaltı yapıyorduk, Birand geldi ve Ukrayna esprileriyle ilgili sorulara başladı. ‘Durum raporu’ almak istedi. Saatler 11.00’e geliyordu, oğlu Umur ortalıkta yoktu. Birand, ‘Ukraynalı kızlar… Bu kadar güzel nesil olur. İnsanın içi açılıyor’ tweetini atınca kimsenin dilinden kurtulamadı, Türkiye’den gelen mesajlar dahil… Servet’in, tam da Kiev turu sırasında arayan eşine ‘Manastır’dayız’ demesi günün bombasıydı ve doğruydu. Gerçi, Kiev turunun yürüyerek olduğunu öğrenince herkes yarıda kesip otele döndü ama neyse… Ben tek başıma rehber eşliğinde 3 saatlik turu tamamladım. Sonrasında Birand’ın tavsiyesiyle hep beraber müzeye gittik. Umur sağolsun, adeta rehber gibiydi. Müze organizasyonunu yaptı.
İki günde anladık ki, Ukrayna konusunda gerçek uzman Mehmet Yılmaz’mış. 10 yıl önce bazı matbaa işleri için gelmiş. Kiev’i biliyor. Umur, turistik yerlerle ilgili ondan aldığı tavsiyelerden memnundu.
Elbette, ‘5 Türk gazetecinin bir araya geldiği her ortamda Hasan Cemal’den bahsedilir’ kuralı yine geçerliydi. Duman’ın, ‘Kaplumbağa hızıyla yaşayanlar çok uzun yaşar ve iddia ediyorum Hasan Cemal’in meslekte 50 yılı daha var’ sözüyle Hasan Abi bahsi açıldı, uzun süre kapanmadı.
Ali Kırca, Sovyetler Birliği döneminden kalma bir gramofon ve telefon satın aldı.
Böyle bir koleksiyonu var… Bir ara bana, ‘Bizi burda unutmasınlar’ diyerek, Portekizlilerin alanda Ronaldo’yu unuttuğu haberini hatırlattı.
Mehmet Yılmaz, çekilen fotoğrafa itiraz etti: Bu kadar erkekle fotoğraf çekilince karizmam bozulacak.
İspanyol dalgası
Saha ve zemin harika, hava yumuşacıktı. Tribünler doluydu ama adeta şölen coşkusu vardı. Kapanış seremonisi, dans ve müzik show çok başarılıydı.
Oysa böylesi finaller yürek kaldırmayacak heyecan ve biraz da gerilim ister. Takımlarla birlikte hakemler de ısınıyordu, gözüm saha kenarındaki Cüneyt Çakır’a takıldı, tesellimiz.
İtalyanların daha istekli oynayacağını tahmin ediyordum, başarıya son dönemde İspanyollara göre daha aç olduklarından. Milli marşlarına İtalyan oyuncular hırsla katılıyordu, en çok da kalecileri Buffon. İspanyolların marşı ise sözsüz olduğundan melodik kaldı ama bu sırada futbolcuların konsantrasyonu ise tamdı.
İtalyanlar santrayla birlikte hırslı ve sert başladılar. Ama İspanyollar çok top-bol pas yapmayı iyi biliyorlar. Barcelona modeli… Golleri de akıl dolu bir üçlü organizasyonla geldi. Iniesta olağanüstü yetenekli. Takım olarak da seyir zevki yüksek top oynuyorlar.
İlk yarı boyunca İtalyanlar da zaman zaman bastırdı, finale boşuna çıkmadıklarını göstermeye çalıştı. Ne de olsa ‘eski ve köklü bir ekol’düler. Ama İspanyollar ‘yeni çağın futbolunu’ oynuyorlardı. O kadar üstün ve farklı tarzları var ki; öylesine özgüvenli oynuyorlar ki… İlk yarının sonunda yazımı gönderiyorum. Tribünler Meksika dalgasına başladı, boğalar ise çoktan ders verircesine ağırlığını koymuştu. Bu İspanyollar kolay yenilmez. Sporun bütün branşlarında kazanıyorlarsa o sistemi alıp incelemeli.
***
medyagundem.com