Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, anılarını anlattığı “Zor Seçimler” adlı kitabının Avrupa ile ilgili bölümünde Türkiye’ye de geniş yer ayırdı.
Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın anılarını anlattığı “Zor Seçimler” adlı kitabında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı hırslı, güçlü ve etkileyici bir politikacı olarak tanımladı, iki ülke arasındaki ilişkilerin ABD açısından hayati öneminin devam edeceğini belirtti.
Clinton’ın kamuoyunda merakla beklenen yeni kitabı bugün raflardaki yerini aldı. 632 sayfalık kitapta, 2009 ile 2013 yılları arasındaki bakanlık dönemi anılarına yer veren Clinton, kitabının Avrupa ile ilgili bölümünde Türkiye’ye de geniş yer ayırdı.
Türkiye bölümüne, “Avrupa’da hiçbir ilişkimiz, bir ayağı Avrupa diğer ayağı Güneybatı Asya’da olan, çoğunluğu Müslüman, 70 milyondan fazla nüfusa sahip Türkiye kadar ilgi gerektirmedi” ifadeleriyle başlayan Clinton, Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan modern Türkiye’nin laik bir demokrasiye sahip olmasının hedeflenildiğini, 1952 yılında NATO’ya katıldığını, ABD ile Güney Kore’ye asker göndererek ve ABD güçlerine on yıllar boyunca ev sahipliği yaparak Soğuk Savaş boyunca güvenilir bir müttefik olduğunu kaydetti.
EN BÜYÜK DARBEYİ BUSH VURDU
“Kendisini Atatürk’ün vizyonunun garantörü olarak gören Türk ordusunun ise bu yıllar boyunca çok fazla İslamcı, çok fazla solcu veya çok zayıf gördüğü hükümetleri devirdiğini, bunun Soğuk Savaş için belki iyi bir şey olsa da Türkiye’nin demokratik ilerlemesini geciktirdiğini” ifade eden Clinton, Türkiye -ABD ilişkilerine en fazla öncekiABD Başkanı George W. Bush’un “darbe vurduğu” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye ekonomisinin yükselişine de kitabında yer veren Clinton, Avrupa’nın finansal kriz yaşadığı, Ortadoğu’nun durgunlukta olduğu bir dönemde Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak ortaya çıktığını ve Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olduğunu yazdı.
ORTADOĞU TÜRKİYE’Yİ TAKİP EDİYOR
Clinton, “Endonezya gibi Türkiye’nin de demokrasi, modernlik, kadın hakları, laiklik ve İslam’ın bir arada yaşayıp yaşayamayacağını test ettiğini ve Ortadoğu’daki diğer insanların da Türkiye’yi bu noktada izlediğini” ifade ederek “Bu deneyimin başarılı olması ve ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin daha sağlam bir temele dönmesi, güçlü bir biçimde ABD’nin çıkarınaydı” cümlesine yer verdi.
Kitabında, ABD Dışişleri Bakanı olarak Avrupa’ya ilk seyahatinde Türkiye’yi ziyaret ettiğini anlatan Clinton, hem hükümet hem de Türk halkına ulaşmaya çalıştığını belirtti. Özellikle Türk halkının ABD’ye karşı güvensizliği noktasında Türkiye’deki televizyon şovlarına da katılarak doğrudan Türk toplumuna uzanmayı hedeflediğini aktaran Clinton, “Haydi Gel Bizimle Ol” televizyon programında “ne zaman aşık olduğu ve özel hayatına dair gibi” dışişleri bakanlarının normal şartlarda karşılaşmadığı sorulara yanıt verdiğini ve bu soruların tam da kendisinin izleyicilerle bağ kurabilmesini sağladığına inandığını anlattı.
İLİŞKİLERİN GELECEĞİNDE ANAHTARI ELİNDE TUTAN ERDOĞAN
Türkiye’nin ve Türk-ABD ilişkilerinin geleceğinde anahtarı özellikle bir kişinin elinde tuttuğunu belirten Clinton, bu kişiyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olarak gösterdi.
GÜÇLÜ, ETKİLİ, DİNDAR VE ETKİN BİR POLİTİKACI
Erdoğan ile ilk kez 1990’larda kendisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken tanıştığını aktaran Clinton, “Erdoğan güçlü, etkili, dindar ve etkin bir politikacıydı” değerlendirmesinde bulundu. Başbakan Erdoğan’ın üst üste kazandığı üç seçimi, büyük çapta değişim için bir yetkilendirme olarak gördüğünü belirten Clinton, hükümetin agresif bir şekilde ordudaki darbe kışkırtıcılarının arkasından gittiğini ve böylece Türkiye’deki diğer bütün sivil hükümetlerden daha fazla güç elde etmeyi başardığını kaydetti.
Başbakan Erdoğan’ın liderliği altındaki pozitif gelişmelerden bazılarına işaret eden Clinton, Avrupa Birliği üyeliği yükümlülüklerinin etkisiyle hükümetin devlet güvenlik mahkemelerini kaldırdığını, ceza yasasında reforma gidildiğini, Kürtçe eğitim ve yayın üzerindeki kısıtlamaları hafiflettiğini hatırlattı. Başbakan Erdoğan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından ortaya konulan “komşularla sıfır sorun politikası” açıkladığını anımsatan Clinton, “Sıfır sorun kulağa hoş geliyordu ve birçok noktada da yapıcıydı ama bu aynı zamanda Türkiye’nin, komşusu İran ile uluslararası toplumun Tahran’ın nükleer programına yönelik kaygılarını çok az şekilde ele alan yetersiz diplomatik anlaşmayı kabul etmeye fazla istekli olmaya itti” ifadesini kullandı.
Eleştiride de bulundu
“Başbakan Erdoğan’ın yönetimi altında olumlu gelişmelere rağmen, hükümetin siyasi muhaliflerine ve gazetecilere yönelik davranışları hakkında artan kaygı ve hatta alarmlar bulunduğunu” iddiasına yer veren Clinton, şunları yazdı:
“Kamuoyu önünde muhalefet için alanın giderek darlaşması, Erdoğan’ın ülkeyi götürdüğü yön ve onun demokrasiye bağlılığına yönelik soruları arttırdı. Muhalifler Erdoğan’ın nihai amacının Türkiye’yi muhalefete hiçbir yer olmayan İslami bir devlete dönüştürmek olduğu yönünde şüphelere sahipti ve Erdoğan’ın bazı eylemleri bu korkuları teşvik etti. Erdoğan’ın ikinci ve üçüncü döneminde kaygı verici oranda gazeteciler hapse atıldı ve protestoculara yönelik sert müdahalede bulunuldu. Yolsuzluk büyük bir sorun teşkil etmeyi sürdürüyor.”
Kitabında, “Türkiye’de İslam ve laikliğin zor bir dengede durduğu ve farklı inanç geleneklerinin zaman zaman kendini sıkıştırılmış hissettiği” görüşüne yer veren Clinton, Heybeliada Ruhban Okulu konusuna da değindi.
“Türkiye hem Ortadoğu hem de Avrupa’da önemli rol oynamaya devam edecek”
Hillary Clinton, kitabında Başbakan Erdoğan’ın kızlarına ilişkin satırlar da yer aldı. Clinton, “Erdoğan başörtüsü takan, başarıya ulaşmış kendi kızlarından çok gurur duyuyordu ve ABD’de yüksek öğrenim görmeleri hakkında benim de tavsiyemi sormuştu” ifadesini kullandı.
Başbakan Erdoğan ile çoğu zaman yanında çevirmen olarak Ahmet Davutoğlu’nun olduğu ortamda saatlerce konuştuğunu anlatan Clinton, “Davutoğlu akademisyenlik tarafı yüksek, sonradan diplomat ve politikacıya dönmüş biri ve Türkiye’nin yeniden küresel önemini kazanması hakkındaki yazıları Erdoğan’ın düşünceleri ile uyuşmuştu. Davutoğlu, bulunduğu makama tutku ve bilgelik getirdi, yapıcı ve dostça bir çalışma ilişkisi geliştirdik ve çok defa gerginlik olmasına rağmen hiçbir zaman kopmadık” ifadesine yer verdi.
“Dört yıllık bakanlık dönemim boyunca Türkiye önemli ve zaman zaman sinir bozucu bir ortak oldu” değerlendirmesinde bulunan Clinton, Türkiye ile Afganistan, Suriye ve terörle mücadele konularında yakın çalışma içerisinde olurken İran’ın nükleer programı gibi konulara farklı baktıklarını hatırlattı. Hem kendisinin hem de ABD Başkanı Barack Obama’nın iki ülke arasındaki ilişkileri istikrarlı yapabilmek için zaman ayırıp ilgi gösterdiğini ancak İsrail’le tansiyonun yükselmesi gibi bazı dış faktörlerin yeni zorluklar yarattığını belirtti. Clinton, Türkiye’nin iç dinamiklerinin de ilişkileri bulandırmaya devam ettiğini savundu.
Clinton, “Benim bu kitabı yazdığım sıralarda artan otoriterliğine rağmen Türkiye’nin daha muhafazakar bölgelerinde Erdoğan’a yönelik destek, güçlü kalmayı sürdürüyor. Türkiye’nin geleceğinin yönü belirsiz ama görünen şu ki: Türkiye hem Ortadoğu hem de Avrupa’da önemli rol oynamaya devam edecek. Ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin ABD açısından hayati önemi de devam edecek” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’nin diğer ülkelerle ilişkileri
Kitabında, Kıbrıs meselesi ile Türkiye-Ermenistan-Azarbeycan arasındaki uzun yıllara dayanan sorunlara atıfta bulunan Clinton, Türkiye’nin “sıfır sorun” stratejisinin bu sorunların çözümü için müzakereler yapılması ve belki de sorunların çözümünde fırsat yaratabileceğini düşündüğünü kaydetti.
Clinton, İsrail ile olan ilişkilerde ise Mavi Marmara olayına değinerek olaydan sonra İsrail’in o dönemki Savunma Bakanı Ehud Barack, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmelerinin detaylarını anlattı. Clinton, Türkiye’yi İsrail’e karşı ciddi eylemde bulunmamaya ikna etmek zorunda kaldığını anlattı.
Kitabında, Türkiye ile Ermenistan arasında normalleşme sürecinde yürüttüğü ve daha sonra New York Times gazetesi tarafından “limuzin diplomasisi” olarak tanımlanan dönemle ilgili paylaşımda da bulunan Clinton, ayrıca Libya’ya askeri müdahale sırasında Fransa’nın 19 Mart 2012’de Paris’te Avrupa ve Arap ülkeleriyle yaptığı acil zirveye Türkiye’yi davet etmemesine değindi. O dönemde Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ve Başbakan Erdoğan arasında, Sarkozy’nin Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkması nedeniyle zaten tansiyonun yüksek olduğunu, Sarkozy’nin, Erdoğan’ın Libya konusunda da daha temkinli yaklaşmasıyla onu bu koalisyonun dışında bıraktığını anlatan Cliton, bu durumun Erdoğan’ı daha da kızdırdığını ve onun Libya’ya yönelik müdahaleye daha kararlı şekilde karşı çıkmasına sebep olduğunu bildirdi.
Clinton, Davutoğlu ile görüşmesinde de toplantıya ABD olarak Türkiye’nin davet edilmesi noktasında güçlü baskı yaptıklarını söylediğini anlattı. Davutoğlu’nun da NATO vasıtasıyla bir eylemde bulunulması beklenirken Paris’te birdenbire bir toplantı yapılması ve NATO üyesi olarak Türkiye’nin davet edilmemesine yönelik eleştirisini dile getirdiğini belirtti.