Akşam gazetesinde Kurtuluş Tayiz’in “CHP, Alman gizli servisinin taşeronu mu?” başlıklı yazısı şöyle…
Allah Allah! Bu da nerden çıktı? Türkiye’deki bir siyasi partiyi yabancı devletlerin gizli servisleriyle anmak da neyin nesi? Muhalefeti artık bu tür suçlamalarla mı bastıracaksınız?
Evet, CHP’nin gizli servislerin taşeronluğuna teşne olduğunu ifade etmek, bu tarz eleştirilerin yöneltilmesini mümkün kılar. Hiç kimse CHP’nin veya Kemal Bey’in şu veya bu istihbarat servisiyle bağlantılı olduğunu düşünmek istemiyor. Ancak CHP ile yabancı gizli servisler arasındaki söylem birliği de fazlasıyla dikkat çekici.
Mesala; Almanya Federal Haberalma Servisi (BND) Direktörü Bruno Kahl’ın başlattığı 15 Temmuz darbe girişimini sulandırma operasyonu, burada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından devam ettiriliyor. Almanya ve ABD’de üretilen sahte belgeler burada CHP üzerinden dolaşıma sokuluyor.
Hatırlanacak olursa, BND Direktörü Kahl, 15 Temmuz darbesinin arkasında Fetullah Gülen’in bulunduğunu düşünmediğini açıklamıştı. Bu iddianın 17-25 Aralık darbesini gerçekleştiren FETÖ’cü kadronun sığındığı bir ülkeden ve o ülkenin gizli servisinden gelmesi oldukça enteresan. Almanya’nın FETÖ’cü darbe girişiminden habersiz olduğu öne sürülemeyeceğine göre Bruno Kahl, bu açıklamayla yeni başlayan bir algı operasyonunun işaretini vermişti.
Almanya’nın başını çektiği Batılı ülkeler, 15 Temmuz darbe girişimini sulandırarak, tartışmaları darbeye maruz kalanlar üzerinde odaklamak istiyor. Biz “Almanya ne yapmak istiyor” diye düşünürken, CHP “Kontrollü darbe” söylemiyle tartışma gündemini çoktan oluşturdu bile. Kemal Kılıçdaroğlu, “Kontrollü darbe” söylemiyle dikkatleri FETÖ’nün üzerinden alıp doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üzerine odakladı. FETÖ’nün ürettiği sahte belgeleri dolaşıma sokan CHP, 15 Temmuz’un hükümet ve MİT tarafından yapıldığını savunuyor.
Bu iddiaları ispatlama gereği bile duymuyorlar, ki zaten ispatlamaları da imkansız. Olmayan bir şeyi nasıl ispatlayacaklar? Ellerinde tartışmayı başlatmaya yetecek kadar sahte FETÖ belgesi var sadece. Savcılığa ulaşan bu sözde belge, FETÖ’nün daha önce “Yurtsever subay” imzasıyla gönderdiği ihbar maillerinin bir kopyası. Adil Öksüz MİT ajanıymış da, Emre Uslu ve Ekrem Dumanlı MİT’e çalışıyormuş vs…
Zırvanın zirvesi!
Ama önemli olan burada bir tartışmayı başlatmak. 15 Temmuz darbecilerini konuşmak yerine darbeye maruz kalanları suçlamak. Ne güzel!
MİT bu iddialarla ilgili hem savcılığa hem de kamuoyuna açıklamalarda bulundu. Savcılığa gönderilen yazıda, iddiaların gerçekle uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığı belirtildi. Kamuoyuna yapılan açıklamada da ne Adil Öksüz’ün, ne adı geçen diğer şahısların MİT ile herhangi bir bağı söz konusu.
Hal böyleyken, peki CHP lideri ne söyleyecek? Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, hükümetten, özellikle de şehit ailelerinden özür dileyecek mi?
Elbette ki hayır!
CHP Genel Başkanı, Alman istihbaratının yönlendirdiği gibi 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında FETÖ’nün olmadığını; darbenin, hükümetin ve istihbarat teşkilatının bilgisi dahilinde, kontrollü geliştirildiği propagandasını yapmayı sürdürüyor, sürdürecek. Amaç hasıl olmasa da kafaları karıştırmak yeterli.
Sadece bu olay bile Kemal Kılıçdaroğlu’nun milli bir figür olmadığını kanıtlamaya yetiyor. Kemal Bey, mevcut konumuyla Alman istihbaratının başlattığı bir algı operasyonunun yürütücüsü konumunda. CHP’liler bu gerçeği ne zaman görecek?