Fethullah Gülen’in en yakınında bulunan ve beyin takımında yer alan Latif Erdoğan, cemaatin sempatizan kesimini oluşturan büyük çoğunluğun aynı zamanda AK Partili olduğunu belirterek, “Bu kesimden bir başka partiye kayış imkansızdır” dedi.
Erdoğan, Türkçe Olimpiyatı’nı eleştirdi ve “Bu kadar büyük masraflarla, bütün dünyada daha çok sayıda dil kurslarının açılması ve yaygınlaştırmanın kalıcı kurumlar üzerinden yapılması bana daha makul geliyor. Fakat, dış ülkelerdeki okullarda ve söz konusu olimpiyatlarda, bu çocuklara İstiklal Marşımızın okutturulması biraz sakil kaçıyor” diye konuştu.
Erdoğan’ın, Akit’in sorularına verdiği cevaplar şöyle:
MEDENİYETLER ARASI DİYALOG
– Dinler arası Diyalog Projesiyle ilgili düşüncelerinizi de öğrenebilir miyiz?
– Bu konu enine boyuna çok tartışıldı, pek söylenebilecek yeni şey de kalmadı. Fakat ben, altı çizilmesi gereken bir-iki hususa dikkatinizi çekmiş olayım:
Birincisi: Benim başkanlığım döneminin son projesi Medeniyetler arası diyalog projesidir. Hatta, o günkü kapanış konuşmamda, medeniyeti bütün insanlığın ortak değeri olarak gördüğümü, dolayısıyla pek çok medeniyetten değil, bir tek medeniyetten bahsedilebileceğini; medeniyetler şeklindeki çoğul anlatımın, birer kültür havzalarından ibaret olduğunu söylemiş ve bundan böyle konu başlığının, medeniyetler arası değil, kültürler arası diyalog olması gerektiğinin üzerinde durmuştum. Bu kısa konuşma, dinleyiciler tarafından takdir de görmüştü. O programdan sonra ben bir başka göreve intikal ettim. Hocaefendinin Papayla görüşmesinden sonra konuya Dinlerarası Diyalog başlığı uygun görülmüş.. Fakat bu isimlendirme çok tepki aldı, çok tenkit edildi. Ben, Dinlerarası Diyalog isimlendirmesinin yanlış olduğunu o günlerde de açık ifade ettim. Fakat bunun, kastı mahsus verilmiş bir isimlendirme olduğunu da sanmıyorum. Nitekim daha sonra söz konusu departmanın adı “Kültürler Arası Diyalog” şeklinde değiştirildi. El an ne durumda bilmiyorum..
İkincisi: Dinler arası diyalog, derken de, kastın bazılarının iddia ettiği gibi, dinleri birleştirme, tek din haline dönüştürme, düşüncesi olacağına milyonda bir ihtimal dahi vermiyorum. Fakat, Hocaefendinin Papaya yazdığı mektuba aksetmiş bazı düşünceleri, bazı söylemleri o gün yanlış bulduğum gibi bugün de yanlış buluyorum.. Bütün bunların yanında, Rabbimin takdirine hamdolsun, şükrolsun, Cemaatle son on beş yıldır, dar bir alana hapsedilmiş zoraki ilişkim, son iki yıldır kesilmiş bulunuyor. Bu süreçte, Cemaatte konuyla ilgili negatif bir zihni değişim, dönüşüm yaşandıysa onu da bilmiyorum. Ne ki, ben hüsn-ü zannımla yaşamayı ve öylece ölmeyi diliyorum. Ötesindeki irtifa kaybını ve sukutu düşünmek bile istemiyorum.
DIŞ MİHRAKLAR KUŞATMIŞ
– Cemaatin dış mihraklar tarafından kuşatılmış bulunduğuna dair yapılan yorumlara katılıyor musunuz? Bu konuda sizin kişisel görüşünüz nedir?
– Son operasyonlar ve ardından sökün edip gelen olaylar, söz konusu yorumları doğrular mahiyettedir. Benim kişisel müşahede ve görüşüm de aynı doğrultudadır.
DERSHANELER CEMAATİN KALBİDİR
– Sizce de dershanelerin dönüştürülmesi etrafında kopan fırtına da sadece bir bahaneden mi ibarettir?
– Dershaneler, cemaatin hem maddi gelir hem de insan kaynakları bakımından kalbi hükmündedir. Dolayısı ile dershaneler etrafında kopan fırtınanın cemaati feverana sevk etmesi gayet normal kabul edilmelidir. Hükümeti bu yönde aceleye sevk eden, harici etkiler olmuşsa, bunu da dış mihrakların bir oyunu olarak değerlendirmek kabildir. Maksat zaten iki gücü birbirine kırdırmaktır; nitekim bunda başarılı da olunmuştur. Hükümet her türlü tahrike rağmen, dershane meselesini gündemin öncelikli meselesi haline getirmeseydi, muhtemelen Cemaat fırtınası şiddetini belli ölçüde kaybeder; daha sonraki operasyonlara bu denli alet edilemezdi. Ama olanda hayır var. Paralel konuşlandırılmaların deşifresi böylece öne çekilmiş oldu. Lakin, benim kaygım, bu olaylarla uzaktan yakından ilgisi olmadığı halde, sadece Cemaat aidiyeti sebebiyle bazı masumların da mağdur edilmesi ihtimalidir. Hüküm verirken, kılı kırk yarmakta, adaletin işlerliği açısından zaruret var.
KEMİKLEŞMİŞ KESİM İTAAT EDER
– Cemaatin, önümüzdeki seçimlerde başka partilere kayma ihtimali sizce nedir?
– Cemaatin sempatizan kesimini oluşturan büyük çoğunluk aynı zamanda Ak Partilidir. Dolayısıyla bu kesimden bir başka partiye kayış imkansızdır. Cemaatin teşkilat yapısını oluşturan kemikleşmiş kesim ise, emre itaat doğrultusunda hareket eder. Bu kesimin oy potansiyeli ise, hiçbir seçimde ve hiçbir yerde sonuca tesir edecek ölçekte değildir.
ONLARIN YÜZLERİNDE NUR VAR
– Akit gazetesi sizin için ne anlama geliyor?
– Akit gazetesinin henüz başındaki “vav” düşmediği yıllardaydı. Ben Gazeticiler ve Yazarlar Vakfı’nın başkanı, Hocaefendi de vakfımızın onursal başkanı olarak bütün gazeteleri bir bir ziyaret ediyorduk. Yolumuz Vakit gazetesine de düştü. Mustafa Karahasanoğlu Bey ile birkaç dost arkadaş bizi gazetede konuk ettiler. Çok samimi, çok içten bir sohbet yapıldı. Dönüşte Hocaefendinin bana söylediği ilk söz: Yüzlerinden nur damlıyor. Keşke daha sık görüşebilsek, oldu. Yirmi yıl kadar sonra, bir gün değerli dost insan Mehmet Tanrısever, bana, Yeni Akit’te yazmak istersem aracı olabileceğini söyledi. Severek kabul ettim. İşte gördüğünüz gibi şimdi Akit ailesinin bir ferdiyim.
MAZLUMUN SESİ
– Akit’in yayınlarıyla ilgili yorumunuz nedir?
– Akit gazetesi, dıştan bakanlar için radikal bir çizgide görülebilir. Bazı yaklaşımları ifratkar kabul edilebilir. Halbuki mazlumun sesini yükseltme hakkı vardır. Ve Akit gazetesi hiçbir ayrım yapmadan Müslüman tüm mazlumların, mağdurların sesidir; dolayısıyla da sesini yükseltme hakkına sahiptir. Ayrıca Akit gazetesini, ilkelerinden taviz vermeyen bir istikamette de görüyorum.. Zaten refik kabul ettiğimiz pek çok gazetede arayıp da bulamadığımız bu özellik değil mi?
TÜRKÇE OLİMPİYATLARI NİÇİN YAPILIYOR?
– Türkçe Olimpiyatları adıyla her yıl bir etkinlik düzenleniyor. Şarkılar, türküler söyleniyor. Bu olimpiyatların Allah rızası için yapılan bir hizmet olabileceğini İslami açıdan söylemek mümkün müdür?
– Türkçe Olimpiyatları etkinliğinin ilkine davetli olduğum için katıldım. Herkes gibi ben de duygusal anlar yaşadım, heyecanlandım, Türkçe’nin bir dünya dili olmasına açılan bu kapının hayırlara vesile olacağına inandım. O sıralarda yazdığım gazetede duygu ve düşüncelerimi dile de getirdim. Daha sonraki etkinliklere iştirak imkanım olmadı. Bahis konusu olumsuzlukları, sözlerine itimat ettiğim kişilerin şikayetlerinden dinledim. Fıkıh açısından cevaz verilmesi imkansız bu tür etkinliklerin maslahatı öne çıkarıcı ne gibi gayelere matuf sürdürüldüğünü de doğrusu merak ediyorum. Çünkü gaye Türkçe’yi yaygınlaştırmaksa, söz konusu etkinliğin buna katkısının çok olacağına ihtimal vermiyorum. Ayrıca aynı çocukların, söyledikleri türkü, şarkı kadar Türkçelerinin gelişmiş olmadığını, konuyla uğraşan arkadaşlardan aldığım bilgiyle az-çok biliyorum. Bu kadar büyük masraflarla, bütün dünyada daha çok sayıda dil kurslarının açılması ve yaygınlaştırmanın kalıcı kurumlar üzerinden yapılması bana daha makul geliyor. Fakat, dış ülkelerdeki okullarda ve söz konusu olimpiyatlarda, bu çocuklara İstiklal Marşımızın okutturulması biraz sakil kaçıyor. Onların milli duygularını örselemeye, aşındırmaya hakkımız olmadığı düşüncesindeyim. İstiklal Marşı, bize özel bir marştır; onu ancak biz okur ve özümsersek anlamlıdır..
ERDOĞAN’IN PERFORMANSI SÜPER
– Son sorum, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili olacak. Sizce başbakan olarak kalıp hizmetlerine devam mı etmelidir; yoksa siyasi konumunu Cumhurbaşkanlığı ile mi sonlandırmalıdır?
– Recep Tayyip Erdoğan, yüksek performansla çalışabilen ender siyasetçilerden biri. Türkiye açısından çok önemli bir kazanım. Model olması bakımından pek çok ülkeye de örnek. Eğer, Cumhurbaşkanı olduğunda da aynı performansla çalışabilme imkanı olacaksa o makama geçmesi hakkı. Ama aynı çalışma ritmini hukuki olarak bulamayacaksa, başbakan olarak görevini sürdürmesi daha isabetli.. Elbette başkanlık sistemine geçilip, başkan olması nurun ala nur.. Her şeyin en doğrusunu en hayırlısı ancak Rabbimiz bilir. O ne derse, nasıl dilerse her şey öyle olur.. (Yeni Akit)