Hadi “Özür” Dilemesin, Bir “Helallik” İstesin!
Aynı gün, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “Zaman’a yalanlama” yapıldı, yine tartışmanın tarafı olmadım…
Aksini iddia edenler, yazılarıma bakıp, doğru söylediğimi görebilirler.
Ne zaman ki;
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, Hükümet’e ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik; “Firavun aleyhinizde ise, Karun aleyhinizde ise, isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir” sözleri “internet”te ve “gazeteler”de yayınlandı, işte o zaman tartışmalara girmek zorunda kaldım…
Bazı arkadaşlar, hâlâ, o sözün “Başbakan” kastedilerek söylenmediğini iddia etse de, ben o kanaatte değilim…
ETİKÇİ KİM, TETİKÇİ KİM?
Her neyse… Bu konuya biraz sonra yine döneceğim… Ama şimdi, söylemek istediğim bir şey daha var…
Samimiyetle söylüyorum ki;
Daha önce “Ayna”da önceki gece de Kanal 24 ekranında; “Hocaefendi, Firavun ve Karun ithamlarından dolayı Başbakan Tayyip Erdoğan’dan özür dilemeli ve bu kavga bitmeli… Aksi halde, bu gerginlik devam eder” sözlerimden ve dün de “dershane tartışması ile düşen maskeler” yazımdan sonra, “Dershane etrafında dönen tartışmalarla ilgili yazılarıma son verme” niyetindeydim…
Gerçekten de; “6 gündür” aynı konuda yazılar yazmak, beni de sıkmıştı… Dünkü yazımın, “son yazı” olmasına karar vermiştim ki; “Cemaat’ten birisi”nin, benim için; “bütün zamanların en büyük tetikçisi” dediğini öğrenince, anladım ki, bunların bazıları, “adam” filan değil… Bunlar “barış” ve “uzlaşma” aramıyor, tam aksine “gerilimin devamı”nı istiyor!..
O halde;
“Hodri meydan!”
Bana; “Bütün zamanların en büyük tetikçisi” suçlamasında bulunup, “beynindekileri kusan” zata söylemek istediğim bir tek söz var: “Abdest” bilmez, “namaz” kılmaz ve hatta “Ateist” olduğunu her yerde deklâre eden “kartel yazarı”nı kendine “idol” seçip, “örnek” aldığını söyleyip, ona hitaben; “Üstad” diyerek “yalakalık” yapan sen; kalkmış bana, “tetikçi” diyorsun, öyle mi?..
Maşallahın var!..
Tam da “Hocaefendi’nin izinde”sin!.. “Müslüman”lar için, ne de kolay “çamur” atıyorsun, ne de kolay “yafta” asıyorsun!..
Hocaefendi, “Firavun” der, “Karun” der, “Tımarhanelik deli” der, “Hocaefendi’nin izinde” yürüyen sen de “tetikçi” diyorsun öyle mi?..
Tebrikler!..
Boşuna dememişler; “İmam yellenirse, cemaat halıyı batırır!”
Batırın, batırın!.. Siz; bu gidişle Hocafendi’yi de yerin dibine batırırsınız!
Bana öyle geliyor ki;
Bizim Faruk Köse’nin de yazdığı gibi, Hocaefendi’yi, öncelikle ve acil olarak “Hocaefendiciler”den kurtarmak lâzım!..
Çünkü, bunların çoğu;
“Hocaefendi’yi kullanıyorlar.”
KİM BU BRÜTÜS?
Gelelim, şu “Firavun!.. Karun!.. Tımarhanelik deli” suçlamasının, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı hedef alıp-almadığı meselesine…
Bazı arkadaşların iddia ettiği gibi;
Eğer “Hedef Erdoğan değil” ise; bu “itham”ları, “dershane ile ilgili açıklama”nın içine kim soktu ve niye soktu?..
İşin içinde; bir “Ergenekon parmağı” mı var, yoksa “Hocaefendi ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ı kapıştırmayı” düşünen bir “zavallı” bir “embesil”, bir “salak oğlu salak”, bir “aptal”, ya da bir “hain” bir “Brütüs” mü var?..
Yazının tam burasında, “tam yerine rast gelen bir hikâye” anlatmak istiyorum.
Bir zat, Hasan Basri Hazretleri’nin yanına gelip, “Filanca zat, senin hakkında çok kötü sözler söyledi” deyince, Hasan Basri Hazretleri sormuş adama;
– Sen onu nerede gördün?
– Evinde gördüm.
– Orada ne yapıyordun?
– Misafirdim.
– Misafirlikte ne yediniz?
Adam yediklerini anlatmış tek tek… Bunun üzerine Hasan Basri Hazretleri adama çıkışıp, demiş ki;
“- Ey namert kişi!.. Bu kadar yemeği karnında sakladın da, bir sözü mü saklayamadın?”
Farzedelim ki;
Hocaefendi, “sohbette bulunanların yönlendirmesi” ile “öfkeye” kapıldı ve o “talihsiz ifadeleri” kullandı..
Peki, “yapılması” gereken neydi?.. Hadi; o anda Hocaefendi’yi “uyaran” biri çıkmadı, peki; “dershaneler”le ilgili o “konuşma özeti”nin içinde, o ifadeleri “ayıklayacak” bir “akıllı adam” da mı yoktu?..
GECEYARISI OPERASYONU
Ben, “Cemaat’e uzak biri” değilim…
Hangi durumlarda, nasıl hareket edildiğini az-çok bilirim…
Ve yine bilirim ki;
Cemaat içindeki “sağduyulu” insanlar, Hocaefendi’nin “kızgınlık ve öfke” anında sarfettiği “yanlış anlama”lara sebebiyet verebilecek sözlerini ayıklarlar ve “internet sitesi”ne öyle koyarlardı… Bunu yaparken de, Hocaefendi’yi ararlar, “bu sözlerin yanlış anlaşılabileceğini” söylerler, onun da “muvafakat”ıyla, bir anlamda “otosansür” uygularlardı…
Hocaefendi, bu tavrı asla bir “gayretkeşlik” olarak görmez, hatta daha sonra, “beni bir yanlıştan döndürdünüz” diyerek, kendilerine “teşekkür” ederdi…
Peki, içinde “Firavun!.. Karun” ve daha sonra da “Tımarhanelik deli” ifadelerinin geçtiği konuşmayı, hiçbir “ayıklama”ya tabi tutmadan, bir “geceyarısı operasyonu” ile “Herkul.org sitesi”ne koyan el, “kimin eli”dir?..
Öncelikle bu “el” bulunmalıdır…
Haa, şunu da söyleyeyim;
Hocaefendi’nin bu “haddini aşan sözler”inden rahatsız olan, sadece Başbakan Tayyip Erdoğan ve ona oy veren milyonlar değil, aynı zamanda “Cemaat mensubu birçok insan”dır!..
“Dershane gerilimi”ne rağmen, Hocaefendi’nin sözlerinin doğru olmadığını söyleyen birçok “Cemaat ileri geleni” vardır!.. Tabiî, “Şeyhinin günahında keramet arayan müritler” gibi, Hocaefendi’nin sözlerinde “hikmet” arayanlar da yok değil…
BİR “HELÂLLİK” İSTESE!
Her neyse… Olan oldu… Hocaefendi, bundan sonra, “ağzından çıkan sözün esiri” olmaya devam edecektir.
“Dershaneleri dönüştürme” konusunda “son derece kararlı” olan ve önceki gece A Haber’de; “geri adım atmayız” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan, anlaşılan o ki, “ağır itham”lardan dolayı “son derece üzgün”dür…
Ben, bu “üzüntü”nün, ancak ve ancak “Hocaefendi’nin özür dilemesi” ile mümkün olabileceğini düşünüyorum…
Bunu da, daha önce yazdım, önceki akşam da Kanal 24’te söyledim…
Sen misin böyle diyen?..
Öyle bir “saldırı”ya maruz kaldım ki; ne “tetikçi”liğim kaldı, ne “provokatör”lüğüm!..
İşi “tehdit” boyutuna vardıran bu arkadaşlara, tek bir sözüm var: “Demirden korksaydım, trene binmezdim!”
Ama, şu da var:
Eğer “özür” kelimesi hoşunuza gitmediyse, onun yerine “helallik” diyebilirim…
Tamam, Hocaefendi “özür” dilemesin Tayyip Erdoğan’dan, “helâllik” dilesin.. Yapsın bir açıklama ve desin ki; “Belli ki, sizi üzmüşüm Sayın Başbakanım, ne olur hakkınızı helâl ediniz.”
Böylesi, “daha İslâmî” olur!..
Bu da, “Cemaat’in ileri gelenleri”ni paspas gibi çiğneyip, devredışı bırakan “Cemaat’in ileri gidenleri”ne bir ders olur!.. “Yediklerini” karınlarında saklayıp da “söyleyenleri” saklayamayan “ileri gidenler”e!..
Bir an önce bir “yol” bulunmalı ve “Erdoğan’ın kırılan gönlü” teselli edilmelidir.
Yoksa, önceki gece gördük işte;
Erdoğan’ın gözünde ne “seçim” vardır, ne de “Cemaat’ten gelecek oy!”
Bir “helâllik” istenemez mi?..
Tabii, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı,
“Otorite” olarak kabul ediyorsa…
“İhtiyaç” diye, hep “Gecekondu”da mı yaşayacağız?
Bence, “beklenen” oldu… “Kızılcahamam köstebeği” olduğu iddia edilen AK Parti Kütahya Milletvekili İdris Bal, partiden “kesin ihraç” talebiyle Disiplin Kurulu’na sevk edildi…
İdris Bal; bu “ihraç talebi”ni, “dershanelere verdiği destek ve Çözüm Süreci’nden duyduğu kaygı”ya bağlıyor… Dün düzenlediği basın toplantısında demiş ki; “Dershaneler, bir açıkgözün para kazanma hırsından mı, yoksa ihtiyaçtan mı doğdu?” Elbette “ihtiyaç”tan doğdu… Çok doğru; “benzin” pahalı ise, arabaya “LPG” taktırmak bir “ihtiyaç”tır!..
“Başını sokacak evi olmayan” bir insan için, “gecekondu” da bir ihtiyaçtır… Evet, “gecekondu”lar da bir “ihtiyaç”tan doğmuştur… Peki, “ihtiyaçtan doğdu” diye, “gecekondu”lara hiç dokunmayacak, bu “çarpık yapı”ları hiç yıkmayacak mıyız?..
Bugün, “kentsel dönüşüm” sloganıyla “gecekondu”lar ve “sağlıksız yapılar” yıkılıp da, nasıl ki “yaşanabilir evler” inşa ediliyor, “dershane”ler de bu “değişim”e ayak uydurmalı ve “modern okul”lara dönüşmelidir.
Değişmeyen tek şey “değişim”dir!..
Hasan Karakaya ağabeyin yazısına sözü olan varsa hadi buyursun. Yalan diyebiliyorsa yalan desin. İdris Bal için bizde bir ekleme yapalım. İdris Bal ihraç edilme nedenini yok dershanelerde estek köstekte bağlamaya çalışma, bırak bu hikayeleri! Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı 11 maddelik yurttan nameleri yayınlamadan birkaç gün öncesinde piyasaya sürüdüğün o raporu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının 11 maddesinden birisi olması için hazırladığını ne çabuk unuttun. Yalan de! Buna ihanet derler İdris Bal, ihanet!