Amaç Ergenekon ve Balyoz sanıklarını serbest bıraktırmak mı?
Zaman gazetesinin, “dershane” meselesini ortaya attığından ve bunun “eğitime büyük darbe” olduğunu iddia ettiğinden bu yana yazdığım yazılarda hep dedim ki; “Mesele dershane meselesi değildir.”
Bu düşüncemi “ilk yazım”da dile getirdim… Hâlâ aynı kanaatteyim.
Evet, mesele “dershane” değil…
Ortada, bir “operasyon” var!..
“Hükümet’e karşı bir operasyon!.. Tayyip Erdoğan’ın karizmasını çizmeyi ve Tayyip Erdoğan’sız bir AK Parti hedefleyenlerin yürüttüğü bir operasyon!”
“3-5 ağaç” yüzünden başlatılan “Gezi eylemleri” nasıl ki “Hükümet’e yönelik bir kalkışma operasyonu” ise, “dershane”ler üzerinden yürütülen kavga da, “Hükümet’e yönelik bir operasyon”dur, ve bunun “plânlama”sı, kesinlikle “önceden” yapılmıştır!..
Açık ve net söyleyeyim;
Bu operasyon, “Gezi’nin devamı”dır… “Gezi eylemleri” ile Hükümet’i alaşağı edemeyen “loca”lar, şimdi “hoca”lar eliyle amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadır.
DRAMATİK GÖRÜNTÜLER ALDATMACA!
Hiç kimse, “televizyon ekranları”na çıkarılan ve “Dershanemi isterim” diye ağlatılan “gözü yaşlı ailelere ve öğrencilere” aldanmasın!.. Hiç kimse; “ekran”larda ve “gazete sayfaları”nda, döndüre döndüre verilen “dramatik görüntü”lere aldanıp da, meselenin “dershaneleri kurtarmak” olduğunu zannetmesin!..
“Cemaat tabanındaki insanlar”a bir sözüm yok… Onlar, meselenin “dershane” olduğuna inanmış veya “inandırılmış” olabilir… Onların “iyi niyet”inden zerrece kuşkum yok… Ama, o haberleri “kurgulayarak” veren arkadaşlar, “belli bir amaca hizmet” ediyorlar ve bunu “dershane kılıfı”na sararak aktarıyorlar.
HEDEF TAYYİP ERDOĞAN!
Bu yazdıklarım bir “paranoya” değil… Ayrıca “komplo teorileri”yle de işim olmaz…
“Damdan düşer gibi bir lâf” etmek ve “amacın ne olduğunu” kıvırmadan açıklamak istiyorum.
“Plânın birinci aşamasında Ergenekon ve Balyoz sanıklarını serbest bıraktırmak vardır… Birinci aşama başarıyla tamamlanır da, Ergenekon ve Balyoz sanıklarının serbest bırakılması sağlanırsa, Hükümet’e ve Tayyip Erdoğan’a diş bileyen generallerin faili meçhul eylemleri başlayacak ve Hükümet istifaya zorlanacaktır… Yerine de; Tayyip Erdoğan’sız bir AK Parti hükümeti kurdurulmaya çalışılacaktır!”
Yazdıklarım çok mu uçuk geldi?.. Okuyunca; “Sen kafayı mı yedin be adam?” deyip, beni “komplocu” olmakla mı suçladınız?..
O halde, buyrun “fotoğrafın parçaları”nı tek tek birleştirelim ve ortaya çıkacak “büyük fotoğraf”a dikkatle bakalım…
Tarih 16 Kasım 2013…
Zaman gazetesinde yayınlanan haber; “Dershaneleri kapatma plânını değerlendiren Fethullah Gülen Hocaefendi…” diye başlıyor… Hocaefendi, sözlerinin sonunda, o “çok tartışılan” ifadeleri kullanıyor;
“Firavun aleyhinizdeyse, Karun aleyhinizdeyse isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir…”
Cemaat’ten arkadaşlar; “Hocaefendi’nin Firavun ve Karun benzetmelerinin Tayyip Erdoğan’la ilgisi yok… O sözlerin dershane ile de ilgisi yok” diye, konuşmayı “tevil” etmeye çalışsalar da, sormak lâzım kendilerine: “Tevil etmeye çalıştığınız o ifadeleri, dershane konusunun içine niye monte ettiniz?..”
MERHAMET Mİ MESAJ MI?
Her neyse… Hocaefendi, aynı konuşmanın içinde; “dershane konusuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan sözler” de söylüyordu… Yine, 16 Kasım 2013 tarihli Zaman’dan aktarıyorum ki; “yalan” yazdığım, ya da “çarpıttığım” iddia edilmesin.
Hocaefendi diyor ki;
“60 ihtilalinin tokadını, 70 darbesinin tekmesini, 80’in çiftesini yedik… Hepsinden bir şey yedik… Fakat tekme atan, çifte atan, tokat atanın şimdi hesapları görülüyor… Biz yapmadık onu, kader hüküm verdi ve kaderin o mevzuda figürü olarak kullandığı insanlar, onları öyle yaptı.
Bana dokunan bir yanı vardı; yaşlı başlı adamlar böyle orada hesap verince ciğerim yanıyor benim… Elimde bir imkân olsa, ben onların hepsine ‘Serbestsiniz gidin, hepiniz serbestsiniz’ derim.”
Hocaefendi, bu sözleriyle nasıl da “duygulu ve merhametli bir insan” olduğunu mu göstermek istiyordu, yoksa “bir yerlere mesaj” mı gönderiyordu?..
Hocaefendi, kendisini “gurbette yaşamak” zorunda bırakanlara “aşık” olacak kadar “Stockholm Sendromu” yaşayamayacağına göre, belli ki bir yerlere “mesaj” gönderiyordu!..
“Mesajı alan Taraf gazetesi”nin, 28 Kasım Perşembe günü; “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alındı” manşeti atması, bu işin hiç de “tesadüf”(!) olmadığını, “belli bir plân dahilinde hareket edildiğini” göstermeye yeterlidir…
Öncelikle sormak gerekir;
“2004’teki MGK kararı” ile “dersha-ne”lerin ne ilgisi var?.. “Dershane” konusu tartışılırken, Taraf; olayı, niye “farklı bir mecra”ya taşıdı?..
Taşımaktaki birinci amaç;
“Her daim dik duran Tayyip Erdoğan imajı”nı yaralamaktır… Ne var ki; 2004 yılında; “Ayışığı… Sarıkız… Yakamoz… Eldiven” gibi “darbe plânları”nın yapıldığını çok iyi bilenler, o karara, Erdoğan’ın “imza” atmasını pek de anormal karşılamadılar…
O halde; “Taraf’ın haberi”nin başka bir amacı olmalıydı…
Öyle ya; “dershane tartışmaları” devam ederken, Mehmet Baransu, elindeki “bavul”u acaba niye açmış, “dershane tartışması”nı niye farklı bir mecraya çekmişti?..
TARAF YÖNETİMİNE OPERASYON!
Herkes gayet iyi biliyordu ki;
Bu bir, “operasyon haberi”dir.
Taraf gazetesi de, bir “operasyon gazetesi”dir ve zamanı geldiğinde “Saldır Co” görevini üstlenir!..
“Operasyon gazetesi Taraf”ta, “Hükümet’e karşı operasyon” kararı alındıktan sonra, bir “yönetim operasyonu” yapıldığını biliyor muydunuz?..
Bilmiyorsanız; buyrun Etyen Mahçupyan’ın Zaman gazetesinde yayınlanan 28 Nisan 2013 tarihli yazısından bir bölüm aktaralım…
Etyen Mahçupyan diyor ki;
“Taraf Gazetesi’nde patron bir operasyon yapıyor… Yazı işleri müdürleri çeşitli bahanelerle ve yayın yönetmeni ‘by pass’ edilerek görevden uzaklaştırıldı…
Anladığım kadarıyla;
Amaç anayasa tartışması sırasında ve seçimler döneminde hükümete vurabilecek bir yayın organı yaratmak.
Büyük gazetelerin yapamadığını ‘demokrat’ kesimi hedefleyerek Taraf’a yaptırmak.
Buna para verecek yatırımcılar ve hevesli gazeteciler ise zaten hazır… Bakalım Taraf’a meşruiyet sağlayan ve bedavaya çalışan yazarları ne yapacaklar?..”
Lütfen dikkat;
Bu satırların yazarı Etyen Mahçupyan’dır ve “Hükümet’e karşı bir operasyon hazırlandığını” deşifre etmektedir!.. “Anayasa tartışması” sırasında ve “seçimler öncesi”nde!..
Hem de, Zaman’da…
Hem de;
“28 Nisan 2013’te!”
Tarihe lütfen dikkat…
Ortada “fol” da yoktur, “yumurta” da… Yani, henüz ufukta “Gezi eylemleri” bile görünmemektedir… İşte, ortada “fol yok, yumurta yok”ken, “Taraf yönetiminde operasyon” yapılması, sizce de “Gezi eylemleri”ne ve “bugünlere hazırlık” değil midir?..
Sorarım size;
Taraf Genel Yayın Yönetmenliği’ne 1 Şubat 2013’te getirilen Oral Çalışlar, 3 ay bile dolmadan, 26 Nisan 2013’te niye gitmek zorunda kaldı?.. En önemlisi de; hangi “operasyon haberleri”ne karşı çıktı, kimlerin “belgesiz haberleri”ni çöpe attı?.. Oral Çalışlar “gönderilince” yerine gelen Neşe Düzel, hangi haberleri “çöp”ten çıkarıp “sürmanşet” yaptı?..
TETİKÇİ HEDEFE ULAŞTI!
Neyse… Bunlar mevzumuz değil… Biz yine mevzumuza dönelim ve Hocaefendi’nin; “Ciğerim yanıyor” dediği, “Elimden gelse hepsini serbest bırakırım” dediği “general”ler için, “Taraf’ın nasıl devreye sokulduğuna” bir bakalım…
Hocaefendi, o “mesajı” verdikten sonra, “Saldır Co” komutunu alan Taraf, hemen “nöbet kulübesi”ni terketti ve sürmanşetten bağırdı: “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alındı.”
Haberin “belge”si de yayınlandı..
Ve “belge”nin altında “imza”lar!..
“2004 şartları”nı bilenler, “karar”ı hiç tartışmadı…Hem zaten, o kararlar, “Bakanlar Kurulu’na hiç gelmemiş, yok hükmünde sayılmıştı!”
Taraf’ın amacı da, zaten; “kararları” değil, “imza”ları tartışmaya açmaktı…
Ki, amacına ulaştı…
Hocaefendi’nin “Taraf üzerinden” verdiği mesajı alan CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, Amerika’ya giderken demeci patlattı:
“Ergenekon ve Balyoz dâvâları çökmüştür!.. Orada yargılananlar, bugün hapiste olanlar, o belgelere göre yapıldıysa, bu belgeye dayanarak da, başta Erdoğan olmak üzere, hepsinin içeride olması lâzım… Aynı yol, aynı mantık, aynı yöntem!”
Gördünüz ya;
Kemal Bey mesajı iyi almış!..
Tabiî, mesajı alan, sadece Kemal Bey değildi… Ergenekon davasında ağırlaştırılmış müebbet, Balyoz davasında ise, 16 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan emekli Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek’in avukat kızı İrem Çiçek de; “Fırsat bu fırsat” diyerek hemen devreye girdi ve dedi ki;
“Şimdi sormak gerek, Dursun Çiçek’i sahte imzalı üretim planı ile müebbet hapse mahkûm edenler, altına imzalarını attıkları bu karara karşı ne diyecekler?”
Ve dün… MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri de, dün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında; 2004 yılındaki MGK kararı ile Ergenekon ve Balyoz Planı belgelerinin de “niyet etme” belgeleri olduğunu öne sürerek, “Dursun Çiçek’in imzasıyla Abdullah Gül’ün imzası arasında hiçbir fark yoktur” ifadesini kullandı.
Yani?..
Yani, iş yavaş yavaş kotarılıyor, “Ergenekon ve Balyoz sanıklarının serbest bırakılması” için zemin hazırlanıyor!..
Onlar serbest bırakılınca neler olacağını bilemeyiz ama, herhalde “Hocaefendi’nin yürek yangını” ona erecektir!..
1997’DE VERDİĞİ TAKTİK!
Peki, Hocaefendi; “asker”lere ve “Ergenekon avukatları”na, “Taraf üzerinden bir taktik” vermiş olabilir mi?..
Niye olmasın?..
Unutmayalım ki;
31 Ağustos 1997’de, Yasemin Çongar üzerinden “askere taktik” verip, “Refah Partisi’ni bitirme” tavsiyeleri yapan da Hocaefendi’ydi!..
Uzun lâfın kısası;
Mesele, kesinlikle “dershane” meselesi değildir.. Mesele, “Ergenekon”cularla, “Balyoz”cularla ve “muhalefet”le bir olup, “Hükümet’i bitirme” meselesidir.
Birinci aşamada; Ergenekon ve Balyoz sanıkları “serbest” bırakılacaktır!
“Hocaefendi’nin istediği” gibi!..
Dershane, sadece bir “sos”tur!..
“Asıl kavgayı gizleyen” bir sos!..
**********************************************************
“Mecburiyet”in de bir sınırı olmalı değil mi?
“Gülen gurubu gazetecileri ve yorumcuları” diyorlar ki; “Hocaefendi Çevik Bir’e mektup yazmaya ve darbecileri yıkamaya-yağlamaya mecburdu… Şartlar malûm, öyle davranması gerekiyordu!”
Farzedelim ki, “öyle”ydi… Hocaefendi, öyle davranmaya “mecbur”du… Peki, “olağanüstü şartlar”da farklı bir tavır sergilemek, “sadece Hocaefendi’ye has bir hak” mıdır?..
Ne yani, Hocaefendi “mecbur” kalabilir de, başkası kalamaz mı?..
O Halde; Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın, MGK kararındaki “imza”larını niye “mecburi” olarak görmüyorsunuz?.. Kaldı ki; Gül ve Erdoğan, o “imza”larını hiçbir zaman eyleme geçirmedi, tam aksine; “kendilerini imza atmaya zorlayanlar”a gereğini yaptı!..
Bir soru daha:
Hocaefendi o zamanlar “mecbur”du…
Peki, “Firaıvun” demeye de “mecbur” mu?..
Bu ne “mecburiyet”tir ki, hiç bitmez!..
Hocaefendi, “mecbur” kalmaya hep mecbur mu?..
YAZININ KAYNAĞI İÇİN TIKLAYIN
Hiç kimse Hasan Karakaya’nın makalesine komplo diyemez! Gerçeklerin ta kendisidir.