Türkiye’de dini hayatın efsaneler üzerinden yürüdüğünü anlatan Atasoy Müftüoğlu, Fethullah Gülen cemaatinin de pek çok menkıbe ürettiğini söylüyor. Bugüne kadar cemaate ‘Okullar açıyorlar’ diyerek ses çıkarılmadığını ifade eden Atasoy Müftüoğlu, bu okulların seküler eğitim verip, ihale ofisi gibi çalıştığını düşünüyor.
Geçtiğimiz hafta içinde bir dizide Peygamber efendimizin temsil edilmesi sıcak tartışmalara neden oldu. Daha önce de Peygamberimizin tweet sayısının arttırılmasını söylediği ve Türkçe olimpiyatlarına geldiği iddiaları da tartışmalara sebep olmuştu. Atasoy Müftüoğlu’na neden güncel gelişmelerde Peygamber Efendimizin adının geçirilme ihtiyacı duyulduğunu, Türkiye’de dini hayatın ne şekilde yaşandığını sorduk. Müftüoğlu hem dini algılayış ve yaşayış biçimimizi, hem de gündeme binaen cemaati nasıl yorumladığını anlattı.
Türkiye’de dinin algılanış ve yaşanış biçimini nasıl buluyorsunuz?
İslam’ın kendisi değil, bizim şu anda tükettiğimiz din, naslardan bağımsız, batıni tevillere, keyfi yorumlara dayalı, tek akla, tek boyuta, tek yoruma, tek bağlama indirgenmiş, masallarla, hurafelerle milliyetçiliklerle zenginleştirilmiş, sonunda bir folklora dönüştürülmüş bir gerçekliğin adıdır. Türkiye’de dini hayat büyük ölçüde evrensel ufkunu, bilincini, tarzını, birikimini yitirmiş, ulus devlet sınırları içine çekilmiştir.
Bu biçim tüm cemaat ve gruplarda aynı şekilde mi görünüyor?
Bu genel bir değerlendirme. Kuşkusuz istisnaları vardır. Ancak ‘cemaat’ tanımının behemahal eleştirel bir duyarlılıkla yeniden çözümlenmeye tabi tutulması gerekir. Çünkü cemaat; düşünen, üreten, tahkik eden, sorgulayan, bir tavır ortaya koyan, sorumlu bireylerden oluşur. Biz siyer metinlerinde Hz. Ömer’e ilişkin çok çarpıcı bir yaşanmış öykü okuruz. Hz. Ömer ‘Ben yanıldığımda ne yaparsınız’ diye sorduğunda sahabilere, ‘Seni kılıcımızla düzeltiriz’ derler.
KOLEKTİF PATOLOJİ
Bu bize neyi işaret ediyor?
Bütün zamanlarda örnek alınabilecek bir bilinç biçimi. Bizde hiç kimse cemaat diye tanımladığımız kesimlerin liderlerini kılıcıyla düzeltebilecek bir noktaya gelemez. Cemaat liderleri eleştiriden muaf tutulmuşlardır. Şimdiye kadar herhangi bir cemaat liderinin cemaat mensupları tarafından sorgulandığı, eleştirildiği ya da görevinden alındığı görülmemiştir. Bizde cemaatin yerinde sürüler vardır. Bu kolektif bir patolojidir. O istisna saydığımız cemaat ya da akımlar da, bu patolojiyi şu ana kadar sorgulamaya cesaret edememişlerdir.
Sürü kavramıyla insanların bir süre sonra kitle psikolojisi ile hareket ettiğini mi söylemek istiyorsunuz?
Hangi cemaat olursa olsun, kurumsallaştıktan sonra kendi gündemiyle, tarzıyla, diliyle, söylemiyle ve lideriyle büyüleniyor. Büyülendikten sonra dünyayı kendinden ibaret saymaya başlıyor, kendisiyle kaim olduğunu düşünüyor. Bu son günlerde tartışma konusu olan cemaatte de durum aynı ve eksiksiz böyledir. Onlar kendi tarzları ve gündemleriyle, liderleriyle, uğraşlarıyla, yöntemleriyle büyülenmişlerdir. İslam dünyasının hiçbir sorununa ilgi duymamışlardır. Dünyanın kendilerine mecbur ve mahkum olduğunu düşünmüşlerdir ve burada asıl korkunç olan bir tekel oluşturmuşlardır.
DOKUNULMAZ LİDER
Nasıl bir tekel?
Yorum tekeli oluşturmuşlardır. Tamamen menkıbeler, efsaneler ve yalanlar esas alınarak böyle bir yola tevessül edilmiştir. Sürüden kastım şu; Cemaatin hiçbir ilişkisi tartışma konusu, eleştiri konusu olmamıştır. Cemaatin Amerika ile işbirliği yapıyor olması, CIA ile birlikte iş tutuyor olması, Evangelistlerle, Neoconlarla iş tutuyor olması hiçbir zaman rahatsızlığa neden olmamıştır. Çünkü bizde dini tercihlerde bulunmak daha çok duygusal tercihlerde bulunmak anlamına geliyor. Daha çok rüyalar ve efsanelerle, kurgularla dini hayatın sürdürülmesi anlamına geliyor. Maalesef İslam’ın gerçeğinde asla ve kata olmadığı halde, on binlerce manevi aracı vardır. Bu manevi aracıların her birisine dokunulmazlık atfedilmiştir. Şu an karşımızda efsanevileştirilmiş beşer üstü varlıklar vardır.
Gerçek üstü olayların ortaya çıkmasına bu mu neden oluyor?
Bu manevi aracılar hem dokunulmaz kılınıyor, hem kutsallaştırılıyor, hem her yaptıklarında bir keramet olduğu varsayılıyor. Burada garip olan şu; bu uygulamalar düşünsel, felsefi, entelektüel dini hayatta hiçbir şekilde köşeli bir eleştiriye tabi tutulmuyor.
Peygamber Efendimizin kullanıldığı söylenceleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cemaat lideri olan zat, bir gazete röportajında dile getirilmeyecek kadar istiskal edici cümleler kullanmıştır. Bu zat başından beri Peygamber Aleyhisselam’ın bu cemaatin emrinde ve hizmetinde, cemaati yüceltmek için çalıştığını, dikkatinizi çekerim mana aleminde değil, fizik aleminde bunlarla birlikte bütün bir dünyayı dolaştığını serdedebilecek kadar fütursuz bir dil sergilemiştir. Yine bunlar olurken düşünce hayatımız kültür hayatımız bütün bunlarda bir hikmet olduğunu düşünerek sessiz kalmışlardır.
Bunlar daha çok cemaat içinde gerçekleşmiyor muydu? Kamuoyuna yansıyınca cemaate karşı olan algıyı değişti diye düşünüyorum.
Ben öyle düşünmüyorum. Darbe girişimine kadar her şey bağışlanabiliyordu. Bir takım üstatlar, ‘bunlar iyi şeyler de yapıyor’ diyorlardı. İyi şey nedir? Okul açıyorlar. Bu okullarda İslami bilimler mi öğretiliyor yoksa seküler bilimler mi? Yani bu okulların yalnızca eğitim amaçlı olduklarını düşünmek bir yanılsamaydı. Çünkü bunların her biri aynı zamanda bir ihale ofisi gibi çalışıyor. Uluslararası servislerin memurlarıyla hareket ediliyor. Bendeniz binlerce, bu bir metafor değil, binlerce yalanların nasıl menkıbe atölyelerinde ya da fabrikalarında kurgulandığını biliyorum. Bunları bizim dini hayatımız tartışmaya cesaret edememiştir. Çünkü bu cemaatte daha büyük yalanlar serdedilirken bir başka cemaatte daha küçük yalanlar imal eden küçük atölyeler var şimdilik. Yarın onların da bu duruma gelip gelmeyeceği konusunda bir güvencemiz yok.
TÜKETİCİ TALEPLERİNE UYGUN DİL GELİŞTİRİLDİ
Cemaatin gündemi hiçbir zaman Müslümanların gündemiyle kesişmedi dediniz. İslami bir cemaat için bu biraz tuhaf değil mi?
Eğer bir cemaat ya da hareket kendisini koşullara göre konumlandırıyorsa, ki öyle, pasif hale geliyorsunuz ve hakim irade ne yönde talimat verirse o yönde hareketi seçiyorsunuz. Koşulları dönüştürmek üzere yola çıkmıyorsunuz. Koşullarla birlikte olmak demek, statükoyla, konformizmle, gelenekle, görenekle alışkanlıklarla birlikte olmak, bir örnek olmak, basma kalıp olmak demek. Değişim, dönüşüm ihtiyacını zındıklıkla suçlamak demek. Ama burada farklı bir durumla karşı karşıyayız
Ne gibi?
Burada bir din hizmeti olmaktan çok çıkarlara dayalı bir mücadele var. Asıl vahim olan şu ki, bu cemaatin çıkarları için her yol mubah addedilmiştir. Yalan söylemek, propaganda yalanları üretmek, pazarlamak mübahtır. Çok daha vahimi tüketici taleplerine uygun bir dil icad etmek de mubahtır. Bu akım aracılığıyla Türkiye’de İslam maalesef ve maalesef sınırsız bir şekilde vulgarize edilmiştir.
Nasıl vulgarize edilebilir İslam?
Her türlü ilkeden ve şer-i temellerden bağımsızlaştırılarak kitlelerin hoşuna gidecek bir kalıba sokulur. Gün gelir bu amaca yönelik olarak bu dil çok bayağı şekilde popülarize edilir, gün gelir yine çok bayağı bir şekilde milliyetçi, vatancı, devletçi bir dil kazanır. Bu gelenek nezdinde devlet dinden daha kutsaldır. Benim anlamayamadığım bir şey var. Düşünce dünyasında medya dünyasında kültür dünyasında çok yakın günlere kadar bütün arkadaşlarımız bu cemaatle ilgili olarak son derece saygılı bir dil kullanmışlardır. Şimdi bugün bir darbe girişiminde bulunulduğu için, ülke bir belirsizlik yaşıyor. Çünkü bunlar aynı zamanda emperyal bir proje adına kullanılıyorlar.
Siz de emperyal bir oyun olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Şüphe yok. Eğer resmin bütününü takip ediyor olsaydık komplo demeyecektik. Türkiye’nin bir şekilde kontrol altında tutulması için bir araca ihtiyaçları vardı. Bu cemaatin de bu konular etrafındaki rahatsızlıkları bilindiği için bunları kullandılar. Türkiye bunu öngörmüyordu. Öngörebilmeliydi. Hepimiz bu darbe girişimiyle harekete geçtik. Ben bütün entelektüel kesimlerin, aydınların, düşünce adamlarının, din adamlarının, bilim adamların sorumlu olduğunu düşünüyorum. Ben yıllar önce bunun bir Amerikan projesi olduğunu, bu hareketin Siyonizmden daha tehlikeli olduğunu yazdım.
Neden böyle düşünüyorsunuz?
Siyonistlerin ne yapacağını öngörebilirsiniz fakat bunların ne yapacağını öngöremezsiniz çünkü burada çıkar mülahazaları hakimdir. Ve asıl vurgun büyük yağma bu hareket aracılığıyla yani din aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Daha bu hareketin başlangıcından itibaren bir kişinin karizmasının sınırsız şekilde yüceltilmesine yönelik kurmaca efsaneler üretilmiştir.
TARİHTE MANEVİ TİRANLARA HİÇ KARŞI ÇIKILMADI
Cemaatin bugüne kadar entelektüel bir kesim yetiştiremediği eleştirisi var. Bu mitlerden mi kaynaklanıyor?
Bu cemaatlerin temel amacı sayıları çoğaltmak ve çıkarları çoğaltmak. Nicelikleri, paraları çoğaltmak. Bunun dışında entelektüel bir yoğunluk, entelektüel derinlik gibi bir amaç güdülmemektedir. Gündeminde entelektüel kadro yetiştirme gibi bir projesi yoktur. Bunlar amaçları doğrultusunda dini duyarlılığı sınırsız biçimde sömürmüşlerdir. Biz dışarıdan sömürünün mahiyetini anlayabiliriz. Ama içeriden sömürülmeyi anlamakta güçlük çekiyoruz.
İçeriden sömürülmekten kastınız ne?
Kitleleri çıkar amaçlı yöntemlere daha kolay seferber etmektir. Kitleleri duygusal olarak yönlendirip manipüle edersiniz. Eşya ve nesne haline getirirsiniz. Ama bilinçli insanları böylesine yönetemezsiniz. Dolayısıyla bu tür şeylerde bilinç merkezli bir çalışmayı kimse istemez. Mesela bizde cemaat reisi kendisini izleyenlere bizi aşın, sorgulayın, eleştirin demez. Sadece bize itaat edin der ve onlar bunu gerektiği gibi yerine getirirler. Amaç başlangıçta niteliksel boyutlar temelinde bir entelektüel, bilimsel, düşünsel ve kültürel birikim olmuş olsaydı bugün geldiğimiz noktaya gelmiş olmayacaktık. İslam’da eleştiri var ama bizim geleneğimizde eleştiri yok. Eleştiri olmadığı için buralarda bir manevi diktatörlük hakimdir. Tiranlık hakimdir. En tehlikeli diktatörlük manevi diktatörlüktür. Manevi aracılar aracılığı ile gerçekleştirilen tiranlıktır. Çünkü onlar kutsallaştırıldıktan sonra onların her yaptığında, yanlış da olsa bir hikmet vehmedilir. Siyasal diktatörlere karşı çıkar kitleler. Bu mümkündür. Fakat tarihin hiçbir döneminde manevi tiranlara, bugün de yaşadığımız gibi, özellikle mensuplarının karşı çıktığı görülmemiştir. (YENİ ŞAFAK)