Can Dündar nasıl Fetullahçı terör örgütünün suç ortağı haline geldi, vatana ihanet etme suçunu kaç para için işledi?
MEDYAGUNDEM.COM- Can Dündar nasıl ve ne için vatana ihanet suçu işleyecek ve Fetullahçı terör örgütünün suç ortağı olacak hale geldi?
Filmi başa sarıyoruz…
Yıl: 2005.
Yani 10 yıl önce…
Zaman gazetesinin Pazar ekinde Can Dündar’la tam sayfa bir röportaj…
Başlığı şu:
“Bediüzzaman’ın yaşadıkları insana ‘Vay Canına’ dedirtiyor”
Dündar o röportajda Bediüzzaman Said-i Nursi belgeseli hazırladığından da söz ediyor…
Röportajdan alıntı yapalım:
(***)
Hangi belgesel üzerine çalışıyorsunuz?
Neşet Ertaş belgeseli montaj aşamasında. Mülkiye belgeselini bitirmek üzereyiz. Bu kadar Atatürk lafı edilen bir ülkede Atatürk belgeseli bile henüz yapılamadı. Said-i Nursi üzerine bir teklif var, ona da çalışıyoruz.
Bediüzzamanın sizin için belgesel değeri taşıyan özelliği nedir?
Ayrıntıları çok tartışmak istemem; ama İslamı ele alış biçimi ideolojik olarak beni ilgilendirdi. Medreseden esarete uzanan bir hayatı var, dünyanın neresine gitseniz bu bir belgesel konusudur. Bakıyorsunuz hem I. Mecliste var, hem padişahın yanında hem de Adnan Menderes ve askerî dönemde var. Görüşlerini yayış biçimi de önemli. Bugünün internet koşullarında gerçekleştirilebilecek bir şeyi o dönemin zor şartları içinde yapmış birisi. Birçok açıdan bugüne kadar çoktan yapılması gereken bir belgesel. Düşünce sistematiğini anlamak için çok şey okumak lazım. Yazılarına kapandığın zaman da sizi çok ayrı dünyalara götürüyor. Öte yandan ne yaşadığını anlamak için de çok az belge var. Bir yanda onu baş tacı edenler, bir yanda nefret edenler var. Bugünün siyasetine ciddi yansımaları olan birisi. Onu gerçekten yaşadığıyla anlattığınız zaman vay canına dedirtiyor. Kaç kişi onun Mecliste konuştuğunu, Atatürkle diyaloglarını bilebilir ki? Bugünün Türkiyesinde ona inanan insanlar ve devam eden bir gelenek var. Bu açılardan çok etkileri olacağına inanıyorum, yeter ki hakkıyla yapalım.
Belgesel şu an hangi aşamada?
Bir yıldır görüşüyoruz. Bir ay öncesinde Mardin, Siirt, Urfa ve Van bölgelerini gezdik, mekanları gördük, kabaca çekimlerini yaptık. Doğrusu, bunu yapmayı çok arzu ediyordum. Türkiyenin tarihinde önemli bir isim. Fakat efsane ve tevatür çok. Onları ayıklayıp gerçeğe ulaşmada sorunumuz var. Biz de kendi araştırmamızı yapıp kendi gözlemimizi de ortaya koyalım istedik. İlk elden tanıklara ulaşmaya çalışıyoruz. Yaptığımız zaman dört başı mamur, belgeye dayanan bir belgesel olacak.
Elinizdeki fiziki şartlarla, Bediüzzamanın yaşadığı metafizik halleri nasıl aktarmayı düşünüyorsunuz?
Biyografi yanını ön plana çıkarmaya gayret ediyorum. Ne yaşadığını anlatıp, düşünce sistematiğini, söylediklerini uzmanların da yardımıyla hayat hikayesinin içine yerleştirmeyi amaçlıyorum. Biz burada daha çok yaşadıklarını anlatmak derdindeyiz. Mezarının açıldığı gün orada olan gazeteciden tutun da ölürken başındaki insanın tanıklığına başvurarak gerçek anlamda ne yaşadığını fotoğraflamaya gayret ediyoruz. Biyografide ciddi bir yol aldık. Önümüzdeki yıl hazır olur, biter.
(***)
3 YIL SONRA O BELGESELİ GÜLEN ÖRGÜTÜNÜN FİNANSE ETTİĞİ ORTAYA ÇIKIYOR
Yıl: 2008.
Çektiği “Mustafa” belgeseliyle özellikle Atatürkçüler tarafından topa tutulan, Gazi Mustafa Kemal’i küçük düşürdüğü için ulusalcıların eleştirdiği bir isim Can Dündar…
Tam da o süreçte Can Dündar yeni bir belgeselle gündemde… O da Said-i Nursi belgeseli…
Medya kulislerinde ve internet medyasında Can Dündar’ın Said-i Nursi belgeseli için Fetullah Gülen örgütünden 1,4 milyon Euro aldığı konuşuluyor. Başarısız “Mustafa” belgeseliyle Atatürkçüleri kızdıran Can Dündar, Gülen örgütünün finanse ettiği Said-i Nursi belgeseliyle birden rotayı paralel çeteye çeviriyor.
Tarih ne:
2008.
Ama her ne oluyorsa belgeselden Can Dündar’ın yoğunluğu sebebiyle çıkarıldığı bizzat Zaman gazetesi tarafından yazılıyor. Oysa kazın ayağı öyle değil…
Mustafa filminin yoğun bir şekilde olumsuz tepki görmesinden endişelenmiş olan Gülen örgütü yönetimi, filmin bir süre daha bekletilmesine karar veriyor. Yani Mustafa’nın hemen ardından böyle bir belgeselin vizyona girmesi daha büyük bir tepki yaratacağı düşünülerek, gösterimi ileri bir tarihe erteleniyor, Can Dündar da çıkarılıyor.
HÜRRİYET’TE AYŞE ARMAN BİLE DÜMDÜZ SORDU
Hatırlanacağı üzere Ayşe Arman Hürriyet’te 9 Kasım 2008 ‘de çıkan röportajında Can Dündar’a “Said-i Nursi belgeseli için Fethullah Gülen’den para mı aldınız?” diye sormuş, Dündar da ona şu yanıtı vermişti:
“Hay Allah, ne feci laflar bunlar! Mümkün mü böyle bir şey? Benim yazılarıma bak, Fethullah Gülen-Amerikan ilişkisi üzerine en az on tane yazım vardır. Ayıplamaz mı insanlar? Bu soru bile ne kadar ağır geliyor. Elbette böyle bir şey yok. Said-i Nursi’yle ilgileniyorum çünkü merak ediyorum.”
Düşünün Can Dündar’ın Fetullah Gülen’le bağı Hürriyet’te bile yazılmış…
İşte o dönemde asıl vurucu darbe Oray Eğin’den geliyordu. Akşam gazetesinde Eğin, Can Dündar’ın nasıl bir satılık olduğunu ve Gülen örgütüne yanaştığını 3 Kasım 2008 tarihli köşesinde şöyle yazıyordu:
(***)
Gelin size Can Dündar’ı anlatayım. Bugün gündemde olmasının sebebinin Turkcell’le ilişkili olması da vicdanımı hiçbir şekilde rahatsız etmiyor. Kimse patronunu savunuyor da diyemez benim için çünkü bugün Dündar’la ilgili ortaya çıkan gerçekler benim yıllardır söylediklerimle aynı.
Hep Can Dündar’ın para için her şeyi yapabileceğini söylemez miydim? Doğrusu benim bile hâyâl gücümün alamayacağı kadar düşkünmüş meğerse paraya.
KALEMİNİ TİCARET İÇİN KULLANDI
Önce şu Turkcell meselesine açıklık getirelim. Turkcell ya da değil ama bir gazeteciyle herhangi bir şirketle kurduğu ilişki biçiminin ürperten bir tarafı var.
Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv’le uçakta karşılaşmış, Ciliv nezaketen kendini tanıtmış, muhabbet açmış. Bir hafta sonra Can Dündar bu sohbete dayanarak telefon açıp kendisine sponsor olmasını istiyor. Ne zamandır biz gazeteciler mesleki imtiyazımızı kullanarak tanıştığımız insanları ticari işlerimize alet ediyoruz?
Bu sizce etik mi?
Tek bir fark var: Can Dündar artık bir gazeteci değil, bir işadamı. Gazeteciliği de tüccarlığı için bir araç olarak kullanıyor o kadar. Köşesini de buna alet etmekten çekinmiyor. Milliyet’te sık sık Dündar’ın kendi şirketinden çıkan işlerin bedavaya reklamlarını okumadık mı yıllarca?
Ben bu adamın bu çarkı bu kadar uzun süre işletebilmiş olmasına bile şaşkınım. O sempatikliği, yatak odası sesi ve romantikliğiyle insanları yıllarca kandırdı herhalde. Kırmızı kemik çerçeveli gözlüklerinin ardından bakan o hüzünlü gözlerin etrafta çıkar ve ticaret arayabileceği fikrini kimse konduramadı ona galiba. Ağlayan çocuk resminin ayaklı haliydi.
İNTİHAL YÜZÜNDEN TAZMİNAT ÖDEDİ
Hâlbuki bu arada başka hataları da olmuştu. Mesela başkasının kitabını çalıp belgesel yapmıştı, mahkemede de tazminata mahkum edilmişti. Önceki gün ‘Mustafa’ filminde “İlk kez açıklıyorum” dediği bir fotoğrafın da intihal olduğuna dair haberler çıktı. (haberturk.com)
Şimdi kamuoyunda Can Dündar’ın aleyhine bir hava esiyor, farkındasınız. Yıllardır insanlar içinde tuttukları birtakım gerçekleri basında dillendirmeye başladılar. Geç bile kalmış bir süreç…
Ama Can Dündar toplumda hele de bu dönemde en hassas olan bir damara, laikliğe temas etti. Yıllarca laiklik üzerinden para kazandı, ‘Sarı Zeybek’in tekrarlarından yüz binlerce doları cebine indirdi ve şimdi baktı ki konjonktür dönüyor, bu sefer başka bir rantın peşine düştü.
Bence zekice hesaplayamadığı bir hata yaptı: Türkiye’de laiklik, hele de bu dönemde, bir anlamda dinin yerini aldı. Laikliğe yönelik herhangi bir saldırı ‘blasphemy’ (dine sövme) olarak değerlendiriliyor adeta. Can Dündar’ın hedef kitlesi, yıllarca ‘Sarı Zeybek’ sayesinde üzerlerinden para kazandığı insanlar da onlar.
Atatürk’ü ‘yere indirmenin’ zamansız olabileceğini anlayamamış olmalı. Ama başka türlü bir Atatürk filmi de çekemezdi.
Gelin nedenlerini anlatayım.
Eğer ‘Sarı Zeybek’ gibi ‘hardcore’ Atatürkçü bir film yapsaydı ileride kendisine gelecek başka büyük paralardan vazgeçmek zorunda kalacaktı. Çünkü bu yaptığı Atatürkçü film ileride para kazanacağı başka çevreleri ürkütecekti.
GÜLEN CEMAATİ’NE GÖZ KIRPIYOR
Biliyorsunuz değil mi Can Dündar, Said-i Nursi belgeseli üzerinde çalışıyor bir süredir. Yani Fethullah Gülen cemaatine göz kırpıyor, kendini buraya entegre ederek oradan rant toplayacak.
E gerçek bir Atatürkçü film de bunun önünü keserdi.
Ancak kendisi o kadar paragöz ki hem laiklerin hem de Fethullahçılardan parsayı toplama amacıyla yola çıktı… Yazık ki yüzüne gözüne de bulaştırdı…
Laikler filmi beğenmedi, sponsorlarla çevirdiği oyun medyada aleyhine döndü, tüccarlığı ortaya çıktı…
Ve sonunda Can Dündar putu hak ettiği şekilde yıkılmaya başladı…
(***)
CAN DÜNDAR’A ŞANTAJ MANŞETİ
“Mustafa” belgeseliyle Atatürkçü ve laikler tarafından böylesine dayak yerken 2009 yılında Habertürk gazetesinin bir manşeti ilginçti. Habertürk gazetesi magazin eki, 17 Eylül 2009 günü Can Dündar manşetiyle çıktı. “Can Boğaz’dan gelir”manşetiyle Can Dündar özel hayatı üzerinden vuruluyordu. Normalde merkez medyanın “omerta”sıdır, gazeteci gazeteciyi vurmaz, pisliklerini dökmezdi! O gün bu “yemin” bozuldu. Fatih Altaylı’nın başında olduğu Habertürk, Can Dündar’ı en büyük zaafı olan özel hayatından vurdu!
O gun hiç kimse bu manşetle Can Dündar’a Habertürk’ün niye böyle bir operasyon çektiğini anlamadı da!
“Omerta”yı kim Habertürk’e niye bozdurmuştu?
Ama bugün bakınca o manşetin, Habertürk’ün pek çok manşeti gibi bir “operasyonel” anlamı vardı.
Can Dündar’a bir “mesaj” veriliyordu, belki de “şantaj” yapılıyordu!
Ve işin arkasındaki “paralel çete” o gün kimsenin aklına gelmedi bile…
Can Dündar “Su Samuru” isimli teknede çapkınlık yaparken yakalanıyordu, adı da hep “Su Samuru” kaldı.
O manşetle mesajı alan Can Dündar belli ki Fetullahçı terör örgütü tarafından hizaya getiriliyordu. Gülen örgütüyle belgesel üzerinden para alışverişine giren Dündar belli ki hafif kafa karışıklığı yaşadığı bir noktada Habertürk manşetiyle ayarı yiyordu. Fetullahçılar o dönem ele geçirdikleri Habertürk üzerinden Can Dündar’a “şantaj”la otur oturduğun yerde mesajını iletiyorlardı.
CAN DÜNDAR’IN PARALEL TETİKÇİ ARTI BİR TV GÜNLERİ
çipil gözlü,optik, mahkeme kapılarına git gel de o koca burnun sürtülsün biraz!
Bence mahkeme kapilarina gitmesine gerek yok dogruca yagli urgan ve HAİNLER MEZARLIĞI…